Karayolu taşımacılığında da dünden bugüne değişik evreler yaşanır. Bu süreçte, güzergâhlar, araçlar, hizmetler ve rekabet, zaman içinde ihtiyaç ve beklentilere uygun olarak sürekli başkalaşım geçirmiştir. Buna uygun rolü üstlenerek hayatlarını devam ettirebilenler olduğu kadar, koşullara ayak uyduramayıp varlığını sonlandırmak zorunda kalanlar da olmuştur.
50’li yıllarda önem kazanmaya başlayan karayolu taşımacılığı başlangıcında, kamyondan çevrilen, Karadenizli tekne imalatçılarının yaptıkları tahta kasalı araçlar yerini, 70’li yılların başından itibaren, fabrikasyon araçlara bırakmıştır. Bu dönemde gerçek anlamda firmalar ve üniform bir yapı oluşmaya başlamıştır.
1969-1983 yılları arasında efsane araç, O302, istisnasız tüm taşımacıların ve güzergâhların tercihi olurken, rekabete dayanamayan Magirus ve Man gibi iki marka piyasadan çekilmiştir.
O yıllarda, müşteriler araçların markasını, modelini ve yaşını sormazdı. Yıpranmış veya kazalı araçlar Bursa’da yenilenir; döşemesinden, boyasına kadar güncellenerek tekrar hizmete sokulurdu. Bagaj sorunu da yoktu. Araçlarda sadece su ikramı yapılırdı. Havalı kapı, klima gibi özellikler daha sonraları rekabete dâhil oldu.
80’li yılların sonlarına doğru piyasaya yeni bir oyuncu girdi. Mercedes’in değişen ürün stratejisi, Temsa tarafından üretilen yeni ürünün var olması için zemin oluşturdu. 13 yıl hiçbir değişiklik yapılmadan üretilen O302’nin sonlandırılması ve yerine çıkarılan O302 S modelinin keyif vermemesi üzerine; çok kısa süre sonrasında O303; bundan bir süre sonra da O304 pazara sürüldü.
Araçların bu denli sık değişikliğe uğraması fiyat ve işletme maliyetlerinin artması yadırgandı. Ancak hayatını devam ettirmek isteyenler bu değişikliklere uyum sağlamak zorundaydı ve öyle de oldu.
Zaman içinde bu oyunculara MAN yeniden katıldı. Artık, 3 üreticili oligopol bir pazar oluşmuştu. 90’lı yılların ortalarında, pazar lideri, yeni bir efsane ile nabzı yeniden tuttu. Tam 10 yıl O403 ile açık ara önde oldu.
O403 ile O302 günlerine benzer bir dönem yaşanıyor, her güzergâhta ve firmada aynı araç ile rekabet ve hizmet ediliyordu. Fakat artan araç ve işletme maliyetlerinin yanı sıra, parkurların uzaması ve piyasaya giren yeni firmalar yüzünden rekabet daha acımasız bir hale geldi. 500 üzeri firmanın faaliyette olduğu günlerdi.
Rekabette öne çıkmak isteyen bazı firmalar, O403 dönemi öncesi bir ara CBU ve Bursa yapımı çift katlı araçlar ile şans denediler, ancak bu dönem fiyasko ile sonuçlanan bir süreç olarak tarihteki yerini aldı.
Sonrasında ise öncelikle fiyat, ikram ve şehiriçi servisleri rekabeti olmaya başladı. Hepsi de ağır yükler getiren ama her geçen gün daha da katmerli olarak sahaya sürülen denemeler oldu. Bir dönem “Dönüş 1 TL” günleri bile yaşandı.
Şimdi, bugünlerde, kötü başlayan bir yıl ve zorunluluklar nedeniyle, herkes külahını önüne koyup düşünmek zorundadır. Sektör için mücadele edecek bir STK ve devlet desteği de olmayacağı bilinciyle; herkes, kendi ipini kendi kesecek. “Desinler” yerine, gerçek maliyetleri ve verimlilik için kılı kırk yaracak ve rekabet yerine dayanışma ile var olma savaşı verilecek bir döneme girildi.
Hep beklenen ve özlenen bir durum olmasına rağmen, bugüne kadar -şişkin egolar- yüzünden yapılamayanlar belki “corona” yüzünden yapılabilir…
Biliyoruz ki “değişmeyen tek şey değişimdir.”
Her gün güneş yeniden doğar; her gün dünya yeniden kurulur.
Her sabah yeni bir başlangıçtır.
Bayramınız kutlu olsun. Sağlık, huzur ve esenlikler dilerim. ■