Kimine göre cahil oturup kalmayı konuşmayı bilmez kaba saba bir adam, kimine göre dünyayı gezen macera dolu bir yaşam, kimine göre iyi para kazanan paralı bir iştir otobüsçülük. Ne zaman, nerede, hangi ülkede hangi şehirde olacağı belirsiz, gecesi gündüzü olmayan, bayramı tatili bilmez, hastası olduğunda üzülmesin diye söylenmez cenazesi olduğunda haberi olmaz… Çocuğunun düğününde bile olma ihtimali düşük, uyuyup uyandığında; nerede, istikameti neresi gidiyor muyum dönüşte miyim diye düşünen birkaç dakika sonra fabrika ayarlarına dönebilen, polisiyle projecisiyle rehberi ile otelcisiyle acentecisiyle ayrı uğraşan işin ehli olması için birkaç kelime ile kendini ifade edebilme kabiliyetine sahip olması gereken… İşini düzgün yapmak için azami gayret gösteren, bunun yanı sıra trafik kurallarına ve çalışma saatlerine uyması zorunlu, yoksa ağır bedeller ödeyen, aracını yol ve yolcu durumuna ve hava şartlarına göre kullanması gereken, karda buzda yaş yerde tedbirli araç kullanma becerisi olan… Daha da önemlisi hasrete gurbete dayanıklı koca bir yüreğiyle bulunduğu yerin sosyal yapısı ve trafik kurallarına uyabilen; refleksleri ve öngörüsü sağlam olması icap eden bir iş koludur otobüs kaptanlığı. Bu sayılan özellikleri bünyesinde barındıran, bazen aylarca evine hasret kalandır otobüs kaptanı. Bu işi layıkıyla beceren bir şoförün sosyolojisini, psikolojisini, felsefesini, dünya görüşünü olaylar karşısındaki uyumlu tavrını görüp de onu onaylayan var mıdır acaba? Dünyaya örnek olsak da en büyük eksiğimiz bir araya gelemememiz ve birlik sağlayamamış olmamızdır. Aynı yerde oturup yemek yer, çay içeriz; ama direksiyona geçince kendimizden başka kimseyi görmez gözümüz. Bu kadar meziyet sahibi bir insana bu davranış yakışmıyor bir kaptana. Birbirimize olan o sevgi ve saygımızı muhafaza edemiyoruz. Biraz sabır, biraz güler yüz bütün öfkeyi yok edecek aslında. Peki, niye gösteremiyoruz? Bu sorunun cevabında saklı her şey.
Saygılar sunuyor, kazasız belasız sürüşler diliyorum...