22.08.2016, 13:14

Rekabetin Başını Bağlayalım...

Bu günlerin ağır konularından önce, geçen haftadan devam eden gezi notlarıma devam edeyim. Taşıma dünyasından konumuz başta bu hafta. İtalya'da idik, hem de güneyinde, tam da Akdeniz yani. 
Bir Kuzey Avrupa ülkesinin restoranında; iki İtalyan’ın bulunduğu çıkarttıkları gürültüden anlaşılır. Bu gürültünün kaynağındayız, ama hayret! Kumda yüzlerce kişi güneşleniyor, voleybol bile oynayanlar var. Denizde yüzen, dalan, oynayan yine yüzlerce kişi var. Ne kumda ses çıkıyor ne de suda…
Hemen yan taraftaki halı sahada futbol oynayan 10 genç var. Sadece top ve ayak sesi geliyor. 
Zaten trafikten de ses çıkmıyor, motor sesi, fren sesi, korna sesi…
Niye yok bağırış, çağırış, tartışma?
Organize ve koordine insanlar, çünkü. 
Michalangelo'yu, Leonardo da Vinci'yi, Arşimet'i yetiştirmişler. 
Size Hindistan gezimi anlatmayayım da, kimseyi üzmeyeyim...
*  *  *
Bakalım kendimize…
Başımızda dönenenleri biliyoruz; uluslararası ekonomik nedenlere dayanan ulusal ya da siyasal sorunlar. Bu uluslararası nedenler geldi geldi, demokrasimize ara vermeye -hatta Türkiye Barolar Birliği Başkanının da dediği gibi- ülkemizi işgal etmeye ve sonrasında iç kavgalara sokmaya, sonunda da renkli devrimlerin (turuncu, mavi, sarı...) veya Arap baharlarının getirdiği acıklı demokrasilere mahkûm etmeye vardı. Rus general, kendi TV kanalında açıkça söyledi: Eğer tamamlayabilselerdi, hem Rusya hem de ABD bize 20 yıl silah satacaktı, 20 yıl...
Bıraksak; Fransa'nın Batı Afrika'ya yapmakta olduğunun daha fazlasını yapacaklar. Fransa, bağımsızlığını elde etmiş eski sömürgelerinden, 14 ülkeden 60 yıldır haraç topluyor. Bu ülkeler kendi paralarının yüzde 85'ini Fransa Merkez Bankası'nda tutmak zorunda. İhtiyaç duyarlarsa da kendi paralarını BORÇ olarak alıyorlar ve yıllık yüzde 20 ile sınırlı durumdalar. 
Geçen yazılarımızda Fransa'nın elektriğinin de bu ülke kaynaklarından nasıl sağlandığını konuşmuştuk.
İtiraz etmenin de bedeli var. Son 50 yılda 26 Afrika ülkesinde toplam 67 askeri darbe meydana gelmiş ve bunların yüzde 60′ı eski Fransız sömürgelerinde olmuş. ( http://www.siliconafrica.com/france-colonial-tax/)
Onlara kızmam, kendi ulusları için doğru yapıyorlar. Ben de kendi ulusum için bu derecede cefakâr ve fedakâr çalışmalıyım… Sizler de!
Önce Vatan...
*  *  *
Bir irdeleme yapalım:
Yaklaşık yüzde 60'ı yabancı olan kuvvetli bankacılığımızın kredi/mevduat oranı yüzde 140. Yani dışarıdaki faizsiz finansmandan ucuza alıp yukarıdaki kârı sağlayacak faizlerle sanayiye, ihracata, üretime, tüketiciye kredi veriyorlar. Dönemsel kârları yüzde 40 arttı; çok daha büyük olan Avrupa bankaları sermaye bile koyamaz durumdayken. Zaten hatırlarsınız, kendi incelemelerine göre Türkiye'de yapılacak yedi işin birincisi Bankacılık, ikincisi Lojistik idi. Çok iyi iş yani. 
Kâr Maksimizasyonu öneren kapitalist günler geride kaldı 2008'den beri. 
Demek ki, bankalarımızın da faizi indirmeleri aritmetik olarak mümkün.
Serbest dediysek... Başıboş rekabet olmaz. 
Hızla büyüyen banka-dışı finans kurumları, küçücük bir destekle (bir tek vergi türünde) bankaların kredi toplamını geçiverecek yoksa!
Serbest Rekabet ile Başıboş Rekabeti ayıralım.
İyi haftalar.
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159