Coğrafi olarak bu kaynakların dağılımına baktığımızda; Rusya Federasyonu ve bağlı Özerk Bölgeleri, Çin’in Batı ve Kuzey Batısı, Kuzey Afrika, Sudan, Ortadoğu, Yakın Doğu, İç Asya, Ukrayna, Latin Amerika ve A.B.D.’nin bu anlamda yer yer ve tamamıyla zengin olduklarını görmekteyiz. Avrupa’nın ise yer altı kaynakları anlamında fakir olduğu ve bu bağlamda Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Rusya’ya muhtaç olduğu, güçlü bir Rusya’ya bu konuda güdülü olmak istemediği, İran’a da ambargo uyguladığı gerçeğiyle karşılaşırız. Dolayısıyla; Avrupa Birliği bu anlamda yer yer Türkiye üzerinden taşımımı uygun görebilmekte, kimi zaman bu hattı Ukrayna üzerine doğru taşımayı düşünmekte bunun içinde Ukrayna-Rusya ilişkilerine en üst düzeyde müdahil olmakta, tasallut altında tutulan bir Ortadoğu’yu bu anlamda elverişli görebilmekte, Orta Asya’yı Rusya’nın ve Çin’in tasallutundan kendi tasallutuna çekebildiği ölçüde bu alanda da zemin yoklamaları yapabilmektedir. Bu anlamda; petrol boru hatları(mevcut, inşa halinde, planlanan) ve ulaşım hatları (mevcut, inşa halinde, planlanan) haritalarına tekrar baktığımızda daha net sonuçlar görebileceğiz. Dolayısıyla; bütün bu yatırımların, ‘elimizdeki imkânların, alternatif enerji ve yenilenebilir enerji kabiliyetlerimizin, bölgesel ilişkilerimizin, adil toplumsal yapı kurulumunun, halkımızla yönetişimimizin, sosyal doku entegrasyonumuzun’ maksimizasyonuyla ele alınmasının yüzlerce yıllık yeni bir kader akışına kapı aralayıcı bir anlama sahip olduğunu idrak etmemiz gerekmektedir. Bu bağlamdaki ‘akıllı’ bir yaklaşım ancak yerleştirilecek ‘güçlü bir perspektif’ ile mümkün olabilecektir.
A.B.D; başta Kuzey ve Orta Avrupalıların göçüyle geniş, verimli ve zengin kaynaklara sahip bir ülke üzerine kurulmuş bir devlettir. İrlandalı, İngiliz, Alman, İskoç, İtalyan kökenlilerin kaynaşarak ana kitlesini oluşturduğu ülke, kıta yerlileri ve Afrika kökenli toplumlarıyla uzun yüzyıllar yaralı bir geçmiş üzerine ‘geliştirmiş olduğu felsefesi’ büyük ‘teknolojik ekonomik ve askeri’ gücüyle bir gelecek inşa etmeyi başarabilmiştir. Takip eden yıllarda ortaya çıkan yeni toplumsal problemlerle ‘WASP (White Anglo Saxon Protestant-Beyaz Anglo Sakson Protestan)’ bir üst tabaka kitlesinin ortaya çıkışına şahitlik etmiş olup, azımsanmayacak bir nüfusa ve üst düzey bir nüfuza sahip ‘Yahudi’ vatandaşlara ev sahipliği yapmakta, hızla artan ve artık çok ciddi bir toplumsal ağırlığa dönüşen Hispanik (İspanik_İspanyolca/Portekizce konuşan)’ adı verilen bir toplum bileşenine sahip olmaya başlamaktadır. Bugün itibariyle Dünyanın dört bir yanından göçmen vatandaş nüfusu içeren A.B.D.; petrol anlamında zengin sayılacak kaynaklara sahiptir. Bu ülke; sahip olduğu kaynakları(yer altı, yerüstü, insan vs.) hem ulusal hem uluslararası birçok ilişkilendirmeye yönetmekte ve bu anlamda refleksler geliştirmektedir. A.B.D.’nin büyük harcamaları ve planları çerçevesinde kendi öz yer altı kaynaklarını kendisine yeterli görmediğini görmekteyiz.
Son 150 yıllık klasik algı bizi; Dünyayı Batı ve Doğu Eksenli ve Batı Merkezli(ister karşıt ister taraf olsun) algılama refleksine itti. Hâlbuki bu tür net bir kategorik ayrım Dünyanın hiçbir döneminde olmamış olup, sürdürülebilir de değildir. Ayrıca burada; Kuzey-Güney eksenini de göz önüne almak durumundayız. Dünya’ da her ne kadar; son yüzyılda ‘teknik gelişmeler’ in ışığında tarafımıza ‘hareket kabiliyetinin maksimizasyonu’ olarak güdülenmiş olsa da, tarih boyunca her dönem insanlar bir şekilde hızlı akan bir tarih içerisinde (özellikle Coğrafyamızda) hızla hareket etmişlerdir. Bugünde; bu insan hareketleri büyük parametreler ölçeğinde hızla devam etmektedir. Ancak görülmemektedir ki; Dünyada teknik ve ekonomik gelişmelerin öncüsü görünen yapıların sosyal ajandasının sürekliliği zayıflamaktadır. Bu anlamda; Dünyada nüfus hareketlerine baktığımızda küresel anlamda Güney ve Doğudan Kuzey ve Batıya göç hareketlerinin ivmelenerek devam ettiğini ve insanların ekonomik-sosyal kaygılarla göçünün yanı sıra ‘vatanını, güvenliğini, özgürlüğünü’ tamamen kaybetmiş olarak kitleler halinde göçe devam ettikleri, ilk çeyreğinin sonuna yaklaşmakta olduğumuz 21.Yüzyıl’ın en önemli yakıcı gerçeklerindendir. Bunun yanı sıra 30-50 yıllık nüfus projeksiyonlarında; en büyük nüfus artış oranlarının Afrika Sewahili (Sahili) Bölgesinde (Sudan Somali Eritre Kongo Kenya Cibuti Uganda Zaire), Hind Alt Kıtası’nda (Hindistan Pakistan Bangladeş Sri Lanka), Asya Pasifik ve Hindi-Çin’de (Filipinler Tayland Vietnam, Myanmar), Kuzey Afrika’da (Mısır Cezayir Libya), İç Asya’nın Güneyinde (Afganistan Özbekistan Tacikistan), Latin Amerika’da (Kolombiya Meksika Venezuela Peru) ve Yakın Doğuda (Suriye Irak Filistin Lübnan) olduğunu görmekteyiz. Bunu; Kuzey-Güney Ekseni ile ve AB’nin ekonomik gidişatı ile birleştirdiğimizde; karşımıza Avrupa Rusyası-Polonya-Ukrayna-Türkiye-Mısır-Sudan hattı çıkmaktadır. Dolayısıyla bütün bu verdiğimiz bağlam; çoklu okumalar çerçevesinde insan odaklı bir akıllı şehirler akıllı ulaştırma yaklaşımının, bahsini ettiğimiz coğrafyadaki zaruretini ve fırsatlarını da ortaya koymaktadır. Hizmet-denetim-güvenlik-hayat standartları algısı; bir bütüncül yaklaşımı gerektirmektedir.
Devam edecek