Ulaşım ana planına bu hatlar öncelikle işlenmeli ve hatların yapım çalışmaları için çalışmalar hızlandırılmalıdır. Yeni açılan Avrasya Tünelinin, Marmaray’ın uzatılmasının ve diğer hatlara entegre edilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. Daha önceleri temas edildiği üzere iyi bir entegrasyon ile metro, LRT ve banliyö hatlarındaki istasyonların otobüs ve minibüs hatları ile beslenmelidir.
Özel otomobil kullanıcıları için park et ve bin olanaklarının oluşturulması (otoparklar tesisi) bu sistemler için kapasite kullanımını artırmak açısından zorunlu görülmektedir.
Toplu ulaşımın payı artmalı…
İstanbul kentiçi ulaşımında çok tartışılan konuların biri de deniz taşımasının toplam taşımadaki payının azlığıdır. Bu payın ne olması gerektiği hususunda yüzde 20-25 gibi rakamlar ileri sürülmektedir. Ancak yerleşimin kıyılardan içlere yani kuzeye yayılması ile belirtilen rakamlara ulaşılması mümkün görülmemektedir.
Bununla birlikte aşağıda sıralanan önerilerin gerçekleştirilmesi durumunda bu günkünden daha yüksek oranda bir deniz taşımasının yapılması olası görülmektedir. Taşımadaki payın yüzde 8-10'a yükseltilmesi de başarı kabul edilmelidir. İskelelerde ve çevresinde fiziki iyileştirilmeler yapılmalı, yakın çevrede özel otolar için otopark olanakları oluşturulmalıdır. İskelelerde raylı sistemler otobüs ve minibüsler ile entegrasyon sağlanmalıdır. İskeleler dikine karayolu hatları ile beslenmelidir.
İster karayolu isterse diğer ulaşım modları olsun, ‘Toplu Ulaşım’ın edindiği payın, olması gerekenin çok altında olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Son yıllarda bu anlamda kayda değer ciddi gelişmeler olsa da daha almamız gereken önemli bir mesafe vardır. Gelişmiş ülkelerde, sunulan toplu ulaşım hizmetlerine baktığımızda; ulaşımın temel hizmet paramatreleri olan ‘konfor-dakiklik - güvenlik - emniyet- maliyet’ gibi kıstasların, herhangi birinden ya da birkaçından feragat etmeksizin önemli düzeylerde sağlandığını görmekteyiz. Bu bağlamda ülkemizdeki bir diğer önemli başlık da ‘kullanım alışkanlıkları ve tüketim kültürü’nün yönlendirilmesidir. Zira ülkemizde; ‘otomobil sahipliği’ bir statü olarak algılanmaktadır. Buna karşı da; ‘toplu ulaşım’ın ana hizmet bileşenlerini istenen düzeyde sağlayamamaktayız veyahut birinden ya da birkaçından feragat ederek, diğer parametreleri istenen düzeyde ancak sağlayabilmekteyiz.
Fırsat…
Hızlı ekonomik-politik gelişmelerin yaşandığı dünyamızda stratejik konumu ve eşsiz karakteriyle ülkemiz ve coğrafyamız; geniş bir fırsat ve tehdit alanı ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bütün bu gelişimlerin derinlemesine tahlili, ‘sürdürülebilir’ ve ‘insan odaklı’ bakış açısı ve bunlara paralel geliştirilecek politika ve stratejiler, geliştirilecek ortak bir ‘yönetişim vizyonu’ ile ‘yerel yönetimlerimize’ ve ‘merkezi yönetimimize’ ve tabii ki dolayısıyla ‘insanlarımıza’ kazanım olarak dönebilme potansiyeline sahiptir.
Değişim ve dönüşüm…
Daha öncede ifade ettiğimiz üzere; şehir, şehirleşme, şehirlilik gibi olgular üzerinde durulması gereken ve kavramsallaştırmasından dünyadaki, bölgedeki ve Türkiye’deki gelişim sürecine kadar derinlikli bir şekilde ele alınması gereken bir konu bütününü ifade etmektedir. Zira bu olgular, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, insan hareketlerinin ve sosyal gelişimlerin merkezinde olan bir alanı teşkil etmektedir. Bununla beraber; bu kavramların ifade edilişinden yeryüzünden formlarına kadar oldukça farklılaşabilen bir çerçeveye oturduğu açıktır. Öyle ki; Doğu-Orta Kuzey Afrika’nın Mogadişu, Timbuktu, Mombasa, Nairobi, Kinsaşa gibi şehirleri, modern öncesi dönemin en ‘medeni’ olarak ifade edilebileceği bir geçmişi içinde barındırmakta fakat modern dönemde aynı zamanda kaotik bir şehir yapısına sahip olmaktadır. Söz gelimi, İspanya’nın Endülüs Çağı’nda yeryüzünün merkezi konumunda olan Kurtuba (Cordoba), Sevil (Sevilla), Gırnata (Grenada), Madrid, Mürsiyye (Murcia), Toledo gibi şehirleri, modern dönemde Rönesans karakterini en orijinal şekilde yansıtmasından da fazla köklü bir medeni(yet) tasavvurunu da en güçlü şekilde ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, kıtanın iki ucunda yer alan Lizbon (Portekiz) ve İstanbul şehirlerinin birbirine benzer önemli yönleri bulunmakta olup, Kuzey Afrika’nın sahil şeridi şehirleri de Osmanlı Çağı’nın Akdeniz Anadolu’su şehirleriyle ortaklıklara sahiptir. Yine; Latin Amerika’nın Arjantin, Brezilya, Şili, Peru gibi ülkelerinin şehir yapıları Endülüs bakiyesinden ve Katolisizm’den izler taşımaktadır.
Hepinize sağlıklı, huzurlu, mutlu ve başarılı bir yıl dilerim. ■