Konferansın önemli isimlerinden MEMA Aftermarket Suppliers Başkanı ve CEO’su Paul McCarthy ise, “Los Angeles’a geliyorsanız neredeyse her araç Tesla gibi duruyor. Fakat gerçeği konuşmak gerekiyorsa Los Angeles’ta araçların sadece yüzde 3’ü elektrikli. San Francisco, Silikon Vadisi’ne bakalım. Sadece yüzde 5’lik bir elektrikli araç oranımız var” dedi. Buna rağmen aftermarket pazarında 2030 yılına kadar büyümenin yüzde 40’ının elektrikli araçların komponentlerinden geleceğine işaret eden Paul McCarthy, “2035’e kadar bu oran daha da çok artacak. Dolayısıyla pazarın ritmini artırmak istiyorsak üyelerimize şunu söylüyoruz: Bu imkânı göz ardı edemeyiz. İnovasyona ihtiyacımız var. Bu yeni teknolojik imkanlardan faydalanmamız gerekiyor. Birkaç yıl önce aftermarkette panik vardı. Şu anda insanların iş planları oluşturduklarını, imkanlar konusunda heyecanlı olduklarını, girişimciliğin arttığını görüyoruz ve girişimciler bu imkanlara cevap veriyorlar” diye konuştu.
Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ve Otomotiv Satış Sonrası Ürün ve Hizmetler Derneği (OSS) iş birliğiyle gerçekleştirilen sektörün tek Aftermarket Konferansı, bu yıl 13’üncü kez İstanbul’da gerçekleştirildi. Küresel ölçekte dev bir buluşmaya ev sahipliği yapan etkinlikte sektöre ilişkin çarpıcı tespit ve öngörüler masaya yatırıldı. “Elektrifikasyonun Aftermarket Üzerindeki Etkisi” temasıyla gerçekleştirilen konferansta üretici, tedarikçi, distribütör ve bağımsız servislerin yanı sıra küresel paydaşlar ile sektörün öncü isimleri, elektrikli otomobil çağına hazırlanmak için püf noktalarını paylaştı.
Yenileme pazarına gerekli önemi vermiyoruz!
Etkinliğin açılışını gerçekleştiren TAYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Albert Saydam, elektrikleşmenin sürdürülebilirliğin bir alt başlığı olduğu, sektör olarak sürdürülebilirliğin, atılacak hem adım ve alınacak her kararda sorgulanması gerektiğini kaydetti. Yeni dünya düzeninde dönüşümün şart olduğunu ifade eden Albert Saydam, “Dönüşümü ne yazık ki isteyerek değil, mecburiyetlerden yapıyoruz. Mecburiyetten yapıldığında dönüşümü daha hızlı yapabiliyoruz. Bu dönüşümü yaparken 2 konunun da altını çizmek istiyorum. Çeviklik ve çeşitlilik. Çeşitlilik derken ürün bazında, coğrafya bazında, sektör bazında ve müşteri bazında bir çeşitliliği kastediyoruz. TAYSAD olarak açıkça itiraf etmek istiyorum ki yenileme pazarına gerektiği kadar önem vermiş değiliz. Bu nedenden dolayı belki ülkemizdeki yenileme pazarında ithalat gittikçe payını artırmaktır. Ben sürdürülebilir kalkınmanın kesinlikle tüketimi azaltıp, ithalat yerine iç üretimi de sağlayacağının altını çizmek istiyorum” dedi.
Açılışta konuşan OSS Başkanı Ziya Özalp ise, “Biz aftermarket üreticileri ve dağıtıcıları olarak bütün zorlu koşullara rağmen pozitif kalmayı başarabildik. Otomotivdeki yapısal değişim sonrasında küreseldeki tüm belirsizlikler ve pandeminin getirmiş olduğu hiç kimsenin öngöremediği gerçeklere rağmen, son 2 yıldaki yükseliş trendine bu yıl da devam ettiğimizi söyleyebilirim” diye konuştu. OİB Başkanı Baran Çelik de, açılışta şu bilgileri verdi: “İlk 4 ayda yüzde 11 seviyelerinde artan ve toplamda 11.3 milyar dolara ulaşan bir ihracatımız var. Bu yılda 35 milyar dolara yakın bir ihracatla bu yılı da yine Cumhuriyetimizin en yüksek ihracat değerine ulaşmış bir şekilde tamamlayacağız.”
Aftermarket tedarikçisi olmak çok zor!
Konferansın açılışının ardından MEMA Aftermarket Suppliers Başkanı ve CEO’su Paul McCarthy, “Elektrifikasyon ve Gelişmiş Araç Teknolojilerinin Amerika Satış Sonrası Pazara Etkisi” isimli bir sunum gerçekleştirdi. MEMA’nın, OSS Derneği’nin ABD’deki dengi olduğunu söyleyen Paul McCarthy, “Gelişmiş teknolojilere biz CASE teknolojileri diyoruz. Yani bağlanmış, otomatik, paylaşılmış ve elektrik teknolojilerinden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu teknoloji setleri sektörümüzde devasa bir dönüşüme yol açıyor. Daha önceden, elektrikleşmeyle birlikte azalacak parça sayısı nedeniyle aftermarket pazarının da daralacağı düşünülürdü, oysa elektrikleşme aftermarket pazarını coşturacak. Aftermarket’te iki işi aynı anda yönetmenin zorluğu... Birincisi mevcut işlerimizdeki gelirleri maksimize etmek. Kârlılıkla alakalı çalışmamız gerekiyor ve aynı anda yeni ve yenilikçi işlerimizi büyütmek için de çalışmamız gerekiyor. Ve bütün bunları bağlanmış, otomatik ve elektrikli araçlar perspektifinden yapmamız gerekiyor. Bu çok büyük bir zorluk. Dolayısıyla şu anda bir aftermarket tedarikçisi olmak çok zor ve çok karlı bir geleceğe ihtiyacımız var” dedi. Agresif bir büyüme politikası eşliğinde, 2035 yılına kadar piyasanın çoğunluğunda elektrikli aracın satılacağının öngörüldüğüne işaret eden Paul McCarthy, şöyle devam etti: “2045’e kadar neredeyse her aracın elektrikli olmasını bekliyoruz. Operasyon tarafında ise durum daha farklı. 2030 yılına kadar operasyondaki araçların sadece yüzde 10’unun elektrikli olmasını bekliyoruz. Bunların büyük çoğunluğu da onarım pazarında olmayacak. Ve 2035’e kadar yoldaki araçların yüzde 10-15’inin dahili yakıt sistemine sahip olmasını bekliyorlar. Fakat ABD’de büyük bir araç havuzu var ve bunu dönüştürmek çok zor. 300 milyon aracımız var ve 2,5 yıllık bir araç kullanım ömrümüz var. Aracın kullanım ömrü normalde 20-25 yıl. Ama bu ne demek, bugün satılan araçlar söz konusu ise 2045 yılında bu araçlar halen yolda olacaktır. ABD’de de hükümet yakın zamanda, 2032’ye kadar yüzde 67 oranında yeni hafif yolcu araçlarının, temiz (elektrikli, hibrit ve hidrojen yakıtlı) araçlar olmasını istiyor.”
Silikon Vadisi’nde bile elektrikli oranı sadece %5!
MEMA üyelerinin taşımacılığın da karbonsuzlaştırılması konusunda çok istekli olduğunu söyleyen Paul McCarthy, “Hükümetin belirlediği hedefler bizim için elde edilebilir olmaktan uzak. Elektrikli araç fiyatı ortalama 72 bin dolar. Ve ABD’deki ortalama gelirden daha yüksek. Dolayısıyla çoğu Amerikan vatandaşı bunu alamaz. Şöyle bir senaryomuz var. Elektrikliye dönüşen bir geleceğe doğru giderken, gittikçe daha eskiyen konvasiyonel araçlar hala olacaktır. Bu sadece ABD ile alakalı bir şey değil. Dünya çapındaki ulusal elektrik dağıtıcıları görüyorlar ki elektrik şebekelerindeki yatırımları her yıl çift katına çıkarmaları gerekiyor. Dolayısıyla temiz enerji üretimi için de daha çok çalışmamız gerekiyor. Ayrıca şarj istasyonlarının çok yüksek bir oranı Çin’de bulunuyor. 500 bin şarj istasyonları var. Ve 3 milyon şarj istasyonuna ihtiyacımız var. Ve şu an ABD’deki istasyonların büyük bir kısmı düzgün çalışmıyor. Ve müşterilerimiz buna bir aftermarket imkânı olarak bakıyorlar. Los Angeles’a geliyorsanız neredeyse her araç Tesla gibi duruyor. Fakat gerçeği konuşmak gerekiyorsa Los Angeles’da araçların sadece yüzde 3’ü elektrikli. San Francisco, Silikon Vadisi’ne bakalım. Sadece yüzde 5’lik bir elektrikli araç oranımız var” dedi.
Sürdürülebilirlikte aftermarket sektörünün uyum sağlayabilmesi için yeterli vaktinin olduğunu ifade eden Paul McCarthy, “2030 itibarıyla yedek parçaların çoğu elektrikli komponentler olacak. 2045’te de bu oran artacaktır. Bu ne demek. 2035’e kadar aftermarket’in büyük bir çoğunluğu şu anda bildiğimiz, sattığımız ürün kategorilerinden ibaret olacaktır. Karlılık burada mevcut ve bu karlılık pazarını da ele almamız gerekiyor. Öte yandan bakmamız gereken başka bir perspektif daha var, büyümeye yönelik katkılar. Çünkü aftermaket’te yavaş büyüyen bir endüstriyiz, özellikle ABD’de. Büyüme perspektifinden bakılacak olursa 2030’a kadar elektrikli araçların komponentleri bu büyümenin yüzde 40’ını temsil ediyor. 2035’e kadar bu oran daha da çok artacak. Dolayısıyla pazarın ritmini artırmak istiyorsak üyelerimize şunu söylüyoruz: Bu imkânı göz ardı edemeyiz. İnovasyona ihtiyacımız var. Bu yeni teknolojik imkanlardan faydalanmamız gerekiyor. Birkaç yıl önce aftermarket’te panik vardı. Şu anda insanların iş planları oluşturduklarını, imkanlar konusunda heyecanlı olduklarını, girişimciliğin arttığını görüyoruz ve girişimciler bu imkanlara cevap veriyorlar” diye konuştu.
Filo olmadan elektrifikasyon olmaz!
Konferansın önemli isimlerinden olan Avrupa Otomotiv Tedarik Sanayicileri Derneği CLEPA’nın Kıdemli Pazar Danışmanı Frank Schlehuber da konuşmasında teknolojinin mülkiyet modelini değiştirdiğini belirterek, “Filo olmadan elektrikleşme çok mümkün görünmüyor. Öte yandan konunun mevzuat tarafı var. Karbondioksit mevzuatı da var. Mevzuat bizden sürdürülebilirlik talep ediyor. Sürdürülebilirlik de elbette teknolojiyi etkiliyor. Aynı şekilde tüketiciyi ve piyasa aktörlerinin de davranışlarını etkiliyor” dedi. Filo sahiplerinin yönetimleri çok fazla dışarıya açmak istemediğini vurgulayan Frank Schlehuber, şunları söyledi: “Kendileri yönetiyorlar. Ayrıca tedarikçiler için de iyi yatırıma ihtiyaç var. Yardıma ihtiyaç var. Biz tedarikçiler olarak bu fırsatı kaçıracak olursak, teknolojiyi burada ön sıraya koyamazsak, sanırım çok büyük bir hata yapmış olacağız. Çok büyük bir fırsatı kaçırmış olacağız. Filo EV’ler konusunda da yetkin olmamızı istiyor. Bu gelecek için de zaten en iyisi. Çünkü zaten gelecek elektrikli araçlarda olacak. Günün sonunda bağımsız aftermarket oyuncularının bu alana hazırlanması gerekiyor.”
Satış sonrası pazarı masaya yatırıldı!
13. Aftermarket Konferansı’nın konuşmacıları arasında Roland Berger Otomotiv Aftermarket Direktörü Mathieu Bernard, Ford Otosan Tedarik Zinciri Lideri Ahmet Aslanbaş ve Sampa Otomotiv Fikri, Sınai Haklar ve Proje Müdürü, Patent Marka Vekili Erdem Şahinkaya yer aldı. Konferansın öğleden sonraki bölümünde ise “Zincirin Tüm Halkalarıyla Türkiye Satış Sonrası Pazarı” başlıklı panel gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Silkar Endaş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi Emirhan Silahtaroğlu’nun yaptığı panelde SIO Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi Kemal Görgünel, Bakırcı Otomotiv CEO’su Mehmet Karakoç, OM Otomotiv Genel Müdürü Okay Merih ve Özçete Otomotiv Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Özçete değerlendirmelerde bulundu.