Kaşgarlı Mahmud’a göre kelimenin aslı Farsça beẕrem/beẕrâm olup “sevinç ve eğlence günü” demektir. Beyrem/bayram telaffuzu Oğuzlara aittir
“Çok neşeli yer” şeklinde açıklanan ve Farsçaya Eski Türkçeden geçtiğini söylenen kelimenin etimolojisi yapılamamış, hangi dilden geldiği ve tam anlamı bulunamamıştır. Beẕrâmın, beẕm “yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi” kelimesi ile “hoş ve sevinçli” anlamını taşıyan râm; sükûn, kelimesinin birleştirilmesi sonucu elde edilmiş, “neşeyle konuşup eğlenme, yiyip içme meclisi” anlamında bir birleşik isim olduğu kabul edilebilir.
İslâm öncesi dönemlerde de bayramlar, toplumların hayatında görülen olağanüstü günlerdir. Fazla iş günü kaybına ve çeşitli savurganlıklara sebebiyet verdiği için sayıları mümkün olduğu kadar azaltılan bayramların en fazla eskiçağ ’da kutlandığı görülmektedir.
İlk bayram sahnesi, milâttan önce VI. binyıla ait Çatalhöyük duvar resimlerinde yer almaktadır. Çok tanrılı toplumlarda ilkbahar yağmurlarının başlaması, ilk tohumların toprağa atılması, ilk ürünün devşirilmesi, hasat ve bağ bozumu gibi tarımla ilgili hemen her tabiat olayı ilâhî bir hüviyetle, tanrıların evlenmesi, doğurması vb. birer bayramla kutlanmıştır.
Dinî bayramların dışında, kazanılan yeni zaferler, eski zaferlerin yıl dönümleri, hükümdar ailesinde meydana gelen evlenme ve doğum gibi olaylar, yeni tahta geçmeler de bayramlara konu olmuştur.
Pek çok toplumda, bayramların dikkat çeken özelliği, ortak heyecanın doruk noktasına ulaştığı anda orada hazır bulunan insanların el ele tutuşarak yahut el tutuşmadan halka olup döndükleri ve raks ettikleri, bu raks veya dönmeyi de genellikle ateş ya da kutsal tanınan bir nesnenin etrafında yaptıkları görülmektedir.
Genellikle bayramlarda görülen bu ibadet şekline İranlılar, Hindular, Budistler ve Romalılarda rastlandığı gibi Şamanist Türklerle Kızılderililerin ve Afrika yerlilerinin de totemlerin etrafında dans ettikleri bilinmektedir.
Bir bayram yazısı hedefliyorum, ama ortam karışık olunca duygular da karışıyor. Dünya, ülkemiz, sektörümüz ve bizler değişiyoruz daha da kötüsü dönüşüyoruz farkında olalım ya da olmayalım. Hızlı bir dönüşüm süreci içine girdik. Gelenekler, kurallar, sistem ve ilişkiler değişiyor. Bizim, ananevi bayram, ramazan, ikili ilişkilerimiz bize aktarılan her şey değişiyor. Geçen 23 Nisan’ı, 1 Mayıs’ı kutlayamadık, 19 Mayıs’ı da muhtemelen kutlayamayacağız. Dini bayramlarımızda geleneksel bayramlaşmalarımızı da yapamayacağız.
Hıdırellez gibi İslamiyet’ten çok önce, kökü Sümerlere kadar uzanan bazı gelenek ve kutlamalar, nesilden nesle yazılı kuralları olmayan bir biçimde aktarılarak devam ettirilir. Nasıl ve nereden çıkmıştır bilmem, ama bugüne kadar hep kutlandı. Bu tür geleneksel ritüeller kesintiye uğradı mı unutulur gider. Sanırım böylece kök bağımız yavaş yavaş koparılmış oluyor.
Tehlikeli bir laf edeceğim: “Tehlikenin farkında mısınız?” diye sormak lazım.
Fırtınaya karşı duracak ağaçlar yok ise toprak savrulur başka diyarlara… Ortam çoraklaşır. Bizde de başlayan bu kültürel erozyon sonrası çoraklaşmanın başladığını düşünüyorum. Bir orman içinde olmak yerine çorak bir ovada tek bir ağaç gibi yaşamak ister misiniz?
Bu durum, ikili ilişkilerimizden, ticaretimizi, siyasetimizi, her şeyimizi etkiliyor. Doğaldır ki, sektörümüz de bundan nasipleniyor. En basiti otobüsçülükte yakın zaman kadar can suyu olan “bayram işi” olurdu. Farkındaysanız artık o da yok. Görüyoruz, görmekteyiz ve daha fazlasını göreceğiz “hayaldi gerçek oldu” mu demek lazım acaba?
“Filler tepişir çimler ezilir” diye bir laf vardır. Çimler, birbirine kenetlenerek hayatlarının devam ettirirler. böylece bir bütünlük, bir ambiyans sağlarlar. Fillerin tepişmesi çimleri ezer ama yok etmez. Çimler o ağırlık üzerinden kalkınca tekrar eski hayatına dönerler.
Bizim kenetlerimiz koparıldığında tek başına yaşama şansımız olabilir mi? Bizi bir arada tutan bağlar, geleneklerimiz, göreneklerimiz, ananelerimiz, zayıfladıkça biz birliği kaybedip yalnızlığa itilmiş bireyler olarak yaşadıkça bu gelişme mi, gerileme midir?
Kendi öz vatanımızda yabancılaşmadan, toplumu ayrıştıran her türlü tesirden bir an önce kurtulup, keyif, neşe ve dayanışma ile şölen havasında kutlayacağımız gerçek bayramlar yaşamak dileğiyle…
Bayramımız kutlu olsun. ■