Şair şiirce dillendirmiş, biz de uymuşuz ona, devam ettiriyoruz. Oysa kolay bir şey olmasa gerektir mutluluk denilen şeyi öyle kolay elde edilmek.
Bakın Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) nasıl tanımlamış: Mutluluk: Acı, keder ve ıstırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma halidir.
Hepimiz, halimizden memnunuz, örf adet ve geleneklerimiz gereği. Buna kadercilik denilse de ‘kan tükürür, kızılcık şerbeti içmiştik’ deriz. Çevrenize bir bakın, hemen herkes aynı şeyi öğütleyecektir. Bunun yanında bir de memnuniyet var ki, iş orada biraz karışıyor. Yine TÜİK’ten alıntılarsak; Memnuniyet: İhtiyaçların ve isteklerin karşılanmasından doğan tatmin duygusudur.
Mutluyuz ama…
Kadercilikten kaynaklanan bir mutluluk halimiz var, anketlere yansıyan. 2003-20012 yılları arasında ortalamalar hemen hiç değişmemiş. Mutluluk 59-62 arasında değişirken mutlu olmadığını beyan edenler yüzde 10 civarında yer almış.
Benim aklıma gelen sizin de aklınıza geldi mi? Arada yüzde 28-30 boşluk var. İşte orası zurnanın zırt dediği yer. Onlar, ne mutlu ne mutsuz, ortada kalanlar. Bir diğer deyişle aslında mutsuz oldukları halde dile getiremeyip ne şiş yansın ne kebap diyenler, yani “idare ediyor”cular.
Memnuniyetimiz ne durumda?
TÜİK onu sormamış, sorsa belki de aradaki terslik çıkacak ortaya. Çünkü memnuniyet, tatmin olma duygusu, yine onların tanımıyla. Yine kaderci anlayışla insanların yüzlerinden okunan durum yansımayacaktır anketlere, ama varsılından yoksuluna, büyüğünden küçüğüne hemen herkes yakınıyor durumundan. Kimi ev kirasından, kimi ekmek parasından, kimi çocuğunun okulundan, kimiyse dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmaktan…
Nasıl çözülür sorusunun yanıtı bizi aşar. Biz yalnızca okurlarımızın kulağına kar suyu kaçırmakla yetinmeyi ‘mutluluk’ sayanlardanız.
Tecrübe ile mutluluk arasında…
… bir yol var, incecik. Tecrübeyi “yenilen kazıkların bileşkesi” olarak kabul edersek, mutluluk için de “sıkıntıları görmeme” diyebiliriz. Samuel Beckett, “yenil, bir daha yenil, daha iyi yenil” diyor; çünkü yenildikçe ders çıkarır daha temkinli, daha dikkatli olursunuz. Sıkıntıları bir görmezden geliriz, iki geliriz… öyle ya, çekirge bile bir sıçrar, iki sıçrar…
Tecrübeyle sabittir; çay içerken veya tavla oynarken dile getirdiğimiz sıkıntılarımızı birileri sorduğunda söylemekten kaçınmadığımız zaman başarma yoluna çıkmış olacağız.
Yolumuz açık olsun!