Bilim adamlarından bazıları toplumların gelişmesini coğrafi nedenlere bağlıyorlar. İklim, ırk gibi özellikler nedeniyle bazı toplumların ilerlediklerini, bazılarının geri kaldığını söylerler.
Bu teori doğru olsaydı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ve Doğu Almanya’nın ilerlemesinin de aynı olması beklenirdi. Oysa genetik ve coğrafi olarak birbirleriyle tıpa tıp aynı özelliklere sahip bu iki toplum, ayrıldıktan 45 yıl sonra birbirleriyle kıyaslanmayacak kadar farklı seviyelerde oldular.
Batı Almanya dünyanın en ileri ülkelerinden biri iken, Doğu Almanya eğitim ve sağlık alanları dışında vatandaşlarına kayda değer bir ekonomik refah sağlayamadı.
Gelişmiş ve geri kalmış toplumlar arasında farkları din, dil, ırk, coğrafya gibi etmenler değil, sahip oldukları zihniyet ve bu zihniyetin hayata geçirdiği çok önemli bazı uygulamalar belirler. Batı toplumlarının ilerlemesi altı özellikle açıklanır. Bu özelliklerin hepsinin bir arada var olması, toplumun uygar olmasını sağlarken, birinin bile eksik olması, o toplumun medeniyetten uzaklaşmasına yeterlidir.
İyi olanın kazandığı
Bireylerin ve şirketlerin adil bir şekilde yarışmasını sağlayan kurallar koyarak “iyi olanın kazandığı” ortamlar yaratan toplumlar ilerler. Bir toplum, yarışma ortamını kaldırıp ülkeyi yönetenlere yakın olanları teşvik ederse, toplum geriler ve fakirlik hâkim olur. Bir toplumda yarışma kültürünün yerleşmesi, en iyi olanın kazanacağına herkesin inanması, o toplumun ilerlemesini sağlar. Serbest yarışma ve serbest rekabet ortamı, o ülkenin hem gelişmesini hem de ülkenin kaynaklarını bireylere en adaletli dağılmasını sağlar. Bizde ve genel olarak Orta Doğu’da, iyi olandan çok, yönetenlere yakın olan kazanır. Ama sonuçta kazanan bir avuç insan olur ve refah topluma yayılamaz.
Matbaanın icadından 18.yüzyılın sonuna kadar süren aydınlanma çağında batı toplumları, matematik, fizik, kimya, biyoloji ve astronomide büyük ilerlemeler kaydettiler. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’na matbaa, 50 sene sonra geldi. Bilimsel devrimleri ıskalamak önce Osmanlı’ya sonra da devamı olan Türkiye’ye çok büyük kayıplar yaşattı. Batı, aydınlanma çağıyla başlayan dönemde akılcılığı yüceltirken bizim gibi toplumlar akılcılıktan uzak ve medeniyetin gerisinde kaldı.
Geri kalmış toplumlar
Batı toplumları kanun ve kurallar koyup bunlara istisnasız herkesin uymasını sağladıkları için ilerlediler. Geri kalmış toplumlarda ise imtiyazlı olanlar, rütbesi olanlar, iktidara yakın olanlar kanunlar önünde eşit değil, üstün oldular. Geri kalmış toplumlarda, polis ve mahkemeler, insanların sosyal statülerine göre farklı davrandı; bu toplumlar adaleti bir türlü tesis edemediler.
Geri kalmış ülkelerde kurallar, yönetmelikler hatta kanunlar adamına göre uygulanır. “Muz Cumhuriyeti” sadece güney Amerika’da değil, bütün geri kalmış toplumlar için kullanılır. Haklı olanın değil güçlü olanın kazanması, medeniyet projesinin tam tersidir; antitezidir. Adaleti ortadan kaldırmak, adaleti adamına göre tesis etmek, bir toplumun dengesini bozan en önemli unsurdur. Hukukun üstünlüğünün hâkim olmadığı, adaletin sağlanmadığı toplumlar ilerleyemezler.
Hukukun üstünlüğü ve mülkiyet hakları
Batı toplumları sadece hukukun üstünlüğünü korumakla kalmayıp, mülkiyet haklarını da korudular. Daha çok çalışan, daha çok mal ve mülk sahibi oldu. Bu sahiplik yasalarla güvence altına alındı. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri, sadece taşınmazları değil, fikri ve sınai hakları da yasalarla korudu. İnsanlar servet sahibi olmak için daha çok çalıştılar ve bu motivasyon Batı toplumlarının ilerlemesini sağladı.
Osmanlı toplumunda ise mülkiyet İmparatorluğa aitti. İnsanların daha çok çalışması ve biriktirmesi için bir neden yoktu. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekildiği yıllarda, 20. Yüzyılın başlarında, bu sefer tamamen başka bir mantıkla, Sovyetler Birliği de sosyalist felsefenin gereği olarak vatandaşlarına mülkiyet hakkı vermedi. Sovyetler Birliği, halklarını çok iyi eğitmiş olsa da onlara çok iyi sağlık imkânı sağlamış olsa da, kurulmasından dağılmasına kadar geçen yetmiş yıllık sürede, Batı’nın çok gerisine düştü ve sosyalist kalkınma modelini terk etmek zorunda kaldı.
Batı toplumları tıbbı geliştirip, tıbbın bütün nimetlerinden yararlandılar. Hem ortalama insan ömrünü hem de hayat kalitesini artırdılar. Sağlıklı ve uzun ömürlü bir toplum sayesinde bilgi birikimlerini kendilerinden sonraki kuşaklara aktarabildiler. Modern tıp sayesinde, salgın hastalıklara karşı mücadele edebildiler. İnsanların maddi refahı kadar, bedensel ve ruhsal sağlıklarını da güvence altına aldılar.
Serbest piyasa sistemi
Her bireye sayısız seçenek sunan serbest piyasa sistemi, ekonominin ve finansal araçların gelişmesini sağladı. Tüketime dayalı hayat tarzı, Batı uygarlığının hem itici gücü hem de simgesi oldu. İnsanlar daha çok tüketmek için daha çok kazanmak zorunda kaldılar; daha çok kazanmak için daha çok çalıştılar. Bu düzen, ekonominin büyümesini ve toplumsal refahın artmasını sağladı.
Gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden birisi, çalışma kültürü ve iş ahlakıdır. Batı toplumları, daha çok çalışanı, daha çok üreteni, daha iyi performans göstereni yüceltti. Yönetici ile en iyi ilişki içinde olanı değil, işini en doğru, en iyi yapanı yükseltti. Esnafından memuruna, patronundan işçisine kadar batı toplumlarında her çalışan, işini daha iyi yaptığı ölçüde kazandı. Bu anlayış sayesinde batı toplumlarının ekonomileri gelişti ve dünyanın en büyük ekonomileri oldu. Bir toplumun gelişmesi, ancak çalışma arzusu duyan, işini iyi yapan, işinin hakkını veren, üretken insanlarla mümkün olur. Çalışmadan refah içinde bir hayat yaşamak mümkün değildir.
Batı medeniyetleri seviyesine yükselmek, sadece batılı gibi yaşamaktan ibaret değildir. Bir toplum batılı gibi giyinir, batılı gibi yaşar, batılı gibi tüketirse o toplumun medeni bir toplum olmaz.
Keşke sadece tüketmek ve batılı bir hayat tarzını benimsemekle medeni bir toplum seviyesine ulaşmak mümkün olsaydı.
Ülkemizde bu günlerde gelişmek için elzem olan bu kurallar sizce ne kadar uygulanıyor. ■