Bu, bana göre askerliğin gerekliliğinin en belirleyici sloganıdır. Hazırlık yapmazsanız, önlem almazsanız, ileriye yönelik planlarınız olmazsa, seçenekler belirlememişseniz başarısız olursunuz.
Hayatın her alanında, her anında geçerli bu düşünce.
…savaşta kan döker! Bu, bana göre askerliğin gerekliliğinin en belirleyici sloganıdır. Hazırlık yapmazsanız, önlem almazsanız, ileriye yönelik planlarınız olmazsa, seçenekler belirlememişseniz başarısız olursunuz.
Hayatın her alanında, her anında geçerli bu düşünce.
Bugün, pandemi aşıya rağmen yeniden yükseliyor; sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik sorunlar yaşıyoruz. Yangınlar aldı başını gitti, elimiz böğrümüzde kalakaldık, bitsin, sönsün diye bekliyoruz. Geldik mi, yukarıdaki o askerliğin belirleyicisi olan o sloganın odağına. Demek ki, önceden önlem almak gerekiyormuş. Küresel ısınmanın (artık bu sözü de aştığımızı, küresel ısıtma olduğunu ileri sürüyor uzmanlar) birkaç yıl içerisinde kuraklık başta olmak üzere orman yangınlarını da körükleyeceği açıklandığında, “aman canım, bizim ülkemizde olmaz” diyen egemen erk, şimdi ne yapacağını bilemiyor. Televizyonlarda, sosyal medyada sizler de izliyorsunuzdur, bir süper jet yerine (en az) 35 yangın uçağı, hem de yıllık bakım onarım giderleri de dahil alınabiliyormuş.
Kaz Dağları gibi oksijenin en yoğun olduğu bölgelerde maden aramalarına karşı çıkanlar, “yerin üstü altından değerlidir” diyordu. O değerin gerekliliklerini yerine getirmek hepimizin en temel görevidir aslına bakarsanız.
Yaşam olmazsa ne iş(imiz) olur ne toplumsal huzur(umuz). Kanal İstanbul için de benzer şeyler söyleniyor; bir süre sonra doğanın ve ekolojik dengenin bozulduğunu gördüğümüzde bunun dönüşü olmayacak.
Orman yangınları veya yeraltı su kaynakları gibi karayoluyla yolcu taşımacılığı sektörünün de mesleki ve teknik hazırlıklarını tam yapması yüksek sezonda, işlerin yoğunlaştığı dönemde aksaksız çalışması anlamına gelir; bu da kazasız belasız, huzur ve konfor içerisinde yolcusuna hizmet vermesi demektir.
Bir çiçek açsın bin fikir yarışsın
IPRU ve TOFED genel kurulları tamamlandı, yeni yöneticiler belirlendi. Önceki yöneticilere verdikleri hizmet dolayısıyla teşekkür ediyor, bayrağı devralanlara başarılar diliyoruz. Burada bayrağı dürdükten sonra, yeni bir genel kurula kadar oturmak değil, geleceğe yönelik çalışmalara başlamak gerektiğini yinelememde sakınca yoktur sanırım. Firma sahiplerinin Hatay’da başlattıkları yeni bir yaklaşım, Ankara’da yapılan toplantıyla kendini gösteriyor. Sektör de kendi içerisinde bir değişim istiyor, bekliyor. Yapılan çalışmaları, gelinen aşamaları şeffaf bir şekilde sektörle paylaşmak, onların görüş ve önerilerini dikkate almak sektörün geleceğini de güçlendirecektir. Muhakkak ki, firma temelli özel sorunlar vardır, olacaktır; benzer bir şekilde yerel ve bölgesel sorunlar da belirleyici. Sektörü genel anlamda saran ve zorlayan sorunların üstesinden gelmek için bir yeni yapılanma gerektiği düşüncesi yaygın ki, yeni bir yapılanmanın eşiğindeyiz. Çalışma kültürü bütün düşüncelerin dile getirilmesini gerektiriyor. Tartışma kültürü de o düşüncelerin içerisinden en uygununu seçmemize rehber olacak.
Bugün, orman yangınları sürerken ilgili ve/veya yetkililerin sözlerini kimi acı acı gülerek, kimi gerçekten kızarak dinliyoruz. Bunlar hangi ülkede yaşıyor diye sorduğumuz yalan değil. Aynı duruma düşmeyi kimse istemez.
Herkes eteğindeki taşı dökecek ve birbiri üstüne dizilen taşlarla sektör kulesi yükselecek.
Gerek yeni oluşum gerekse var olan örgütlenmeler için altyapı oluşturmak öncelikli olmalı. Nasıl ki, kaptan olmadan “yürüyen fabrika” diye nitelendirdiğimiz otobüsler hurdadan farksızsa, somut şartların somut tahlilini yapan oluşumlar sektörü taşıyacaktır. Bunun için, öncelikli olarak, afet kültürü oluşturmak zorundayız, sadece yangın ve sel için değil, deprem ülkesinde yaşıyoruz, sektörümüz için en gerekli olan ilkyardım ve acil yardım gibi hayati konularda da gerekli. ■