Ulaştırma Bakanlığı, Kapıkule’de çekilen çilelerden sonra, uluslararası taşımalarda yapılan ikili anlaşmalarda mütekabiliyet esasının uygulanmamasından kaynaklanan sorunların çözümü ile ilgili yeni bir sıkıntı daha doğurdu. Avrupa ülkeleri veya komşu ülkelerin hiçbiri karayolu taşımacılığını bizim kadar kaliteli yapmıyorlar. İkili anlaşmalarda her ne kadar mütekabiliyet esası uygulansın deniyorsa da, yıllardan beri teamül haline gelmiş taşımacı, hep Türk tarafı olmuş.
Karşı tarafın taşıma yapmasını biz de istiyoruz ama
Biz de karşı tarafın Türk tarafı kadar sefer düzenlenmesini istiyoruz. Almanya bugün karşı taraf taşımacılığı bıraktı. Biz Almanya’ya taşımacılık yapıyoruz. Yolcu talebi var. Ama maalesef, Ulaştırma Bakanlığı, ‘mütekabiliyet yasası uygulanması gerekiyor’ diyor. Bunu istemesi gereken taraf bizim Bakanlığımız değil, karşı taraftır. Burada bunu istismar edip, sefer saati koyup da yapmayanların hesabı sorulsun ama ha Alman yapmış, ha Yunan yapmış, ha ben yapmışım. Bunun bizim tarafımıza herhangi bir zararı yok. Aksine bizim yapmamızın ülkemize faydası, istihdam yaratmak ve seferleri yaparak ülkemize döviz kazandırmaktır. Dolayısıyla döviz kazandırıcı hizmeti biz kazanmayalım, siz kazanın şeklinde karşı tarafa ikram etmenin kimseye yararı olduğuna inanmıyorum.
Gözden geçirilmeli
Bakanlıktan, bu kararı yeniden gözden geçirmeleri talebinde bulunacağız. Bazı hatlarda sefer alıp yapmayanlar var. Onlar ayrıca değerlendirilsin, ama yolcu var da mı sefer yapılmıyor, buna da bakılması lazım. Özellikle Suriye, Irak’a taşımacılık yapanlar vardı. Savaş nedeniyle şimdi yapılamıyor. Taşımacılar bir gün tekrar bu ticaretin başlayacağı umuduyla aldıkları sefer saatlerini bekletiyorlar. Otobüs işletmeciliği arz talebe göre yönetilir. Talep varsa arz da yapılır. Ben sefer numarasını kağıt üzerine yazdım diye beni cezalandırmaya ne hakkınız var? Böyle bir anlayış olmaz.
Önümüze engeller konulmasın
Biz özellikle mütekabiliyet yasasında eğer karşı ülke ile anlaşmışsak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bizi desteklemesi lazımken, önümüze engel konulmasına gerek yok diye düşünüyorum. Bu uygulamanın neden yapıldığını ben de anlamış değilim. Bizim de bilmediğimiz şeyler varsa bunları da tartışmaya, konuşmaya hazırız. Bu tür süreçlerin katılımcı bir anlayış ile karara bağlanması lazım. Taraflar Bakanlığa çağrılır. Bakanlıktan yetkili kişi oturur; “Arkadaşlar siz şu, şu nedenlerle ülke ekonomisine, taşımacılığa zarar veriyorsunuz” der. Gerekçeleri de anlatılır. Biz de savunmamızı yaparız. Ne olduğu, neden yapılmadığı anlaşılır, ondan son da gereği yapılır. Bir yanlışlık varsa mutlaka düzeltilsin. Biz karşı değiliz, bunun yanındayız. Ama işini doğru yapan karşı ülkenin taşımasını da, ülkemiz adına kendi yapan taşımacıların önüne engel konulması, kabul edilebilir bir durum değil.
İnat edilirse yurtdışı biter
Bakanlık bunda inat ederse, karşı taraftan araba gelmeyecekse o zaman biz de yurtdışı seferlerimizi kapatalım. Ya o zaman, karşı taraf ‘ben seferlerimi yapmıyorum’ derse ne olacak? Bunun da düşünülmesi lazım. Bu hatlarda ağırlıklı Türk vatandaşları seyahat ediyor. Bunları bizim taşımamız kadar doğal bir şey olamaz. Bunun da böyle algılanması, yönlendirilmesi lazım. Aksine Türk tarafı teşvik edilmeli, desteklenmeli. Taşımayı ben yapıyorum. Otobüs benim, servis memuru benim, şoför benim, yolcu da benim; ben kazanıyorum ve gelir vergisi ödüyorum. Bunun ülkeye tersine bir zararı nedir? Yabancı araba geldiğinde ülkenin zararı mı olur? Bunun hesaplanması lazım. Bence burada birtakım formaliteleri, belki de mütekabiliyet yasasını kaldırmak lazım. Mütekabiliyet iki taraftan istenirse eğer -iki ülke de isterse- yapılması zorunlu bir şeydir. Şu anda ben seferlerimi yapıyorum, karşı ülke bana herhangi bir talepte bulunmuyorsa sorun nerede? Bizden daha iyi yapamadıkları için Türk yolcusu ağırlıklı olarak Alman otobüsüne binmeyeceği, bizim otobüslerimiz dolu onların otobüsleri boş geleceği için bu tür talepte bulunmuyor. Böyle bir yapıyı bozmanın gerekçesinin bize anlatılması lazım.
Engeller kaldırılsın
Bıraksınlar ulaşımın önüne engel koymayı, ulaşımın önündeki engellerin kaldırılarak yolun açılması lazım. Dün Suriye ile ilişkilerimiz iyiydi, çok sefer vardı; insanlar ona göre tarife aldılar. Bugün savaş durumu var, durdurdular. Yarın açılacak, gene başlayacak. Erbil’e, Kerkük’e, Musul’a, Güneydoğu sınırlarımızdan yapılan seferler belli. İnsanlar savaşın ortasında yolculuk mu yapsınlar? “Sen buraya geleceksin” mi densin insanlara. Bence bu kararların, bu süreçlerin, bu mevzuatların, gözden geçirilmesi lazım. Taşımadan doğan aksaklıkları veya talepleri doğru yönetmek ve bunlarla ilgili kararları yapılandırmak için Bakanlıkla toplantı yapmak lazım. Bakanlığın bu konuda bizim önümüze engeller koymak değil engelleri kaldırmak yönünde çalışması gerekiyor. Adı Ulaştırma Bakanlığı çünkü.
Görevi ulaştırmak olan bakanlığın da ulaştırmanın önündeki engelleri kaldırmak yerine engel koyması kabul edilebilir bir durum değil. Karayolu Düzenleme Genel Müdürümüz Sayın Mustafa Kaya’nın hassasiyet gösterip konuyu incelemesinde yarar görüyorum. Çünkü bizler karayolu taşımacıları olarak ulaşım özgürlüğünün teminatıyız. Bütün sistemler sonunda karayoluna mahkumdur, mecburdur; uçaktan, trenden, vapurdan inen de otobüse binmek durumundadır. Bakanlığın olayları entegrasyon kapsamında değerlendirmesi lazım. Ulaşımın önüne engel koyulamaz. ■