Önce Beşiktaş’ta polislere yönelik saldırı ve patlama, ardından da Kayseri’de çarşı iznine çıkan askerleri hedef alan patlama ile yüreklerimiz yine yandı. Hayatlarının baharındaki gencecik asker ve polisler, tesadüfen patlama noktasından geçen sivil vatandaşlar… Aralarında öğrenci olan da vardı, minibüs şoförü olan da, çocuğunun doğumuna sayılı günler kalan da, düğün tarihini bekleyen de… Birbirileriyle tek ortak noktası, patlama anında orada olmak olan insanlarımız arkalarında derin bir hüzün ve acı bırakarak bu dünyadan göçüp gittiler.
Beşiktaş saldırısının hemen ardından, insana en çok dokunan sektörün mensupları olarak 15 Temmuz Demokrasi Otogarı’nda yaptığımız basın açıklamasında terörü lanetledik. İstanbul’un en soğuk ve yağışlı günlerinden birinde yaptığımız bu açıklamaya otogarda olan hemen herkes katıldı. Bu açıklamada terörün hiçbir şeye çözüm ya da çare olamayacağını bir kez daha dile getirdik.
Şimdi burada ben bir kez daha dile getiriyorum. Bağımsız, demokrat bir Kürt aydını olarak 65 yaşıma geldim. Birçok demokratik ve mesleki sivil toplum örgütünün üst düzey yönetiminde bulundum. TCK’da 141 ve 142. maddeler varken 12 Eylül döneminde defalarca yargılandım. Bütün mücadelem boyunca, şiddetin toplumun bütün katmanlarından yok edilmesi gereğine sıkıyönetim mahkemelerinde ve köşe yazılarımda defalarca değindim. Aile içi şiddetten, rakip şirketler arasındaki mücadeleye, mahalle ve köylerdeki anlaşmazlıklardan, devletler arasındaki anlaşmazlıklara kadar bütün çelişkilerde şiddetin ve silahın kısa zamanda sorunu çözer gibi görünse de uzun vadede aslında çözümsüzlük tohumu attığını savundum.
Bu çerçevede hangi “sözde kutsal” amaçla olursa olsun, hangi “sözde haklı” dava için olursa olsun haklılığın devamı şiddetin terk edilmesine bağlıdır.
Devletin meşru kuvvetlerinin silah kullanma kurallarına da uyarak bunların dışında kim hangi sorunu silahla çözer veya çözmeye kalkarsa, silahı eline aldığı anda acizliğini ve haksızlığını kabul etmiş demektir.
Özellikle 7 Haziran seçimlerinde, sorunları parlamento içinde çok güçlü bir şekilde dile getirme imkanı doğmuşken, yeniden 90’lardaki şiddet ve teröre dönülmesi, bu şiddet ve terörün iplerinin kimlerde olduğunu gösterir niteliktedir.
Gerek son 1 yıl içinde yaşanan bütün şiddet ve terör eylemleri aklıselim düşünmenin önüne geçmiş ve ortalığı toza dumana bulamıştır. Kimsenin sağlıklı düşünme imkanı kalmamıştır.
Ben bir Kürt aydını olarak ısrar ediyorum: “Benim için kimse ne ölsün, ne de öldürsün.”
Beşiktaş ve Kayseri’de yaşanan katliamları da bu çerçevede nefretle kınıyorum. ■