İnsanlığa verilmiş en paha biçilmez şeyin ölüm olduğu söylenir, çünkü geri dönüşü yoktur. Bu nedenle de en büyük günahın yanlış ölüm olduğu kabul edilir. Şimdi, bunun otobüsçü ve otobüsçülükle ne ilgisi olduğunu soracaksınız. Söyleyeyim.
Türkiye’nin ana ulaşım sistemi olan karayoluyla yolcu taşımacılığı sektörünün ölmesine izin vermek en büyük günahtır. İster otobüsçü olsun ister olmasın, herkes bu sektörün yaşamasının önemini ve gerekliliğini kabul etmelidir. Köylüden esnafa, memurdan askere, kadın erkek, yaşlı genç herkesin hayatını büyük ölçüde belirleyen bu taşımacılık, ekonominin de can damarı. Böle bakıldığında da, eğer otobüsçülük bir şekilde sekteye uğrarsa, o zaman yandığımızın resmidir. Hani, bazı alanlarda grev ve lokavt yasaktır ya, bunlar otobüsçülük için de geçerlidir.
Peki, nereden çıktı şimdi bu? Madem sordunuz, söyleyeyim… Anlı şanlı federasyonlarımız şu anda kullanılmakta olan, fiziki açıdan yetersizliği apaçık aşikar olan, Anadolu’ya gidebilmek için çevreyolları bağlantısı olmayan İstanbul
Otogarının, kullanım süresi bittikten sonra da yerinde kalıp hizmet vermesini istiyorlar. Üçüncü köprü faaliyete geçtikten ve şehirlerarası yolcu otobüslerine zorunlu tutulduktan sonra hem İstanbul Otogarı hem de Alibeyköy Terminali gücünü ve özelliğini yitirdi. Otogar, başından beri hala tamamlanamadı, işlerliğini oturtamadı, bir türlü düzelemedi. Biliyorum ki AVTER çok uğraştı, ama olmadı. Nasıl diyorlar, yanlış hayat doğru yaşanmaz. O kadar yanlışın düzeltilmesi ancak bugüne getirebildi bu sektörü.
Şimdi, gerçekten iyi bir projeyle, birçok otogarın gözlemlenmesiyle ve iyi bir tasarımla, hem otobüsçünün hem de yolcunun sorun yaşamayacağı bir otogar inşa edilmeli. Bunun için öncelikle yer bulunmalı. Belki de yeni havalimanının oralara bakmalı, o yolun üzerinde kurulmalı… Biliyorsunuz, üçüncü köprüden demiryolu da geçecek. Havalimanı devreye girdikten sonra, Karadeniz kıyısına liman yapılması da gündeme gelecek, kaçınılmaz bir şekilde. Böyle bakınca, denizyolu, demiryolu, havayolu ve karayolunun kolayca entegre edilebilmesi mümkün demektir.
İleri görüşlü olmalıyız. Üç, beş yıl değil, 50-100 yıl ileriyi düşünmeliyiz. Başarı öyle gelir zaten. ■