Bayram sevinciyle karışık sektör halleri

YAŞAM

Bayram, herkes için mutluluk kaynağıdır, ama İstanbullu için ikiye, hatta üçe katlanır mutluluk, hele de yazsa… Hafta sonu ile birleştiğinde, fırsat bu fırsattır herkes düşer yollara. Kendi aracıyla yola çıkan için büyük zorluktur o yoğun trafik.

KORKUT AKIN / İSTANBUL- EDİRNE YOLUNDA

Binek otomobiliyle yola çıkanların büyük çoğunluğunun uzun yol deneyimi yoktur. Yoğun trafiğe bir de yetişememe kaygısı eklenince (gurbetçilerin sıla hasretiyle sevdiklerine bir an önce kavuşma arzusu da benzerdir) yorgunluk etkisini hemen gösterir… Kaza kaçınılmaz olur.

Uzun bayram tatilinde…

Hafta sonu ile birleşen uzun tatilde seyahat için en uygun, en akılcı yöntem şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan otobüslere binmektir. Hem koltuğunuzda rahat rahat oturup, çayınızı kahvenizi yudumlar, ister çevreyi seyreder, ister kitap okur, isterseniz de koltuk arkası ekranların nimetlerinden faydalanırsınız (gençler o ekranlara flaş bellek takıp oyun oynuyor, gıpta etmemek mümkün mü). Yola dikkat etmek, karşınızdan gelin, arkanızdan kitap edeni, sollayanı ve/veya sağlayanı, emniyet şeridini ihlal edeni düşünmezsiniz.

Her güzelin bir kusuru vardır…

Tatil öncesi yola çıkmak, sonrasında da geri dönmek… İstanbul Otogarı, yerinin yetersiz oluşu, genişleme imkanının bulunmaması dolayısıyla, ama daha önce indirme ve bindirme yerlerinin paraya tamah edilip satılmasıyla bir perona sıkışma nedeniyle tatillerde işkence merkezine dönüşüyor. Tatil başlangıcında otogardan çıkmak saatleri alıyor, bir de köprüler… lanet okutturuyor. 

Biz, bayram dönüşü Edirne’ye gitmek üzere Anadolu yakasından bindiğimiz otobüsle Bayrampaşa’ya kadar rahat geldik. Otogar gişelerine 100 metre kala başlayan kuyrukla yukarı çıkmak tam bir saat sürdü. Biz de, diğer yolcular da, kaptanlar da cinnet geçireyazdı…

Peronlarda kavga…

Gelen yolcusunu bekleyenler, giden yolcusunu uğurlamak için otobüs bekleyenler zaten yorgunlar, bir de sıkışıklıkla sabırlarının son noktasına gelmişler… anlamsız bir nedenle bile birbirlerine bağırıyor. Bizim otobüsün hostu, “Burnunun ortasına vurmamak için zor tuttum kendimi” diye dert yanıyordu yola çıktığımızda, gerisini varın siz düşünün. Gürültü, kalabalık, sıkışıklık, bir de ne olacağını bilememe kaygısı kavganın temel nedeni. Az sonra sorsanız bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak sudan sebepler olduğunu onlar da kabul edecek… Bilmem kaç numaralı koltuğun sahibi binmemiş otobüse… Bilmem hangi koltuktaki çocuk da sıkıştığından annesi tarafından tuvalete götürülmüş… Alın bir sudan sebep daha. Yerini al(a)mamış yolcu, kalabalıktan ulaşamadığını, çocuğunu tuvalete götürense tuvalet kuyruğunda kalakalmanın sıkıntısını anlatıyor yüksek sesle.

Çözümü vardır muhakkak…

Çözümü olmaz olur mu, tabii ki var. Ancak başta siyasal iktidar, sonra yerel yönetim, ardından otogar yönetimi ve firma sahipleri kabul edecekler ve çözüm noktasında buluşacaklar. Değilse, sittin sene sürer bu karmaşa, sittin sene çözümlenemez ve sittin sene yakınır dururuz. Yani, sektörün yıllardır söylediği gibi yine birlik, birlik, birlik. İşte, çözüm.



Hızlı tren…

Edirne yolu sakin, kaptanımız rahat… bir işmar çakıyorum hosta, yerini veriyor bana. Hem zaten ikram zamanı… İlk çay, konuk olduğumdan olsa gerek bana.

Kaptanımız Sezai Akçakaya, arkadaşının yerine sadece bir gidiş geliş için anlaştığını, onun için de konuşmasının pek anlamı olmadığını söylüyor. Yolların düzgün, teknolojinin gelişkin, bağlı olarak da yolcunun sabırlı olduğunu ifade ediyor, sanki az önce otogarda yaşananları bilmiyormuşçasına. Hatırlatıyorum… eskiden daha kötü olduğunu, şimdilerde her şeyin düzgün işlediğini, sorunların da giderek eriyeceğine inandığını beni de inandırıyor. Ama Ümit Deniz, pek olumlu düşünmediğini fısıldıyor kulağımıza…

Konuyu derinleştirmek için yeni açılan hızlı trenin sektöre etkisini soruyorum. Topa girmiyor, ikisi de… Deneyimliler besbelli. Sezai Kaptan, özellikle Trakya’nın demir ağlarla baştanbaşa donanacağını otobüsçülüğün sonunun geleceğini söylüyor satır arasında. Yıllarca kaldığı ve taşımacılık yaptığı Avrupa’da da böyle olduğunu söylüyor. Aile mesleği olduğu için şimdilik muavinlik yaptığını, ama işleyişin değişmesi yüzünden host olarak hizmet verdiğini söyleyen Ümit Deniz ise kısa mesafe olması ve bagaj yüzünden otobüsçülüğün bitmeyeceğini düşündüğünü bildiriyor. Hızlı trenin de uçak gibi fazla bagaj almayacağını, o nedenle de yolcunun otobüsten vazgeçmeyeceğini söylüyor. Ama hızlı trenin çoktan da çok etkili olacağını, sektörü sarsacağını da ifade ediyor.

Bir sarsıntı da uygulamada…

Muavinliğin sona erdiğinden söz ediyorum, otobüslerde artık yalnızca host bulunmasının yetkin kaptanlık kurumunun önüne geçtiğini söylüyorum. Kaptanımız rahat yine, okullu kaptanlardan çekinmediğini, çünkü bu işin böreği kadar küreği de olduğunu, okullu arkadaşların zorlanmaya hiç mi hiç gelmediğini söylüyor. Host ise gidiş geliş üzerinden aldıkları ücretin çok düşük olması yüzünden bu işi sevmeyen kimsenin kalıcı olamayacağını, o nedenle de gelecekten korkmadığını dile getiriyor. Benim de aklıma bir kurt düşüyor; sahi, gerçekten bir kabuk değişimi, bir kan değişimi olmayacak mı? Olmasını bekleyeceğiz artık…
Ümit çay servisine başlıyor, çayımı alıp arkama yaslanıyorum… İyi yolculuklar.  ■

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.