Belli bir maksat için bir araya gelen insanlar, aralarında amaç birliği ve uyum varsa, o zaman gerçek anlamda ekip olabilir. Ekibin, bir lideri, bir hedefi, üyeleri arasında görev dağılımı olmalı ve takımdaşlar arasında yetki ile sorumluluklar paylaştırılmalıdır.
İster siyasi, ister askeri, isterse de sportif anlamda tüm takım oyunlarında teorisyen, hedef ve kuralları istediği kadar belirlemiş olsa bile; sahadaki uygulamacılar, konulmuş hedefi özümsememiş ve hatta önemsememiş ise gerçekleşme beklenemez. Aynı olay ticaret için de geçerlidir. Ticari hedefe yürümeniz için saha ekibinizin olayı çok iyi özümsemiş olmasının yanı sıra doğru iletişim ve fikir birliğinin sağlanmış olması da gereklidir.
Burada en büyük görev lidere düşer, motivasyonu eksik, yapıyormuş gibi görünen bir topluluktan asla ekip çıkmaz. Olsa olsa hedeften uzak, yerinde sayan hatta gerileyen bir güruh olur. Bu güruha yapılan masraf, verilen donanım, araç, ekipman ve eğitim fuzulidir.
Bunu açıklayacak iki canlı örnek verebiliriz.
Yakın geçmişte, Suriye’de, yönetime ve IŞİD’e karşı savaşmak maksadıyla “Eğit-Donat” adı altında oluşturulan toplama birliklerde, motivasyon, iletişim ve hatta amaç birliği oluşturulamadığı için daha ilk görevlerinde esir düştüler ve operasyon tam bir fiyasko oldu. Bu insanlar için yapılan tüm yatırım ve verilen donanım ve harcanan zaman hükümsüz kaldı. Silah ve cephanenin tamamı düşmanın eline geçti.
Diğer örnek ise bizzat yaşadığım bir olayla ilgili. Bir markanın yeni piyasaya sunduğu ürün için yapılan lansman toplantısının maksadı, ürün tanıtımı ile bir araya getirilen potansiyel alıcılar ve ilgilileri ile nitelikli bir ilişki kurmak daha sonra da bu ilişkiyi marka lehine kullanıp satışı gerçekleştirmek olmalı iken;
Satışçılar, görsel sunum akabinde, birliktelik için eşsiz bir kaynaşma fırsatı olan yemek sırasında müşterilerden kopuk, misafirlerle hiç diyaloga girmeyerek tüm yatırımı heba ettiler. En azından kişisel olarak kendilerini müşteriye tanıtma fırsatını bulabilir, kartvizitlerini verir, sonrasında ise tanışıklığın sağladığı kolaylıkla bu insanlara ya da yakınlarına satış yapma şansını yakalayabilirlerdi.
Bunu önerdiğimde, “Ne yani, bir yemek yedirdik diye adamlara bir şey mi satmaya çalışmalıyız” gibi absürt bir yaklaşımla konudan ne denli uzak ve satışı özümsememiş olduğunu, satış yapmanın ilişki kurmaktan geçtiğinin farkında bile olmadıklarını göstermiş oldular. Firmanın bu anlamda masraf ve yatırım yapmasının altındaki maksadı kavrayamamış ve belki de amaç birliği sağlayamamış olmanın bir örneği.
İş hayatım boyunca bu tarz toplantıları onlarca kez yapmış bir kişi olarak, en büyük insan kaynağının çeşitli dernek ya da şirketler ve hatta yörelerden benzer maksatla gelmiş insanlar için oluşturulmuş ortamda, müşteriyi
“tava getirmek” için en doğru ortam olduğunu yaşadık, gördük ve istifade ettik.
10 Nisan Rahmetli Sakıp Sabancı’nın 12’nci ölüm yıldönümüydü. Ekmeğini yediğim insanı bir kez daha rahmetle anıyorum. Fikirleri, tavırları ve vizyonundan istifade ettim.
Onun en büyük özelliği yatırımcı-sanayici kimliğinden öte, çok iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olmasıydı. ■