Otoriter liderler, yönetirken birlikte başarmaya değil, sadece kendi bildiklerini yapmaya odaklanırlar. Bu sebepledir ki, hiçbir toplum veya kurum, sadece tek bir insanın emir komutasıyla başarılı olamaz. Bütün kararları liderinin aldığı, başarının da başarısızlığın da bütün sorumluluğunu tek bir insanın üstlendiği bir sistemin çalışanları doğal olarak kendilerini o sisteme ait hissetmez, kurumunu benimsemez ve sahiplenmezler.
Toplum veya müesseseleri başarıya götüren, otoriter liderler değil; kuvvetli bağlarla birbirine bağlı, topluluk bilincine sahip, kendilerini bir bütünün değerli bir parçası hisseden insanlar, çalışanlardır.
Liderlik elbette önemlidir, fakat tek başına hiçbir lider başarılı olamaz. Bir şirketin başarılı olabilmesi için, o şirketin çalışanlarının kolektif bir bilince sahip olmaları gerekir. Şirketlerin başarısının ortak bir amacın olmasına ve birlikte başarma kültürünün geliştirilmesine bağlıdır.
Aslında ait olmak ve birlikte başarmak her insanın doğasında var olan bir motivasyondur. Her insanın, bir gruba ait olma, birlikte başarma, takım olma duyguları; yardımlaşma, birbirine destek olma güdüleri çok güçlüdür. Kurumların insanın içindeki bu gücün farkında olmaları ve bu gücü ortaya çıkarmaları gerekir.
Bir şirkette çalışanlar kendilerini ait oldukları bütünün değerli bir parçası olarak hissederlerse, şirketi ve işlerini sahiplenerek yaparlar. Kolektif bilinç, bir şirketin çalışanlarının birbirini düşünmesinin, desteklemesinin, koruyup kollamasının, birbiri için sorumluluk üstlenmesinin yolunu açar.
Dayanışma, yardımlaşma, birlikte başarma bilinci güçlü olan şirketlerde liderler, “yukarıda” değil “ortada” durur; kendi pozisyonlarını değil kolektif ruhu güçlendirirler.
Bir toplum veya şirkette, topluluk ruhunu oluşturmak için liderin, İşin sahibinin kendisi değil çalışanlar (insanlar) olduğunu, her tavır ve davranışında somut olarak göstermesi gereklidir.
* Kendini çalışanlardan soyutlayacak tavır ve davranışlardan kaçınması,
* Farklı duruş ve fikirlere saygı göstermesi, her çalışanı bir birey olarak kabul etmesi, ancak yine de bunu yaparken insanların birlikteliğini, takım ruhunu beslemesi, herkesin üstün taraflarını fark edip, şirketin bu üstünlüklerden yararlanmasını sağlaması,
* Başarıyı ve başarısızlığı paylaşması,
* Yanılışlardan herkesin ders almasını sağlaması,
* Ortak bir dil oluşturması, paylaşılan kavramlar, simgeler yaratması, her çalışanın kendisini “ev sahibi” olarak göreceği bir aidiyet duygusu yaratması gereklidir ve çok önemlidir.
Bu anlayış, her şeyin tek sahibinin otoriter bir liderin olduğu anlayıştan çok farklı bir anlayıştır. Bu sebeple bizim daha az “otoriter liderliğe”, daha çok birlikte başarma duygusu oluşturacak “alçak gönüllü liderlere” ihtiyacımız var.
Bizim sahip olduğumuz “ebedi” liderimizin, bu sayılan vasıfların hepsine ve daha fazlasına sahip olduğunu bugünlerde bir kez daha anlıyoruz. İnsan zaman geçtikçe, görgüsü ve bilgisi arttıkça, yaşananları mukayese edebilecek vasıflara ulaştıkça, akıl ve mantık süzgecinden geçirip algılaması daha yüksek oluyor.
Zaman pek çok şeyin üstünü örter. Ancak bazı değerler, zamanlar üstüdür. Üzerinden yüzlerce yıl geçse bile ilk günkü değerinden asla bir şey kaybetmez, bilakis geçen zaman değerini daha da arttırır.
Liderlik ve devlet adamlığında sadece ülkemizde değil tüm dünyada yüzyıllar içinde örnek alınacak bir lidere sahip olmakla şahsım ve ülkem adına gurur duyuyorum. Onun bedensel olarak aramızda olmayışı bizim için eksiklik olmamalı.
Her 10 Kasım’da onu ebediyete uğurlamanın hüznünü yaşıyorum. Söylemlerinin hâlâ güncelliğini koruması da onun ne kadar evrensel ve ileri görüşlü olduğunun göstergesidir: “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir.”
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” Mustafa Kemal Atatürk. ■