Joan Miró'dan söz ediyorum. 'Gece gördüğü rüyaları soyutlaştırarak resim yapan dahi” olarak nitelendiriliyor. Sahi, siz de düşlemez misiniz rengi değişse, biçimi farklılaşsa, bir araya gelse… Siz getirirseniz farklı, ben getirirsem...
Onat Kutlar, ne iyi etmiş de bu sözü kazandırmış bizlere… Onun yüklediğinden çok daha yoğun anlam taşıyor şimdi. Çünkü bizim ülkemizde sanat genel olarak, içine tükürüldüğü yetmezmiş gibi, ucube olarak nitelendirilip yok edilmeye...
Aman Fatma'm, canım gülüm Fatma'm Ben rakıya su katmam… Coşkuyu, heyecanı, ama en çok da aşkı anlatırız şarkılarımızda. Tabii, bunu söylerken acıları, hüzünleri, sorunları da unuttuğum sanılmasın… Bu kez coşkusunu, heyecanını,...
Gündemi çoğunlukla siyaset belirliyor, ancak satır aralarından sızan haberleri kaçırmamak gerekir. Onlar ki her zaman için geçerliliğini korurlar; bugün birinin yarın diğerinin karşısına dikilir, bazen Bakan bazen de sıradan insan karşı...
Bir karar verirsiniz, bir hedef belirlersiniz, bir amaç uğruna yola çıkarsınız… Şöyle olursa, bunu, böyle olursa şunu yapacağım dersiniz; kendi kendinize de olsa. Filistinli, dünyaca ünlü karikatürist Naci el-Ali, 'Çocuklar, kin nedir...
Kışı kış gibi yaşayamadığımızdan olsa gerek neredeyse yazı da yaşayamayacağımıza inanmaya başladım. Duruyor duruyor, bir yağıyor, bardaktan boşalırcasına… Tabii, sel götürüyor bir anda her yeri. Fırtına, hatta hiç görülmeyen...
Futbol sezonu bizim ülkemiz için bitti, ama dünya için başladı. Haftalardır FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) Dünya Kupası'na katılacak ülke takımlarının oyuncuları, taktikleri, yaptıkları hazırlık karşılaşmaları,...
"Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam…" 'Kış Uykusu”nun Cannes başarısı üzerine Sinemanın ne kadar çok anlam katmanı olursa o kadar başarılı olur demişti öğretmenim, ilk girdiği derste. Salon tıklım tıklım olacak,...
Bütün kültürlerde köklere bağlı olmak vardır. Hem zaten boşuna ana vatan, baba ocağı demiyoruz. Victor Jara, "Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer ne de başkalarına ün katar, yoksul ülkemin kök salmıştır toprağına. Orada, her şeyin...
İlkokuldan başlayarak yıllarca tarih okuduk, bugün herkes sadece bir ‘tık' ile ulaşıyor. Hem de sadece resmi tarihi değil, bütün açılardan, sözlüsü de içinde… İletişim tarihini 20 dakikada anlatan bir sunum izlemiştim, yazık olmuş...
Gökyüzünde hızla koşturan bembeyaz bulutlarla yarışırcasına büyük bir dönüşüm yaşanıyor kentimizde her bahar. Sahi, her yerde yaşanıyor tabii, ama İstanbul'da bir başka oluyor. Çünkü İstanbul'da erguvanlar çiçekleniyor....
'Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgâr Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar O çocuklar O yapraklar O şarabi eşkıyalar...
Sevgililer günü için… Dün erkendi kuşkusuz, yarın geç olabilir… işte onun için zaman belirleyici, zaman önemli. Hem tam punduna getirip söylemelisin hem de kaçmasına fırsat vermeyecek sözcükleri bulmalısın. Zor geldi değil mi? Kolay...
'Bir gaz bulutu…” diye başlayan öykü, bunca yıl sonra 2014'e geldi dayandı. Bunca diye kolaylaştırdığım, yaklaşık 15 milyar yıl, dile kolay. Elektriğin, suyun, telefonun… buhar gücünün, benzinin, doğalgazın olmadığı milyarlarca...
Öyle yoğun, öyle hızlı yaşıyoruz ki; bir haber, bir bilgi hemen arkasından gelen tarafından karanlıklara itilebiliyor. Siyaset belirleyici kuşkusuz, ama gündemin takip etmemiz gereken başka yönleri de var. Onlarsız siyaseti irdelemek güç....
Boğazınıza bir yumruk gelir oturur mu hiç? Hani yutkunursunuz, yutkunursunuz da gitmez bir türlü… Gözleriniz yaşarır, aksırır tıksırırsınız da derdinizi bırakın başkalarına, kendinize bile anlatamazsınız ya… İşte öyle bir durumdayız....
'Kim, nerede ne işliyor hepsini biliyoruz… bileceğiz yakındır / Bölüşmüşler memleketin varını / Bekliyoruz gelsin hele yarını / Elimizin nasır balyozlarını başlarına vuracağız yakındır” diye devam ediyordu Aşık İhsani'nin...
Çocuktum, radyoda bir maç dinliyordum. Spiker, 'Eğer top oyuncuya çarpmasaydı…”, 'Eğer attığı şut dikekten dönmeseydi…”, 'Eğer verdiği pas geçseydi de bilmem ne olsaydı…” gibi anlatıyor. Maç Bolu'da oynanıyor:...
Bizi biz yapan bir duygu var, hani içinizden gelen, hani sarıp sarmalayan, hani zırıl zırıl ağlatan… veya ne bileyim işte, coşturup uçuran, işte o. 1790'larda yaşanan bir olay, dünyanın en büyük, hatta karşılıksız en büyük aşkı...
Duru mu duru gökyüzüne uzanan ağacın yeni yeşeren dalları arasında, kendilerince güvenli bir yer bulmuşlardı. Önce tanışık olmamanın verdiği tedirginlikle sınadılar birbirlerini, sadece gözleriyle. Kendilerinin bile duymaktan çekineceği...
Nice sular aktı köprülerin altından, nice insan geçti o yollardan… Her şey değişti, daha da değişeceğinden başka. Bir şey değişmedi sadece; her sonbaharda Kitap Fuarı'na gitme hevesi ve her ne olursa olsun o havayı soluma coşkusu…...
Yeni bir şiirinin bulunduğu haberini görünce, dudaklarımdan dökülen ilk cümle 'Nazım Hikmet yaşıyor!” oldu. Kabul ederseniz, bana göre iki tür şiir var: biri, insanın içinde yaşattığı dünyayı yine sadece o insana özgü duygularla...
Çok severse insan, ulaşırmış arzusuna. Çok, çoktan da çok sevmeliymiş ama. Öyle ki bu sevmenin içinde çaba da yer almalıymış. 'Ekmeğini taştan çıkarır” dedikleri gibi… gerçekten büyük azim ve mücadele ile çalışmalıymış,...
Biri size farklı bir adla seslense, zaten üzerinize alınmaz bakmazsınız bile; nedense baktığınızda da düzeltmesini istersiniz. Eğer düzeltmemekte inat ederse, yapacak bir şey kalmıştır, onunla görüşmezsiniz artık. Peki, adınızı yanlış...