İnsanlar zaman içerisinde oluşan ve gün geçtikçe kronik hale gelen sorunları, kısa sürede hızla ve kolayca çözmekte zorluklar yaşar. Hele ki sorun çok boyutlu ve çok aktörlüyse, çözüme ulaşılması epey süre ve gayretli bir çalışma ister.
Ancak bilinmesi gerekir ki, sorun ne denli büyük olursa olsun ümitsizliğe kapılmak yersiz olur. Ümitsizlik, sadece gelişmeye mani olmakla kalmaz; sağlıklı bir ruha sahip olan insanı, depresyona sokar, çıkmaza sürükler. Ümitsizlik, acizden gelir. Doğru olan insanın, ailesini, sevdiklerini, vatanını koruyabilmesi için acizlik göstermek yerine, önüne çıkan her engele şiddetle direnmesidir.
Depresyon, kişinin sosyal işlevlerini ve günlük yaşama dair etkinliklerini rahatsız edecek, bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli veya keder durumudur. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, tembel, sinirli ve motivasyonsuz hissedebilir. Depresyon, temel belirtileri isteksizlik, hayattan zevk alamamak, içinden hiçbir şey gelmemek olan bir hastalık halidir. Depresif bozukluk, kişinin yeme, uyuma, fiziksel dayanıklılık ve sağlıklı düşünce üretebilmesine kadar her şeyini bozabilir. Ümitsiz olmaya ve kimseden yardım göremeyeceğine inanmaya eğilimlidir. Böyle hissettikleri için de kendilerini suçlar, sosyal etkinliklere katılmaktan kaçınır, aile ve arkadaşlarından uzaklaşırlar. Hatta kimi zaman ölümü ya da intiharı düşünebilirler.
Yakın çevremde, sohbetlerde sorduğum “Sizce dünyadaki en önemli insan kim?” sorusuna, herkes kendince önemli gördüğü eş, ana, baba, çocuklar gibi yakınlarını sıralıyor. Ancak nedense dünyadaki en önemli insanın kendisi olduğunun bilincinde değil ya da bunu aklına bile getirmiyor.
Düşündüğümüzde, eğer kişi kendine yeterince önem vermez ve kendini ilk planda tutmaz ve güçlü olamazsa ve bedensel veya ruhen çöküntüye uğrar ve depresif bir hale düşüp, asosyal, bakıma muhtaç hale düşerse, kendince önemli olduğunu iddia ettiği kişilere nasıl bir faydası olabilir?
O halde, insan, öncelikle ve özellikle kendini önemsemeli ve buna uygun tavırlar içinde olmalıdır. Sakın yanlış anlaşılmasın ki bu asla narsistlik, bencillik değildir. Sadece sevdiklerinize, daha çok ve daha uzun zaman faydalı olabilmek adına yapılacak bir yöntemdir.
Uçaklardaki “Öncelikle kendi can yeleğinizi sonra da çocuklarınızın can yeleği giydirin” anonsunu hatırlayın. Bu bencillik midir? Farklı bir yaklaşım ile kendinizi bir muma benzetin. Aciz, titrek ve solgun mum ışığı dibini bile aydınlatmaz. Siz ne kadar kendinize bakar ve parlak yanarsanız, çevrenizde ışığınızdan yararlanan insan miktarı o denli çok olacaktır.
İş güvenliği uzmanlığı kursunda edindiğim ilk ve en önemli ders; “ilk olarak kendinizi koruyun!” oldu. Çünkü kendini koruyamayan ne ailesini, ne işini ne de ülkesini koruyabilir.
Eğer, depresif halden farklı, üzüntü hali içindeysen…
Yani yaşam üzerine fazla gelmişse, zorlama, biraz duraksa.
Düşün ki mutlaka yanlış bir şey oldu, Düşünceler ile dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı.
Sorun yok, sadece bekle. Zorlamaya gerek yok, olması gereken kendiliğinden olur!
Ümidini asla yitirme
Hayat üç buçukla dört arasındadır…
Ya üç buçuk atarsın,
Ya da dört dörtlük yaşarsın…■