Tarihi bir olaya şahitlik ettik, biliyorsunuz değil mi? Bundan tam 45 yıl önce insanoğlu Ay’a “insanlık için büyük adım” sözüyle ayakbastı.
Hemen, “ne değişti” diye itiraz etmeyin, çünkü çok şey değişti, çok şey öğrendik, çok bilinmezin de kapısı aralandı. Hepinizin bildiği gibi teflon tencere girdi hayatımıza, evlerde kullanılıyor artık. Bilgisayarlar girdi asıl… Hem de o zamandan bu güne inanılmaz bir değişime yol açtı. Cep telefonlarının hayatımıza girmesinde de bu çalışmaların katkısı var, telefonların sadece telefon olarak kalmayıp bilgisayar niteliğine kavuşmasında da…
İsterseniz zamanı biraz geri çekelim, çok değil 20-30 yıl öncesine gidelim. En basitini anlatacağım: Bir günde kaç mükerrer bilet kesiyordunuz? Hele otobüs doluysa, yolcuyu nereye oturtacağınızı bilemeyecek bir durumda kaldığınızda neler yaşıyordunuz? Hepimiz geçtik o yollardan. Küçük bir hata, sehven yapılan bir yanlış çığ gibi büyüyüp insanı bezdirecek noktaya ulaşıyordu. Şimdi öyle mi? Her şey bilgisayarda… Hangi yolcu nereden bilet almış, nereye gidecek, hangi semtin servisine binip gelecek, gittiği yerde hangi servisle evine bırakılacak… daha nice soru(n)lar tarihin çöp sepetini boyladı.
Sadece bilet ve yolcu ile sınırlı değil bu durum… Özellikle kış şartlarında kardan yollar kapandığında, sel suları yolları sürüp götürdüğünde meraktan ölürdük. Aracın ve içindekilerin başına bir şey gelse anında haberdar olabiliyoruz. Tedbir almak da aynı şekilde kolaylaştı… Yolcu, “şu araba geldi mi” diye sorduğunda neredeyse nokta atışıyla diyebileceğimiz kadar kesin yerini söyleyebiliyoruz. Onlar da rahat, içleri huzur dolu, bizler de…
Geçtiğimiz günlerde, çamaşır makinesi büyüklüğünde bir uzay aracı kuyruklu yıldızın üzerine kondu. Milyonlarca kilometre ve 10 yıl süren yolculuk, belki doğrudan bize pek bir şey vermeyecek. Ama binlerce uzay adamının, bilim insanının çalışmaları, araştırmalarıyla hayatımız yeni dünyalara yelken açacak. Biz göremesek de (gerçi bu hızla hepimiz sonuçlarını görürüz) çocuklarımız, torunlarımız hava kirliliği, susuzluk, kuraklık, enerji sıkıntısı gibi sorunların artık sözünün edilmediği günleri yaşayacaklar. Tekrar etmekte fayda var… Hiçbir çalışmanın semeresini bu günden yarına almak mümkün değildir. Tohumu toprağa atıyorsun, cinsine göre farklı ay sonra yeşeriyor. Büyüyor, hasat ediliyor, harmanlanıyor… Aylar süren çaba sonrasında ancak “değer” haline geliyor. Ağacı düşünün bir de, meyveye durması en azından bir beş yıl gerektiriyor. Şimdi sabır gösterelim, bekleyelim. Sonucu muhakkak çok iyi olacak.
Bir noktaya dikkat çekmem gerekir, tam da burada. Hani, taşı gediğine yerleştirmek gibi... Bu, gerçekten önemli. Bakın, adamlar uzaya çıkıyor, yaşamı gökyüzüne taşımak için çalışıyor. Bizse, daha Bayrampaşa’dan çıkamıyoruz. İstanbul Otogarı, neredeyse Belediye’ye devredilecek, ama hala tam anlamıyla düzenlenemedi. Ne girişi geniş ne çıkışı rahat. Bayramlarda, hafta sonlarında yaşanan sıkışıklıktan yolcular kadar şoförler de işletmeciler de yakınıyor.
Uzay çalışmalarına verilen değerin onda birini biz insana, hizmet sektörüne göstermiyoruz. İnsana değer verdikçe biz de ileriye yönelik güçlü, güvenli bir ülke olacağız. Ekonomimiz de gelişecek, hayatımız da... ■