Üçüncü bin yılın içerisinde yol alırken gündem o kadar hızlı değişiyor ki; insanlar, tüm işlerini bir kenara bırakarak, salt gündemi takip etmeye çalışsalar bile, gün yetmiyor.
Bu kadar yoğunluk ve karmaşıklığın içerisinde bir de kendi işlerimizde icat ettiğimiz her türlü yeni yöntemlerle, işleri sadeleştirmek yerine çok daha karmaşık olmasına neden oluyoruz. Çok basit olarak bir mail’in kuyruğuna onlarca kişiyi ekliyor ve çalışan ve yöneticileri mail bombardımanı altında bırakıyoruz. Bunun sonucunda günde 300 kadar mail alan bir yöneticinin her bir maili okumak için bir dakikalık bir zaman ayırdığını varsaydığımızda, sadece 300 dakika yani 5 saatini maillerini kontrol etmekle geçirecek duruma geliyor.
Bunun yanı sıra daha önce de değişik defalar dile getirdiğim üzere bu yüzyıla bir isim takılması mümkün olsaydı; çağımızı en doğru ve net olarak tanımlayacak isim kesinlikle ve kesinlikle “iletişim çağı” olurdu. İletişim, globalleşen dünyadaki en önemli argüman haline gelmiştir. Fakat maalesef iletişimin artmasıyla doğru orantılı olarak karmaşa da beraberinde gelmeye başladı. İnternet ortamında her türlü bilginin ortaya atılması sonucunda ister siyasi, ister ticari, isterse de herhangi bir alanda, yanlı-yansız, maksatlı-maksatsız her türlü bilgi bir anda önümüze gelebiliyor. Bunu filtre ve tasnif etmek için özel bir zaman ve ekibe ihtiyaç duyacak hale geldik.
Aksi durumda, ham olarak gelen bilgiler incelenmeden, irdelenmeden, değerlendirilmeden önünüze geldiğinde hele de bir parça önyargılarınız varsa işinize geldiği gibi inanmanız sonucunda yanılmanız, akabinde de temsil ettiğiniz kurumu, ailenizi veya ülkenizi yanıltmanız olası hale dönüşüyor.
İletişimin ilk bakışta, insanlar, toplumlar ve hatta ülkeler arasında bu denli yoğun olması hiç de olumsuz bir durum gibi görünmese de; yanlı ve önyargılı haberlerin, var olan karmaşıklığa etkisi faydasından daha çok olmaya başladı. Olması gereken, her alanda aktivitelerin niceliğinden çok nitelikli olmasıdır. Niteliksiz her çalışma sadece sayısal değer ihtiva ederken toplumun üzerinde baskı ve deformasyon oluşturma ihtimalini göz önünde bulundurması gerekir. Doğruluğu kanıtlanmış çalışmaların sonuçları da gerekli yerlere doğrudan aktarılmalı ve doğru olarak değerlendirilmelidir. Yoksa nitelikli sonuçlar elde edilemez ve doğru bir yol izlenemez.
Yöneticiler bu yüzden trafiği düzenleme ve keşmekeşliği önleme gibi bir misyona sahip olmalıdır. Değilse bir kavşakta her yönden gelen araç trafiğini idare edemeyen trafik polisi misali, her şey birbirine girer, iletişim kanalları tıkanır, zaman ve enerji kayıpları had safhaya ulaşır, sinirler gerilir, insanlar demotive olur, saygı yok olur ve sonucunda bütünlük kaybolur. Toplum, her biri küçük mozaik parçaları misali paramparça olur, resmin tamamı dağılır ve arasındaki renk ile uyum ortadan kalkınca anlamsız yığınlar ve güruhlar haline dönüşür. Bu anlamsız ve amaçsız bir küme ne yönünü ne amacını ne de hedefini bilebilecek durumda değildir.
Hayatın her alanında nicelik değil nitelik, olması gereken yoğunlukta ve sadelikte içi dolu verimli ilişkiler hepimizin hedefi olmalıdır. Bunun altyapısı da nitelikli ve verimli iletişimden geçer.
Dağarcığımızda bulunan “Az laf, çok iş” gibi veciz bir söz bunu en iyi şeklide ifade eder. ■