ATO Başkanı Gürsel Baran, son yıllarda iş dünyasının yaşadığı ara eleman olarak da tabir edilen nitelikli işgücü ihtiyacı konusunu yazılı bir açıklama yaparak değerlendirdi. Teknoloji alanındaki ilerlemeyle birlikte tüm dünyada hızlı bir değişim yaşandığını, pandemiyle birlikte bu sürecin hızlandığını hatırlatan Baran, bu süreçte makineleşmeyle birlikte insanların iş hayatının dışında kalacağından endişe edildiğini hatırlattı. Baran, “Robotlar iş yapacağı için insanlar işsiz kalacak diye endişe ederken, nitelikli hatta niteliksiz işgücü bulamaz hale geldik. İşverenler olarak bir araya geldiğimizde konuştuğumuz ilk konu istihdam edecek işçi bulamamak oluyor. Ara eleman olarak tabir edilen kadrolarda çalışacak kişi bulamamak ülkemizin tüm üretim ve hizmet potansiyelini olumsuz etkiliyor” dedi.
Kamu hayranlığını kırmalıyız
Türkiye’de özelleştirme çalışmalarıyla birlikte kamunun reel sektörün faaliyet gösterebileceği alanlardan çekildiğini kaydeden Baran, “Kamunun üzerindeki yükün hafiflemesini amaçlayarak özelleştirme yaptık. Bu süreçte reel sektör her alanda güçlendi. Ancak istihdam konusunda vatandaşlarımızın çoğu hedef olarak kamuyu görmeye devam etti. Kamu hayranlığını kırmadan, kamunun istihdam deposu olduğu algıyı yıkmadan reel sektörün çalışan işçi bulma sorununu çözmek mümkün değil” dedi.
Kamunun ücret politikası beklentiyi yükseltiyor
Reel sektörün çalışan bulamamasının nedenlerinden birinin de kamunun uyguladığı ücret politikası olduğunu belirten Baran, pandemi süreciyle birlikte sarsılan ekonomik dengelerin tam olarak yerine oturamadığını, dijitalleşmeyle birlikte rekabet alanının genişlediğini ve tüm bunların reel sektörün düşük karlılık oranlarıyla çalışmasına yol açtığını anlattı. Baran, “Çok düşük karlılık oranlarıyla faaliyet gösteren özel sektörümüzün ücretleri kamudaki bazı pozisyonların gerisinde kalıyor. İş arayanların beklenti düzeyindeki yükseklik de ne yazık ki ülkemiz gerçekleriyle örtüşemiyor” diye konuştu.
Reel sektör işcisiyle işvereni bir bütün
Baran, özellikle gençlerin reel sektörü tercih etmemesinin nedenlerinin masaya yatırılması gerektiğine dikkat çekerek, “Sorun nereden kaynaklanıyor ise bunu bulup çözüm üretmemiz gerekiyor. Reel sektör işçisiyle ve işvereniyle bir bütün. Nitelikli işgücüne sahip olmak bir ülke için en büyük sermayedir. Konuyu futbola benzetirsek, en iyi tesisiniz, sahanız, malzemeniz, teknik direktörünüz olsa da top koşturacak futbolcunuz olmadığı sürece o maçı kazanamazsınız. Biz de istediğimiz kadar yatırım yapıp, tesis inşa edelim, işletmelerimizde çalışacak işgücü bulamadığımız sürece ne ürün ne de hizmet üretebiliriz. Bu durumda uluslararası alanda rekabet edebilmemiz de mümkün olmaz” diye konuştu.
Çocuklarımıza mesleki eğitimi sevdirmeliyiz
Türkiye’de mesleki teknik eğitimin yetersizliğine yönelik olumsuz algının öğrencileri teknik eğitimden uzaklaştırdığı yönünde hâkim bir görüş olduğunu ifade eden Baran, “Mesleki ve teknik eğitimin güçlü olduğu Almanya’nın bir sanayi devi olması bu alanın en iyi örneğidir. Bizim çocuklarımıza mesleki ve teknik eğitimi sevdirmemiz gerekiyor. Dünyanın gıpta ettiği bir genç nüfusumuz var ve bunların çoğu kafelerde vakit geçiriyor. En büyük zenginlik kaynağımız atıl bir durumda” dedi. Mesleki ve teknik eğitimde elde edilen becerilerin reel sektörün dinamiğiyle örtüşmesi gerektiğine de dikkat çeken Baran, sektörlerin ihtiyaçlarının iyi analiz edilmesinin eğitim planlamasında faydalı olacağını kaydetti.
Öğrenciler rol modelleri ile tanıştırılmalı
Öğrencilerin yetkinliğini artırmak için iletişim, yabancı dil, teknolojik bilgi, dijital yetkinlik, toplumsal ve vatandaşlık yetkinliği, girişimcilik, kültürel farkındalık ve ifade gibi donanımların öğrencilere kazandırılmasının şart olduğunu dile getiren Baran, “Mesleki eğitim mezunu olan ve iş hayatında başarı sağlamış kişilerden iyi örnekleri, rol modelleri öğrencilerimizle buluşturmamız gerekiyor. Mesleki eğitimin düşük statülü bir eğitim modeli olarak algılanmaması için devlet ve özel sektörün el ele vermesi şart” dedi.
Hizmet sektörü ihmal edilmemeli
Ara eleman ihtiyacının sadece sanayi sektörüne yönelik olmadığını, hizmet sektörü için de çok önemli olduğunu kaydeden Baran, “Ara eleman ihtiyacını karşılamaya yönelik eğitimlerin hizmet sektörünü de öncelemesi gerekiyor. Türkiye turizm başta olmak üzere hizmet sektöründe uluslararası alanda rekabet etmek isteyen bir ülke. Bu nedenle, hizmet sektörü sürekli kendini yenilemek, kalitesini dünya standartlarına taşımak zorunda” dedi.
Çıraklık kültürü unutulmamalı
Çalışma hayatında çıraklığın önemine de değinen Baran, “Ağaç yaşken eğilir” atasözünü hatırlatarak, iş ve çalışma kültürünün çocuklara erken yaşta verilmesinin gerekliliğini vurguladı. İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle her sektörde rekabetin mahalli, kentsel ya da ülke boyutlarını aşarak küresel ölçeğe taşındığına dikkat çeken Baran, “Burada bir gömlek bile üretseniz fiyatı konusunda dünyaya bakıyorsunuz. İnsanlar evinde oturduğu yerde küresel e-ticaret platformlarından alışveriş yapıyor. Bugün geldiğimiz noktada ülke olarak el birliği ile çalışmayı ve gelişmeyi hedeflememiz gerekirken, gençlerimiz geleceğini bir masa ve bir telefon üzerine inşa etmek istiyor. Ancak yorulmadan, alın ve akıl teri dökmeden çalışmak ve rekabet etmek bir hayalden öteye geçmez” diye konuştu. Sığınmacılar konusunun tartışıldığını hatırlatan Baran, özellikle bazı sektörlerde çalışan sığınmacıların oranının yüksekliğine de dikkati çekerek, eleman bulamama sorununun çözülememesi durumunda sığınmacı istihdamın artabileceğini ifade etti.
İş hayatında güven ve istikrar unutuluyor
Baran, eleman ihtiyacı sorununun yanı sıra, çalışanların işte sebat etmesinin ve istikrarının da azalmaya başladığını belirterek, “Eskiden bir işte uzun süre çalışmak, o işin inceliklerini öğrenmek, güven duymak ve güven duygusu vermek iş hayatında çok önemliydi. Son yıllarda sebat ve istikrar kavramları da unutulur hale geldi. İşe alıp, iş öğrettiğimiz, işletmemizi teslim ettiğimiz çalışanlar daha yüksek ücret arayışı içinde ve çok az bir fark dahi olsa o işten ayrılıp başka bir işe geçebiliyor. Eleman yetiştirmek için yaptığı maddi manevi yatırımı boşa çıkan işverenlerin yatırım ve üretim iştahı sekteye uğruyor. Onca emek harcayıp, zaman ayırdığınız elemanın işyerine karşı hiçbir yükümlülüğü bulunmuyor. Bu durum iş ve işletme kültürünün aktarılmasına engel olurken, güven duygusunu da zedeliyor. Bu konuda da en kısa zamanda bir düzenleme yapılarak, bonservis uygulaması kullanılmaya başlamalıdır. Kurumsal sadakat işletmeler kadar ekonomimizin gelişimi için de önemlidir” diye konuştu.