“Bir elin nesi var; iki elin sesi var” da bizim hayata bakışımızı gösteren bir atasözü. Yani elbirliğiyle sorunların üstesinden geliriz. Size ben, bana diğeri, bir başkasına hepimiz birden destek olursak, sorunu çözeriz. Bu, hayatın her alanı için geçerli, tabii her anı için de…
Futbolcu hep çalım atıyorsa, “şahsi oynama, pas ver” diye bağırıyoruz tribünden. Eski Osmanlı’da komşusu siftah yapmamışken ikinci bir müşterisini ona yönlendiren esnaf da aynı düşünce içinde değil miydi? Çarşı zihniyeti de aynı mantığın sonucu, arastalar da…
Hepsinin temelinde destek yatıyor.
Futbolcu hep çalım atıyorsa, “şahsi oynama, pas ver” diye bağırıyoruz tribünden. Eski Osmanlı’da komşusu siftah yapmamışken ikinci bir müşterisini ona yönlendiren esnaf da aynı düşünce içinde değil miydi? Çarşı zihniyeti de aynı mantığın sonucu, arastalar da…
Hepsinin temelinde destek yatıyor.
Soma’da, kömür çıkaran patronlar aynı düşünce ile işçilerini taşeronlukla ucuza çalıştırırken, en temel ihtiyaçları bile karşılamayarak insan onurundan da kâr elde etmeyi düşünüyordu. O elim kaza olmasa, hiçbirimiz duymayacak, haberimiz olmayacak ve madencilerin sıkıntılarını bilemeyecektik. Tabii, denetimin önemini bir kere daha vurgulamalıyız.
Her ne kadar Soma’da denetimler ‘al takke ver külah’ mantığıyla, durum ‘berkemal’ diye neticelendiyse de, üçüncü taraf denilen denetimlerin zorunluluğunu savunmalıyız. Soma’daki gibi denetim aksamalarını, rüşvetle ‘iyi’ çıkarılan raporları da zamanla düzeltebiliriz.
Evden okula, işten kahvehaneye, çiftlikten ortak kullanım alanlarına kadar her yerde muhakkak düzenli ve sürekli denetim şart. Bu bizim sektörümüz için daha da geçerli. Otogar çıkışlarından tutun da yoldaki hizmetlere kadar her an belli bir denetim herkesin içini rahatlatır. Yolcu güven içinde seyahat ederken işletmeci belki biraz para vermiş olsa bile daha çok zarara uğramayacağının huzuru içerisinde olur.
Okulda imtihanlar bunun için yapılmıyor mu? Sınavla hem siz neyi ne kadar bildiğinizi test etmiş olursunuz hem de öğretmen neyi ne kadar anlatabildiğini sınamış olur. Telafisi kolaydır o zaman, çünkü kim ne kadar biliyor ortaya çıkmıştır.
Şimdi, tepeden tırnağa bu denetim mekanizmasını hayata geçirmeliyiz. Soma hepimiz için bir ders olsun. Ancak bu, hiçbir zaman iddialaşmaya varmamalı, sen yaparsın, ben yapmam aşamasına gelmemeli.
Burada şüphesiz ki en büyük görev ve yükümlülük devlete düşüyor, ama sivil toplum kuruluşlarının da görevi ve yükümlülüğü var. Aslında hepimizin görev ve yükümlülüğümüz var. Hepimize iş düşüyor. Yasalara uymak başta, ancak yasanın belirlemediği noktalarda ise geçmişten gelen bilgi birikimimiz, tecrübelerimiz ile ortak menfaatlere dikkat etmek bir mecburiyet. ■