KORKUT AKIN / EDİRNE
İnce belli bardakta, dumanı üstünde gelen, damağı buran, kınalı berrak çay bütün yorgunluğunuzu aldığı gibi “işte mutluluk bu!” dedirtiyor.
Sonbahar sarısıyla sarmalanan çay bahçelerinde yer bulmak zor. Çünkü Edirne hem yol üzeri hem de tarihi değerlerle dolu.
Balkanların Başkenti
Tarih boyunca adı hiç değişmemiş şehrin 2000 yıllık bir geçmişi var. Romalılardan tutun Bizans’a, 92 yıl boyunca Payitaht olduğu Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze…
Güzel bir şehir Edirne, başkentliğe yaraşır zarafeti hâlâ taşıyor üzerinde. Daracık sokaklarında eski evler, hemen her köşe başından gökyüzüne uzanmış camileri ve müzeye dönüştürülmüş yapılarını görmeye gelen yerli yabancı turistler büyük bir merak ve mutlulukla geziyor.
Tahmis Meydanı
Divan edebiyatında bir şiirin, iki dizesine üç dize daha ekleyerek elde ettiğiniz “beşleme”; beş yolun buluştuğu küçük meydana da ad olmuş ve Edirne’nin en güzel, en canlı, en hareketli ve en çok sevilen yeri olarak çıkmış ortaya.
Ne gelir aklınıza Edirne deyince… Camiler, medreseler, tava ciğeri, peynir, badem ezmesi, köfte, helva… uzatmaya gerek yok; Edirne’ye özgü aklınıza gelen her şeyi bulabileceğiniz şirin mi şirin bir meydan. Beş yolun birleştiği meydan demiştik ya… her bir yoldan bambaşka bir dünyaya çıkıyorsunuz. Dönüşte yine aynı meydanda ve muhtemelen aynı çayevinde –çünkü çok sevdiniz demi kıvamında, dumanı üstündeki çayı. Merak etmeyin, herkes aynı davranıyor.
Süpürgeci heykeli…
Merkezi yönetimle aynı partiden olmamasına, birçok sorunla boğuşmasına rağmen Belediye, müthiş çalışkan ve iş bitirici. Hemen her meydan bir heykelle donatılmış. Kırkpınar güreşleri, balık, lale üretimi, sandıkçılık ve tabii süpürgecilik… Edirne sandığı da süpürgesi de çeyizlerin olmazsa olmazı. Sadece bölgede ve Türkiye’de değil, Balkanlardan Avrupa’nın –bize göre- en uzak ülkelerine kadar evlenme yaşına gelen kızlar çeyizine sandık ve süpürge koyuyor mutlaka.
İşte Tahmis Meydanı’nı süpürgeci heykeli süslüyor.
Diğer meydan ve kavşaklardaki heykelleri saymadan Lozan Anıtına dikkat çekmek gerek.
Lozan Anıtı
Üç yüksek sütundan oluşan Lozan Anıtı belki de günümüz Türkiye’sinin ender işaretlerinden. Sütunlardan Anadolu’yu simgeleyenin boyu 36,45 metre, Trakya’yı simgeleyen 31,95, Karaağaç’ı simgeleyen ise 17,45 metre. Bir kere durup derin bir nefes alıyorsunuz ister istemez… Sizin, ailenizin, çevrenizin, 70 milyonu aşkın insanın barış ve huzur içinde yaşamasının simgesi zaten kesmişti nefesinizi. Ardından müzeyi gezmek var…
Selimiye, Muradiye ve Darüşşifa
Buçuktepe’den bakmadan girmişseniz Edirne’ye, 1-0 eksik başlıyorsunuz demektir gezmeye. Şöyle bir bakacak, şehri içinize çekecek ve göz kararı da olsa neyin nerede, hangi caminin yanında ne var, hangi yöne gitmek gerek diye karar vereceksiniz. Tabii, ilk istikamet Selimiye!
Tek başına camii olarak anılsa da Selimiye bir külliye. Hemen yanı başındaki Eski Cami, en eski anıtsal yapı Osmanlı’dan kalan. Devletin büyümesinin simgesi olan bu eser 1414’te 11 yıllık bir çalışmanın ardından bitirilebilmiş.
Selimiye Camii 2. Selim tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Yapımına 1568′de başlanmış, kullanıma ise 1575′te açılmış. Yüksekliği 45,25, çapı ise 31,25 metreyi bulan ve bu boyutuyla Ayasofya ile boy ölçüşen kubbesinin verdiği ferahlığı, insan içine girince daha bir anlıyor.
Unuttum, ama ekleyebilirim: Eski Cami’de Cuma hutbesini kılıç kuşanan imam okuyor. Her iki caminin de süslemeleri müthiş. İnsanı alıp götürüyor… içinize huzur doluyor o görkem karşısında.
Eski Cami’de duaların kabul olunduğuna inanılırsa da, siz camide namaz kıldıran Hacı Bayram Veli’ye saygı inancıyla hâlâ hocaların vaaz kürsüsünü kullanmadığını bilin yeter.
Selimiye dedik, ama en çok da Eski Cami’yi anlattık. Selimiye’nin içinde yardımcı olan görevliler, kalabalığı düzenlerken bir yandan da birçok bilgi veriyor. Yarım kubbeler üzerinde yükselen ana kubbe, minarelerin birbirini kesmeyen merdivenleri (bilmem artık çıkılmasına izin veriliyor mu; sadece Edirne şehrini değil, Yunanistan’dan Bulgaristan’a kadar geniş ovayı izleyebilirsiniz) ve dört halifeyi simgeleyen dört fil ayağı sütun; mermer, çini ve hat işçiliği… hepsini hem de ayrıntılı anlatıyorlar. Dolayısıyla siz ilk ağızdan alın o bilgileri…
Ters lale…
Ben sadece bir küçük bir bilgi fısıldayacağım sizlere; ama sakın kendinize saklamayın, herkese anlatın. Müezzin mahfilinin (2 metre yüksekliği var) mermer ayaklarından birinde ters bir lale kabartması yer alıyor. Her ne kadar ters lale, hilale benziyor, onun için işlettirmiş Mimar Sinan, dense de; Osmanlı’da bahçeler (ama sadece bahçeler) halkın kendi malı olabiliyor, diğer her şey hükümdarın. Cami yapılacağı zaman bahçenin sahibi kadın, -bir rivayete göre adı, bir diğerine göre bahçede yetiştirdiği laleler nedeniyle- camiye lale adı konulmasını şart koşar. Şartı kabul eden Mimar Sinan, laleyi ters işlettirerek, kadının o dillere destan inatçılığını da yüzyıllara taşır. Madem başladık, bir rivayet daha: Tam dikey değildir lale, eğer tam ters olursa kıyamet kopacaktır.
Şifahane de var!
Tunca’yı geçince, 1448 yılında 2. Bayezid tarafından (vakfiyesinde göz hastalıklarına da bakıldığı yer alıyor) bir şifa merkezi kurulmuş. Ruh ve akıl hastalarına hizmet verilen bu hastanede su ve müzik sesi temel tedavi aracı. Trakya Üniversitesi bünyesinde müze haline getirilen ve 2004 yılında Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülünü, 2007 yılında ise Avrupa Kültür Mirası - Mükemmellik Kulübü En iyi Sunum Ödülünü kazanan müzede su sesine karışan müziği duyumsamadan Edirne’yi gezmiş sayılmazsınız. Mankenlerle canlandırılan tedavi yönteminin önemini, o zamanlar Avrupa’da hastaların ateşe atıldığını öğrendiğinizde daha bir kavrıyorsunuz.
Daha yarısına bile gelmedik…
Prof. Dr. Süheyl Ünver, “Her şey biter, Edirne bitmez” diyor. Gerçekten de sabah ayrı, akşam ayrı güzellik sunuyor şehir. Kışı yazı da fark ediyor… Baharına laf yok!
Biz sayfanın sonuna geldik, ne Kırkpınar’dan söz edebildik ne şenliklerden. Ama tarhana, badem ezmesi, ciğer sarması, akıtma, hardaliye, satır kebabı, elbasan tava, etli marul sarması,
Rumeli beğendisi, Rumeli paçası ve daha nice ağız tadını saymaktan kendimizi almamız mümkün değil. Köfteyle tava ciğerini unuttuğumu sanmayın, onları zaten siz de biliyorsunuz. Dönüş yolunda peynirle helva eşinize dostunuza götüreceğiniz en güzel armağanlardan olacaktır…
Sabunun ve süpürgenin gönlü kalmasın
Edirne’nin tarihi ama bir o kadar da kaybolmaya yüz tutmuş seramikçiliği var. Sabun yapımı inanılmaz gelişmişlik gösteriyor. Hele de meyveli mis sabunları hem gözünüze hem burnunuza…
Aynalı süpürgeyle bitirelim… Gelin, kaynanasının hata bulmak için kendisini gözlemesini süpürgeye takılan aynadan izlermiş çaktırmadan. Sizin aklınıza gelir miydi?
Süheyl Ünver doğru demiş, her şey bitiyor ama Edirne’nin sonu yok. Biz iki gün sabahtan akşama dolaştık, bitiremedik. Sıra sizde…
Edirne’ye gidip de Otogar’a uğramamak olmaz
Edirne Otogarında günlük yolcu hareketi 2 bin, 2.500. Her 15 dakikada bir ücresiz servisi var şehir merkezine, ayrıca ETUS halk otobüsleri de sürekli çalışıyor.
Metro Turizm Edirne Sorumlusu Haluk Kefeli, “Edirne’de öğrenci yoğun bir yolcu potansiyeli var. Hafta sonları internet satışları yüzde 50’yi buluyor, genelde yüzde 30 civarında. Bilgisayara ulaşabilen çoğunluk biletini internetten alıyor” diyor.
Otogar huzurlu
Otogar’da sakinlik hissediliyor. Naci Livada ve Haluk Kefeli, bir sorunlarının olmadığını huzur içinde herkesin çalıştığını, isteyen her firmanın da acente açabildiğini belirtiyorlar. Bankolara bakıyoruz, onlarca firmanın tabelası görülüyor. Yolu Edirne’den geçen her firmanın acenta açtığı görülüyor. ■
Edirne’ye gidip de Otogar’a uğramamak olmaz
Arife günü olmasına rağmen sakinlik var otogarda. Uzun yol yolcusunun Cuma-Cumartesi gittiğini belirtiyor Otogar Müdürü Naci Livada. Livada, Cuma-Cumartesi günü yaklaşık 18 bin kişinin otobüslerle seyahate çıktığını söylüyor. Çoğunluğun öğrenci olduğunu, Edirneli’nin uzun seyahate çıkmadığını belirtiyor Naci Livada. Arife günü ve bayramın 1, 2 ve 3’üncü günleri yakın mesafeler hareketli geçiyor, genellikle akraba ziyaretleri...
Edirne Otogarında günlük yolcu hareketi 2 bin, 2.500. Her 15 dakikada bir ücresiz servisi var şehir merkezine, ayrıca ETUS halk otobüsleri de sürekli çalışıyor.
İnternet satışı yoğun
Metro Turizm Edirne Sorumlusu Haluk Kefeli, “Edirne’de öğrenci yoğun bir yolcu potansiyeli var. Hafta sonları internet satışları yüzde 50’yi buluyor, genelde yüzde 30 civarında. Bilgisayara ulaşabilen çoğunluk biletini internetten alıyor” diyor.
Otogar huzurlu
Otogar’da sakinlik hissediliyor. Naci Livada ve Haluk Kefeli, bir sorunlarının olmadığını huzur içinde herkesin çalıştığını, isteyen her firmanın da acente açabildiğini belirtiyorlar. Bankolara bakıyoruz, onlarca firmanın tabelası görülüyor. Yolu Edirne’den geçen her firmanın acenta açtığı görülüyor. ■