Haziran ayı, çok yüksek bir tempoda geçiyor. Ramazan, bayram derken, babalar günü, üniversite sınavı, yaş günüm, son dakika kararı ile baskın seçim bu aya sıkıştırıldı. Hatta seçime yer açmak için üniversite sınavları bir hafta ertelendi.
Bu kadar tempoya dayanamayan piyasaların başı döndü. Kurlar, kıpır kıpır; göstergeler fırıl fırıl hale geldi. Ülkenin ve sektörün en büyük girdisi olan akaryakıt fiyatlarını tutabilene aşk olsun.
Dizginlenemeyen fiyatları, kelepçeleyerek sakinleşmesini bekliyorlar.
Seçimlerimiz, kaderimizdir. Bu sebeple, baştakilerin yaptığı yanlışlıkların ceremesini hiç günahı olmayan, hiç bir katkıda bulunmamış, çocuklarımız ve gençlerimiz dâhil olmak üzere tüm toplum olarak bizler çekiyoruz.
Bu şartlar altında size güzel bir bayram yazısı yazmayı çok isterdim. Fakat ısmarlama yazmak gibi bir kabiliyetimin bulunmayışı ve içinde bulunduğumuz “ahval ve şerait” nedeniyle, karamsar, moral bozucu ve iç karartıcı bir giriş yapmak zorunda kaldım.
Sıkıntıların geçici olduğuna, her sıkıntının arkasından bir ferahlığın geleceğini düşünülmelidir. Çünkü Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de "Her sıkıntıdan sonra, ferahlık, kolaylık vardır." (94/6) denilmektedir.
Ümitsizliğin, gelişmeye hiçbir katkısı yoktur. Bu yüzden yaşanılan tüm zorlukların bir sonunun olacağını bilmeli ve ona göre davranmalıyız. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; bulutlar gökyüzünü kaplamadan, yağmur yağmıyor. Anne, dokuz ay sıkıntı çekmeden bebeğine ulaşmıyor. Olumsuzluklar ile karşılaşmadan yeteneklerimiz gelişmiyor.
Son söz, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini lütfen bir kez daha “anlayarak” okumanızı tavsiye ediyorum. (Atatürk Büyük Nutuk'u yazmaya 1927 yılında geçirdiği bir kalp krizinden sonra karar vermiş; 15
Ekim - 20 Ekim 1927 tarihleri arasında 6 gün (36,5 saat) boyunca okumuş ve eserini Türk gençliğine hitap ile bitirmiştir.)
Bu günlerdeki sıkıntıların tez zamanda unutulması ve çifte bayram yaşamanız dileğiyle... ■