21.05.2013, 10:12

Ulaştırma, coğrafya ve şehirleşme - 4

Ulaştırma sistemleri arası dengeli model dağılım ve türler arası entegrasyon; bütün ulaştırma argümanlarından maksimum düzeyde faydayı, üst düzey hizmet parametrelerini, erişilebilirliği had safhada desteklemektedir ki; bütün bunlar doğru bir ‘şehir planlama’ sürecinin sebebi ve sonucudur. Dolayısıyla ‘kentsel dönüşüm’ün doğru uygulanabilirliğinin de ‘anahtar’ konularıdır. ‘Kentsel dönüşüm’ bir prosesi, yani süreci ifade eder ki; bu da entegrist bir bakış açısı gerektirir. ‘Kentsel dönüşüm’ de kentte ‘eski ile yeni’ arasında bir uyum (insicam: harmoni) oluşturmayı hedefler ki bu da ancak ‘entegrist’ bir yaklaşım ile söz konusu olmaktadır. Bu süreçte; mevcut yapı içerisindeki sorunlu alanların (mahallelerin) tamamıyla yıkılması yerine bütüncül bir bakış açısıyla ‘bu mahallelerin mevcut sorunları’nı kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek ıslahı yoluna gidilmesi tercih edilmelidir. Buda; ‘bütüncül, katılımcı, yönetişimci’ bir süreci ifade eder. Hele ki İstanbul özelinde bu; daha da stratejik ve öncül bir hal alır. Mevcut organik külmodel-sosyal-ekonomik-şehirsel doku; kendi iç dinamiklerinin hareketi geçirilmesi ve dolayısıyla tabir yerindeyse ‘kendi cazibesi’yle ve bunun iyi yönlendirilmesi-yönetilmesi ile ‘kendi entegrasyonunu çözer ve dönüşümünü tamamlar’ hale getirilmelidir. Burada; ‘rant odaklı’ bakışı önü tamamen alınmalı ‘hizmet odaklı’ perspektif, bütünüyle öncelenmelidir.

İnsan odaklı bakış

 ‘Sürdürülebilirlik’ kavramı; ‘kentsel dönüşüm’den, ‘entegre ve dengeli bir model karaktere sahip ulaştırma sistemi’nden ayrı düşünülemez. Burada ‘sürdürülebilirlik’ kavramını; ‘insan odaklı, tasarrufu önceleyen, üretimi karakterize eden ve tüketimi dengeleyen’ bir yaklaşım olarak okuyabiliriz ki; bu da ‘günümüzü aşan, ileriyi planlayan ve bunun içinde geçmişin kavrayışı üzerine ayağını yere sağlam basan’ bir bakış açısını beraberinde getirir. Bütün bunlar da; bir ‘süreklilik algısı’ gerektirir. Bu algı da; ‘geçmişi doğru okuyan’ ve bunun üzerine ‘sürekliliği olan bir perspektifin inşası’nı işaret eder. Bütün örnek Batılı şehirler; bu bütünlüğün, sürekliliğin ve sürdürülebilirliğin örneklerini yansıtarak kendi ‘doğruları’ nı ortaya koymaktadırlar. 

İstanbul, doğal merkez

Geneli itibariyle Dünya’da Kuzey şehirleri; daha az nüfus yoğun yapıları, göç yolları üzerinde olmayışları (tarihin daha yavaş aktığı) gibi konumlanmaları itibariyle ve Batı-Kuzeyin yeryüzünde yakaladığı ekonomik-teknik-külmodel üstünlük çerçevesinde ‘sorunlarını minimize etmede’ daha avantajlı konumdadırlar. Bir başka; Anglo-Sakson (Kuzey-Batı ittifakı) kültürü, şehri örneği ise Dünya’nın en güney ucundaki Avustralya’nın Sidney, Canberra ve Yeni Zelanda’nın Wellington şehirlerinde görülebilmektedir. Bu şehirlerde; alışılmışın dışındaki iklimleri, yüksek hayat standartları, az nüfuslanmaları itibariyle yine bir Batı uygarlığı ortak dilinin örneklerini sunmaktadır. 
Daha önce bahsini ettiğimiz; İstanbul’umuzun doğal merkezliğini yaptığı, Dışişleri Bakanlığı’nın hedef politikalarında ‘Moskova-Pekin-Yeni Delhi-Paris-Berlin’ yayı arasındaki alanı ifade eden coğrafya da; kendi içinde aynı dilin ve yoğunluklu bir medeniyet algısının izlerini bulmak halen mümkündür. Fakat bu coğrafya genel ‘yoğun nüfus, göç yollarının tam göbeğinde oluşu, kadim dünyanın merkezliği, sosyal adaletsizlikler, siyasi istikrarsızlıklar’ karakterli yapısıyla daha öncede belirttiğimiz hem fırsatları hem tehditleri aynı anda bünyesinde barındırmaktadır. Bundan dolayı; coğrafyamız ‘sürdürülebilirlik kavramı’nı kendi iç dinamiklerinden hareketle oluşturmak durumundadır. 
2023 nüfus projeksiyonları dahilinde; 24 ilimizin nüfusu bir milyon ve üzeri rakamlara ulaşırken, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Antalya, İzmit, Gaziantep ve Şanlıurfa illerimiz olmak üzere toplam on ilin nüfusu da resmi rakamlara göre iki milyon ve üzerine ulaşacaktır. Yeni illerimizden; Osmaniye, Düzce ve Yalova istikrarlı ve yüksek ivmeli büyüme göze çarpmaktadır. Burada; bu kentlerin doğru yatırımlarla merkezi bölgelere yakınlığı ve ulaşım ağları üzerinde olmaları gibi etkilerin önemli rol oynadığını görmekteyiz. Muş, Bitlis, Ağrı, Bayburt ve Ardahan’da önemli ölçüde nüfus küçülmeleri gözlenirken, Bingöl ve Tunceli’de düzenli bir nüfus artışı göze çarpmaktadır. Bu bağlamda; Tunceli’nin yeni şehirleşen bir bölge ve Bingöl’ün de son yüzyılda önemli depremler yaşamış ve bunun sonuncusunu da birkaç yıl önce yaşamış bir ilimiz olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. İç Batı Anadolu-Batı Karadeniz-Güney Marmara ekseninde ‘Kastamonu-Karabük-Bolu-Zonduldak-Düzce-Bilecik-Afyon-Kütahya-Uşak-Isparta’ hattının gelişim sürecinin dikkatle tekrar ele alınmasında fayda vardır.

İl statüsü gerekli mi?

Ülkemiz genelinde; yoğun nüfuslanmalara sahip olup rakamsal olarak ‘İl Statüsü’ büyüklüğüne haiz birçok kent mevcuttur. Bergama, Aliağa, İnegöl, Akşehir, Akhisar, Alanya, Fethiye, Ereğli, Çorlu, Gebze, Cizre, Doğubeyazıt, Tatvan, Ahlat, Erciş, Suşehri, Yusufeli, Şebinkarahisar, Yüksekova, Şemdinli, Ceyhan, Birecik, Nusaybin, Tarsus, Silifke, Emirdağ, Simav bunlara başlıca örneklerdir. Farklı tecrübelerimiz ve bilim bizlere göstermektedir ki ‘hizmet’in en iyi ulaşım şekli mutlak anlamda ‘il statüsü’ olmayabilir. Öyle ki; Gebze ve Çorlu, il olmaksızın mevcut yapıları dahilinde İstanbul ile çok iç içe bir ilişkiye sahipken aynı zamanda da farklı il statüleri altındaki yerel idareleri teşkil etmektedir ve yeni ulaşım imkanları paralelinde bu ilişki; daha da çeşitlenip netleşmektedir. Söz gelimi; Ankara-Eskişehir yüksek hızlı demiryolu işletime girdiğinden bugüne Eskişehir’in gelişim trendinin incelenmesi de başlı başına önemli bir husustur. Zira YHD deneyiminin elde edildiği İspanya gibi örneklerde merkez şehir-çevre şehir ilişkisinin doğrultusu ne yönde gelişmiştir? Ülkemizde bu süreç nasıl tecrübe edilebilir? Bunlar önemli ve üzerinde bilimsel tahlillerin ortaya konmasını gerektiren ve tarafımızca ele alınan konulardır. Bu bağlamda; yerel ve merkezi hizmetin en iyi şekilde satha ulaşabileceği optimum çözümlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Buna da; ‘şehir’ olgumuzu sağlam bir bakış açısıyla netleştirerek ulaşabileceğiz. Sürdürülebilirlik; ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecekteki nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek sağlamak’ şeklinde ifade edilebilmektedir. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik, bir süreci, sürekliliği de ifade etmektedir. Buradan hareketle ‘sürdürülebilir kalkınma’ya bakacak olursak, kısaca Batı’nın modern tarihine dönmeliyiz. Batı; ‘buharlı’nın icadıyla birlikte başlattığı ‘endüstri devrimi’ni takip eden süreçte, ‘sınırsız ve standart üretim’, ‘sınırsız tüketim’, ‘kaynakların hesapsızca kullanılması’ ve ‘imkanların sınırlarının zorlanması’ tecrübelerini ortaya koydu. 

Beş Dünya da yetmez!

Bütün bu süreçler bir taraftan, insanlığa bazı keşifleri sunarken diğer taraftan da Batı’nın ‘teknoloji’yi ‘güç ve rant odaklı’ algılayıp yönlendirmesiyle beraber ‘çevresel sorunlar’, ‘derin sosyal adaletsizlik’, ‘emeğin ve insanın sömürüsü ve hiçleştirilmesi’ gibi sonuçlar verdi. Bütün bu tecrübeleri yaşayan ve bir şekilde mücavir alanı ile bütün dünyaya yaşatan Batı; bu durumun sürdürülebilir olmadığının farkına vardı. Öyle ki bu süreç; çevresel facialara, toplumsal felaketlere (adaletsizlik) ve ekonomik dar boğaza (paylaşım) yol açıyordu. Nihayetinde 1987’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca ‘sürdürülebilirlik kavramı’ geniş olarak ortaya konup bu bağlamda çeşitli önemli kararlar alındı. Zira; Dünyamızda kaynaklar sınırsız değildi, sınırsız tüketim yaklaşımları doğanın özüne, insanlığın huzuruna, ekonomik paylaşımın ortadan kalkmasına yol açıyordu. Bütün bu durumlar, ‘Dünyada yaşam’ın herkes için ‘çevresel, ekonomik ve sosyal’ olarak sürdürülemez olmaya doğru gideceği gerçeğini ortaya koydu. Buradan hareketle, durumun farkına varan çevreler hem yerel ve bölgesel hem de küresel anlamda siyasi kararlar, sosyal tedbirler ve teknik imkanlar dahilinde ‘sürdürülebilir’ bir yaşam kavramına müdahil oldular. Özellikle ‘sosyal adaletsizlik’ konusunda ortaya çıkan gerçekler, klasik Doğu-Batı ekseni algısından öte, yeryüzünde sosyal dengesizlikte Kuzey ile Güney arasında korkunç bir ekonomik-sosyal ve siyasal uçuruma işaret ediyordu. Genel anlamda yerkürenin kuzeyinde bulunan Avrupa, ABD, Kanada ve Rusya bütün bu saydığımız imkanların önemli kısmını tarihin bir dönemecinden itibaren bir şekilde ele geçirmişti. Afrika, Latin Amerika, Güney ve İç Asya ve Akdeniz havzası ve Uzak Asya en genel anlamda ‘güney’e dahildi. Bu itibarla verilen en genel bir örnekte şu ifade edilmektedir: Bütün Dünya; Kuzey Amerika’nın (ABD ve Kanada) refah seviyesinde olsaydı, yerküremiz büyüklüğünde beş dünyaya daha ihtiyacımız olacaktı. Bu örnek; en kaba hatlarıyla; kaynakların sınırlılığını, sosyal adaletin hayatiliğini, çevresel yaşamın bütünlüğünü ve etkileşimliliğini ve aslında hepimizin aynı gemide olduğumuzu dolayısıyla ‘sürdürülebilirlik’ kavramına insanlık ailesinin tümünün muhatap olduğunu ortaya koymaktadır. 
Bütün bu coğrafi-tarihi-sosyolojik-teknik tahlilleri takiben, yerkürede nüfus yoğunlaşmasının kuzey ya da güneyden ziyade, ekvator hattı ve çevresinde olduğunu bununda Kuzey Afrika, Afrika Sahili Bölgesi, İç Asya, Güney Avrupa, Ön Asya, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Hint Alt Kıtası, Hindi Çin, Uzak Asya ve Orta-Güney Amerika ve sair alanını ifade ettiğini söyleyebiliriz. Bu da ekonomik-sosyal hızlı gelişmelerin olduğu, Dünyanın yeni yüzyılını formatlayabilecek dinamikleri içeren ve ‘kadim dünya’nın merkezliğinde bir coğrafya ve beşeri havzaya işaret etmektedir. Bu itibarla; her ne kadar daha çok Batı’nın gündeminde ve güdümünde gibi gözükse de ‘sürdürülebilirlik’ bütün hatlarıyla hepimizi muhatap almakta ve de içerisinde ve komşuluğunda bulunduğumuz bütün bu geniş coğrafyalarda daha büyük bir risk ve fırsat alanını ifade etmektedir. 

Bütün bu konu ve sorunların çözümleme ve uygulanmasında unutulmaması gereken önemli bir nokta, devlet politikalarının yanlış seçim ve uygulamalara dayanması durumunda ulaştırma maliyetlerinin yükselmesiyle sonuçlanacağıdır.

Bu çerçevede hepinize sağlıklı huzurlu başarılı ve mutlu bir hafta dilerim. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner153
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 12 34
2. Fenerbahçe 12 29
3. Samsunspor 13 26
4. Eyüpspor 13 22
5. Göztepe 12 21
6. Beşiktaş 12 21
7. Sivasspor 13 18
8. Başakşehir 12 16
9. Rizespor 12 16
10. Gaziantep FK 12 15
11. Kasımpasa 13 15
12. Konyaspor 13 15
13. Antalyaspor 12 14
14. Trabzonspor 11 12
15. Kayserispor 12 12
16. Alanyaspor 12 11
17. Bodrumspor 13 11
18. Hatayspor 12 7
19. A.Demirspor 11 2
Takımlar O P
1. Kocaelispor 13 26
2. Bandırmaspor 13 25
3. Karagümrük 13 24
4. Erzurumspor 13 22
5. Igdir FK 12 21
6. Boluspor 13 21
7. Ahlatçı Çorum FK 13 20
8. Ankaragücü 13 19
9. Esenler Erokspor 13 18
10. Keçiörengücü 13 18
11. Şanlıurfaspor 13 18
12. Ümraniye 13 18
13. Gençlerbirliği 13 18
14. Pendikspor 13 18
15. İstanbulspor 13 17
16. Manisa FK 13 17
17. Amed Sportif 12 14
18. Sakaryaspor 13 14
19. Adanaspor 13 8
20. Yeni Malatyaspor 13 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 12 31
2. M.City 12 23
3. Chelsea 12 22
4. Arsenal 12 22
5. Brighton 12 22
6. Tottenham 12 19
7. Nottingham Forest 12 19
8. Aston Villa 12 19
9. Newcastle 11 18
10. Fulham 12 18
11. Brentford 12 17
12. M. United 12 16
13. Bournemouth 12 15
14. West Ham United 11 12
15. Everton 12 11
16. Leicester City 12 10
17. Wolves 12 9
18. Ipswich Town 12 9
19. Crystal Palace 12 8
20. Southampton 12 4
Takımlar O P
1. Barcelona 14 34
2. Real Madrid 13 30
3. Atletico Madrid 14 29
4. Villarreal 13 25
5. Athletic Bilbao 14 23
6. Osasuna 14 22
7. Girona 14 21
8. Mallorca 14 21
9. Real Betis 14 20
10. Real Sociedad 14 18
11. Celta Vigo 14 18
12. Sevilla 14 18
13. Rayo Vallecano 13 16
14. Leganes 14 14
15. Getafe 14 13
16. Deportivo Alaves 14 13
17. Las Palmas 14 12
18. Valencia 12 10
19. Espanyol 13 10
20. Real Valladolid 14 9