Biri size farklı bir adla seslense, zaten üzerinize alınmaz bakmazsınız bile; nedense baktığınızda da düzeltmesini istersiniz. Eğer düzeltmemekte inat ederse, yapacak bir şey kalmıştır, onunla görüşmezsiniz artık.
Peki, adınızı yanlış söyleyen birine ne yaparsınız? Şakacıktan olana değil kuşkusuz. Gerçekten adınızı yanlış söylüyorsa… bir arkadaşım, nedendir bilinmez, bana sürekli Korkat diyordu… Epeyce bir uğraştım düzeltmesi için, olmadı. Acaba dili mi dönmüyor diye küçük bir hileye başvurdum; ‘korkmak’tan gelen ‘korkut’ emir kipini çok rahat söylüyordu. Görüşmemeyi tercih ettim.
Ya bilinçli olarak isteniyorsa?
Benim adımı bilinçli olarak yanlış telaffuz et diyen biri olur mu? Arkadaşlar arası samimiyetten kaynaklanan –cik veya –cum, -(h)oş eklerinden söz etmiyorum, Ayşecik, Alicim, Semoş gibi...
Son günlerde televizyon reklamlarında duydukça cinlerim tepeme çıkıyor. Nasıl olur da adınızı yanlış söylettirirsiniz diye kızıyorum.
Avea, logotayp eklediği adını, güzel bir film ve müzikle duyuruyor. Ama dikkat ettiniz mi, “Aveya” diye söyleniyor. Oysa biliyoruz ki Aycell ile Aria (İtalyan Telecom) birleşmesiyle, her ikisinin de adının ‘a’ ile başlamasından yola çıkılarak a ve a, avea adı türetildi.
Şimdi, bunca yıl sonra ‘aveya’ diye söylenmesini kabul edemiyorum. İyi ki Avea abonesi değilim, sırf bu nedenle bırakabilirdim…
Q, W, X
Bizim alfabemizde yukarıdaki harfler yok-tu ve bu harfler olmadan da anlaşılabilir bir şekilde yazabiliyorduk. Artık olacak. Gerekiyorsa olmalı tabii. Yine de neye göre sorusu, bir kasap çengeli örneği sallanıyor gözümün önünde, kocaman. Kırık yerine qırık, ahve yerine qaxve yazmak ne kadar doğru? Temellendirilebilirse itiraz etmezden önce makul karşılarım. Tabii, beni ikna edebilecek bir gerekçe bulunmalı.
Yılların Van’ı, bir çırpıda Wan oldu. Derinlemesine araştırmadım, ama tarihte ‘w’ ile yazılmasına da rastlamadım. Sırf ‘w’ alfabeye girdi diye Wan olacaksa benim güzel kentim, baştan itiraz ederim.
Üniversitede ders verdiğim yıllarda, bir arkadaşım, sınav kağıdına adını Sawaş olarak yazmıştı. Dil sürçmesi gibi el sürçmesi olduğunu, aslında adını hiç de öyle kullanmadığını söylemişti sorduğumda… Acaba, şimdi bu harfler kullanılabilir olduğuna göre bunca yıl Savaş olan, artık Sawaş mı olacak?
Bir kıstası, bir kriteri olmalı…
“Türkçem benim ses bayrağım” demişti Fazıl Hüsnü Dağlarca. Dilini iyi bilmeyen, iyi kullanmayan muhakkak kültürel olarak da geriler. Çünkü dil, edebiyatı da belirliyor. Kuşkusuz bunda halâ sözlü kültür geleneğinin egemen oluşu etkili. Okumayı da yazmayı da sevmiyoruz nedense.
Melih Gökçek, “Angara” diyor… Ankara’nın da adı değişecek mi? Kapı çoğunlukla ‘gapı’ olarak (“GAP’ı gaptırmam” Demirel’in sözüydü, anımsar mısınız?) telaffuz edildiğine göre artık ‘gapı’ olarak kullanılabilir mi? Kullanılmalı mı? Kabul edilebilir mi?
Dil, kültürün bel kemiği
Türk Dil Kurumu vardı; 12 Eylül cuntası, ilericiliğini bahane edip kapattı. Yarın, Avrupa Birliği’ne girdiğimizde para birimimiz değişecek… Sorarım, ne diyeceğiz? Avro, Öyro, Euro, Yuro, Öro… uzayıp gidiyor. Almanlar gibi, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar hatta Yunanlar gibi telaffuz ediliyor. Bir dil birliği sağlanamadı. Videoda da var aynı sıkıntı (neyse ki artık kullanılmayan bir teknoloji haline geldi de sorun olmaktan çıktı).
Buldozere, hem anlamına hem söylenişine uygun yoldüzer diyen halkımızın bu sözcüklere yeni önerilerini beklemek zorunda kalacağız gibi geliyor bana. Bir de hissikablelvuku vardı, hissi kalbe vurdu… Halkımız yetkililerden daha duyarlı. Aksini iddia eden gelsin!
Şair de söylesin söyleyeceğini…
Nazım Hikmet, öneriyor:
“Etin gevşemesine bir başka tabir gerek / Zira ki ihtiyarlamak / Kendinden başka hiç kimseyi sevmemek demek.”
İyi bayramlar.