RÖPORTAJ: ERKAN YILMAZ
Son dönemlerde birçok bireysel otobüsçünün sektörden çekildiği, farklı alanlara adım attığı söyleniyor. Bu yönelimin de çoğunlukla nakliye tarafına olduğunu duyuyordum. Yakın dönemde yolcu taşımacılığından nakliyeciliğe geçen Hataylı Kamil Ezer ve Kahramanmaraşlı Ahmet Şahin ile konuşma fırsatı buldum. İki bireysel otobüsçü neden otobüsçülüğü bırakıp, nakliyeci olduklarını anlattılar.
39 yıllık otobüsçülük serüveni
Hataylı Kamil Ezer 47 yaşında. 1982 yılında babası Nedim Ezer’in sektöre adım atmasıyla, 1987 yılında muavin olarak işe başlamış. Kamil Ezer o dönemi anlatıyor: Lider Adana, Lüks Adana, Pamukkale Turizm, Metro Turizm’in de yer aldığı birçok firmada çalıştım. En son olarak da Lüks Adana Turizm’de çalıştım. 1995 yılından başlayarak geriye giden otobüsçülük, 2005 yılından sonra hepten dibe çöktü. Ne kadar mücadele ettiysek olmadı, ‘aman’ dedik, ‘devam edelim’ dedik, ama olmadı, sıyrılamadı geriye gidişinden. Çalışma koşulları, baskılar gibi çok zor süreçler yaşadık. Devletin sahipsiz bıraktığı bir meslek otobüsçülük. Meslek örgütlerinin sahip çıkmasını bekledik, o da olmadı. Lüks Adana Turizm firmasında Hatay’da yöneticilik yapıyordum. Kendi otobüsüm de firmada çalışıyordu. En son ‘pes artık ‘dedim ve otobüsçülüğü de, yöneticiliği de bıraktım. 15 Ocak’ta bir anda düşünmeden karar verdim. Bana bu kararı aldıran öncelikle pandemi, otobüsçüsünün bu zorlu dönemde de sahipsiz bırakılması, cezalar oldu. Öyle ki, yolcu maske takmıyor, ben şoförleri yolcunun maske takması konusunda uyarıyorum, ama akşam otobüse ceza yazıldığını öğreniyorum. Artık gına geldi, bu kadar mı, bireyselcinin sırtına vurulur diye vazgeçtim bu işten.
Dönen tekerin hesabını bilirim
Kamil Ezer’e, ‘peki, neden nakliye işi de başka bir iş değil’ diye sordum: “Yıllarca otobüs taşımacılığında dönen tekerin hesabını yapabilen bir insanım. Bana 1 milyon TL’lik bir market verseniz, belki bir gün içinde o marketi batırabilirim. Oysa bana 10-20 otobüsü teslim edin, nereye gittiğini, ne yaptığını, ne gelir getirdiğini, ne kadar masrafı olacağını oturduğum yerden hesaplayabilen bir insanım. Düşündüm nakliye işi de taşıma sektörü. Yolcu taşımacılığından yük taşımacılığına geçiş yapayım, bunu deneyeyim dedim. İki tır aldım. Birisi 2011, diğeri 2005 model. 2008 model Travego 2+2 otobüsüm duruyor, keyfim geldiğinde onu satacağım. Şu an aldığım tırların hazırlığını yapıyorum. Tırlardan biri yurtiçi, diğeri yurtdışı çalışacak.”
Ben çok direndim…
Çevresinde ‘otobüsçülükten ayrılan başka meslektaşı var mı’ sorusunu da yöneltiyorum: “Hatay’da, son iki yıldır otobüsçülüğü bırakıp nakliye işine dönen otobüsçü arkadaşlarım var. Onların arasına en son ben katıldım. Çok direttim, yapayım dedim, ama olmadı, koronanın son yükselişi bana bu kararı verdirdi.”
Babam bile uzaklaştıramadı ama
Çocuklarının bu mesleğe bakışını da öğrenmek istedim: “İki evladım var. Birisi Konya Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri’nde, 3’üncü sınıfta okuyor. Kızım da bu sene üniversite sınavına hazırlanıyor ve doktor olmak istiyor. Ben onları hiçbir şekilde bu işe yanaştırmadım. Ben babam tarafından muavinlik sürecinde çok ezildim. 1987 yılında babam benim bu işe girmemi hiç istemedi, okumamı istedi, yapmamam için de özellikle ezdi, ama maalesef vazgeçmedim. Bu sefer başarılı oldum, uzaklaştım. Çocuklarımı hiç yaklaştırmadım, okumalarını istedim ve okudular.
Otobüsçülükte gözüm kalmadı
Kamil Ezer’e, ‘bir daha otobüsçülüğe döner misiniz’ diye de sordum: “‘Tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkanıdır’ derler ya, hiç belli olmaz. Ama ben otobüsçülükte gözümün kalmadığının farkına vardım. Otobüsçülükte çok büyük mücadeleler verdim, çok zararlar yazdım. Çok geriye gittim. Son iki yıldır otobüslerin fiyatları prim yaptı. Daha önce 400 bin TL’ye aldım, 150 bine sattım. Bunu gördüm, yine de inat ettim, ama bu sefer gönlümün çok kırıldığını hissettim. Bunun tek nedeni sahipsiz bırakılmak. Bırakmak istediğimde, etraftan bırakmamam yönünde çok ısrarlar oldu, ama vazgeçmedim. Keşke bize sahip çıkılsaydı. Şu pandemi sürecinde devletimizden bir yetkili bu sektörü bir kez savunsaydı keşke. Taşıma sektörünün yanında olduklarını görmeyi çok istedim, ama olmadı. ■
Otobüsçülük - nakliyecilik - otobüsçülük - yine nakliye…
Kahramanmaraşlı Ahmet Şahin 45 yaşında. Ahmet Şahin’in otobüsçülük ve nakliyecilik serüveni daha farklı. O da muavin olarak başlamış, daha sonra uluslararası nakliye işine girmiş, yine otobüsçülüğe dönmüş; son kararı yine nakliye tarafında olmuş.
Ahmet Şahin, bu süreçleri şu şekilde anlattı: “1993 yılında otobüslerde muavin olarak başladım. Babam otobüsçü değildi, amcam otobüsçüydü. Ama kimse beni bu işe yönlendirmedi, ben bir hevesle girdim. 3 yıl muavinlik yaptım. Askerlik dönüşü tekrar sektöre girdim ama nakliyecilik fırsatı çıktı ve Avrupa’ya gitme imkanı oldu. Sertrans Lojistik şirketinde çalıştım, uzun süre tır kullandım. 2015 yılının Mart ayında Şerif Turhan’ın yardımıyla bir otobüs aldık. Güzel bir sezon geçirdik. Kış sezonuyla birlikte para kazanamamaya başladık. 2010 model Travego aracımı 2016’nın Temmuz ayında sattım. Eylül ayında Mercedes kamyon alarak tekrar nakliyeciliğe döndük. O günden bugüne yurtiçi nakliye tarafında çalışıyoruz” dedi.
En azından zarar etmiyoruz
‘Nakliyecilik tarafından memnun musunuz’ sorumuzu da cevapladı: “En azından nakliye tarafında otobüsçülük gibi zarar etme durumunuz yok. Çok büyük kâr edemiyorsunuz, ama zararınız da yok. Memnunum. Korona sürecinde de çok aktif bir süreç oldu. Ambar çekiyoruz biz. Kahramanmaraş-İstanbul hattında çalışıyoruz. Şehrimizde 800 tekstil fabrikası var, irili, ufaklı. Günlük nakliye araç trafiği 200 dolayında. Burada her firmadan parça parça yük alıp yola çıkarsınız. Tarladan çıkan ürünleri de toplayıp yola çıkıyorsunuz.
Otobüsçülüğe döner miyim?
Şu anda öyle bir düşüncem yok. Zaten otobüslerin büyük bölümü parklarda yatıyor. Pandemi biter, devlet turizm sektörüne bir teşvik verir, seyahat kısıtlamaları da kalkar ve işler hareketlenirse düşünür müyüm, düşünürüm tabii. Otobüsçülük güzel bir meslek. Hangisini seviyorsunuz derseniz, otobüsçülük daha ağır basar. İnsanlarla ilişki içindesiniz, saatiniz belli, işiniz belli. Nakliye tarafı çok meşakkatli, çok daha zor bir süreç. Arkadaşlarım arasında otobüsçülüğe devam edenler de, nakliye tarafına girenler de var.
İyi şoför bulmak zor
Kamyonlarla canlı hayvan taşımak bile zor bir iş. Bizim buralarda ‘her şoföre sığır teslim edilmez’ denilir. Gerçekten de ani bir fren yapsa, kamyon içindeki hayvanlar üst üste yığılır, zarar görürler. Otobüsle taşımacılıkta da iş hiç kolay değil. Ani fren yaptığınızda biri arkadan bağırır, ‘yavaş kaptan!’, biri bağırır ‘çok sıcak oldu’. İnsan ilişkileri hep zordur. Ama şu bir gerçek ki, nakliye tarafında da, otobüsle taşımacılıkta da iyi kaptan bulmak zor artık. Çocuklarımın bu işe hiç merakı yok. Hiç ilgilenmiyorlar.
Köprü ve otoban maliyeti ağır
Şu an için en büyük sıkıntımız yüksek maliyetler. Bunun içinde, köprü ve otoyol maliyeti büyük yer tutuyor. Kahramanmaraş-İstanbul hattında Kartepe açıldı. Adapazarı-Akyazı hattı da açıldı. Biz şimdi mecbur olmadıkça girmiyoruz, ama yarın orayı da mecbur ederlerse, bilmiyoruz. Sabiha Gökçen tarafında otobana girdiğimizde ve çıktığımızda köprü ve otoban maliyeti geliş-gidiş 900 lira. Akaryakıt maliyeti geliş-gidiş 5 bin 500 civarında. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü serbest bırakılsa akaryakıtta 100 litre fark eder. Bu da 500 lira eder. Köprü ve otoban zorunluluğu da olmasa maliyet 500 lira daha düşer. 1000 TL çok önemli. Taşıma maliyeti düşerse bu, ürün fiyatlarına da yansır. Hayat ucuzlar.” ■