Günümüzde ‘iletişim-bilişim teknolojileri’ gibi konularında ‘Ulaştırma’ ile beraber ya da bizatihi içerisinde değerlendirildiği bir süreci yaşıyoruz. Dolayısıyla bütün bu ifade ettiklerimizi de ‘entegrist’ bir bakış açısında toplamak mümkün olabilecektir. Alternatif enerji, yenilenebilir enerji gibi kavramları sürdürülebilirlik ile birleştirerek tamda burada ‘akıllı’ bir okuma yapmamız mümkün olabilecektir. Zira Ülkemiz bütünüyle en genel anlamda Kuzey ve Batı ülkelerine kıyasla güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi zengini bir ülkedir. Bu anlamda, bu enerjiler ölçeğinde İstanbul; güney illerinden ve Ege illerinden daha fakir olabilir ancak bunun basit bir coğrafi kabul metodu yoktur. Öyle ki; rüzgârların yıl içerisinde, esiş yönleri, iklim- bitki örtüsü, arazi yapısı, yerleşim, enlem-boylam ve benzeri birçok değişkeni vardır. Dolayısıyla akıllı bir tasarım dâhilinde lojistik altyapısı da güçlendirilmiş bir şeklide oluşturulacak olan tesisleşme süreciyle, bir bölgenin farklı yörelerinde yılın farklı zamanlarında edinilecek maksimum rüzgâr enerjisi etütleri dâhilinde, en üst düzeyde bir rüzgâr enerjisi edinimi mümkün olabilecektir. Benzer bir yaklaşım güneş enerjisi ve diğer alternatif enerji kaynakları içinde geçerli olabilecektir. Ve hatta bu kaynakların; edinildikleri Coğrafyada, en yakın yörelere direk kaynaktan-tasarruf alanına taşınımının yönlendirilmesi de söz konusu olabilecektir. Bütün bunlar ulaştırmanın direk ilgi alanı içerisine girmektedir. Bu bağlamda da; ulaştırma-planlama-enerji ekseninin akıllı şebekelendirilmesinin tam merkezindeki bir entegrasyonu ifade etmektedir. Denetim mekanizması güçlü kurulmuş, idari karmaşadan uzak, yerinde müdahale imkânı sağlayan, lojistiğin imkânlarından en üst düzeyde faydalanan, Hizmet Parametreleri yüksek, Sürdürülebilirlik merkezli ve ‘insan odaklı’ yaklaşımlar tamamıyla bir akıllı tasarım sürecinin organlarını meydana getirmektedir.
Modern ve Post Modern Süreçler’in iyi okunması, geleneksel olarak son iki yüzyıldır farklı toplumsal kesimlerce sürekli olarak bir şekilde dile getirilmekte olan ‘Batının iyi yönlerini alacağız, yanlış yönlerini almayacağız ve buradan bir sentez oluşturacağız’ söyleminin ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulmasını beraberinde getirecektir. Zira dâhil olalım ya da olmayalım, Batının Felsefi-Sosyolojik Hikâyesini çok iyi algılamalıyız. Bu; karşımızdaki muhatabımızı tanımamızı beraberinde getirecektir. Tarihi tecrübeye baktığımızda, hiçbir dönemde hayatın tamamıyla Doğu-Batı, Kuzey-Güney olarak birbirinden tamamen kopuk bloklar halinde süregeldiği bir gerçekliğin olmadığını gösterir. Elbette ki özgünlükler mevcuttur, ama bir şekilde birbirini sürekli iten-çeken-etkileşen-aşan toplum-medeniyet ilişkilerinin olduğu bir vakıadır. Öyle ki; Batının ortaya koyduğu ve bir şekilde olumlu-olumsuz argümanlarla gönüllü-gönülsüz bütün Coğrafyaları sürüklediği tecrübe; bir hikâyeye ve arka plana sahiptir. Bu hikâyede; Batının toplumsal-teknik-kültürel karanlık çağlarında, Endülüs, Selçuklu ve benzeri Medeniyet Tecrübelerimizi çok iyi okuduğu bir gerçektir. Bu okumaların doğru ya da yanlışlığı ayrı olmakla beraber, bütün bunları takiben Batının tarihin belli bir döneminde bu okumalardan çıkardıkları ile belirli bir aşama kaydettiği görülmektedir. Zira İslam Medeniyeti; farklı yüzyıllarda karşılaştığı Çin, Hind, Asya, Pers, Roma, Helen, Mısır Medeniyetlerinden yaptı okumalarla onlarla sadece askeri anlamda değil siyasi-kültürel-ekonomik-felsefi bir yüzleşme yaşamış ve onları aşarak, bir aşkınlık sürecinde kendi olgunluğunu ortaya koyarak Abbasi, Endülüs, Safevi, Selçuklu ve Osmanlı örneklerini sunmuştur. Hal böyle iken; diğer taraftan Batının son yüzyıldaki teknik-ekonomik üstünlüğünün ağırlık merkezinin Uzak Asya ve Güney Asya’ya doğru tedrici olarak kaydığı bir zamanı yaşamaktayız. Batının Felsefesi yeni bir krizle karşı karşıya olup, ‘çok kültürlülük’ esası önemli ölçüde yaralanmıştır. Burada; Batının hangi dönemde hangi teknik gelişmeyi hangi gereksinim ve hangi dünya görüşü(mantık) ile realize ettiği önemli bir başlık ve sorular bütünü olmakla beraber, aynı zamanda bu yeni süreç teknik gelişmeleri daha iyi okumamız, daha rafine olarak algılayıp değerlendirebilmemiz ve bunu kendi perspektifimizle ile bütünleştirip kendi akıl yatağımıza mal etmemiz için, son iki asırda hiç olmadığı kadar önemli fırsatları önümüze çıkartacak tarihi bir dönemeci ifade etmektedir.
Devam edecek...