Her dönem, her ülke ve her toplumda her eğitim ve kültür seviyesindeki çalışanlar ve çalıştıranlar açısından zorluklar, engellemeler ve yıldırmalar olmuştur. Ne yaparsam yapayım, hiçbir şey değişmiyor diyenlerle dünyayı ben mi kurtaracağım diyenlerin sayısı, ne yazık ki toplumumuzda oransal ve sayısal olarak her geçen gün artıyor.
Pek çok insan, baskılar nedeniyle sisteme uyarak hayatını idame yoluna gider ve doğru iş yapmak yerine normal çalışmaya döner. Ancak çok azı sahip olduğu etik ve insani değerlerin bilincinde olarak her koşulda yakınmadan ve yüksünmeden işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışır.
Gerçekte her insan bunu başarabilir ve azınlıkta kalmayı göze alarak katlanabilir mi? Yoksa havlu atıp çevre veya baskı gruplarının ona vermek istediği şekli mi alır? Hayat gerçekten de müdahalelerimizle değiştirilemez halde midir? Yoksa biz böyle düşündüğümüz ve parmağımızı kıpırdatmadığımız için çığırından çıkmaya mı başlamıştır?
Geçenlerde, başında “Devlet” ibaresi olan bir kurumun “yeni yıl” konserinin ne kadar pespaye ve laubali tavırlar ile sergilenmiş olduğunu görmek azap verici oldu. Profesyonel olarak hayatlarını bu alanda kazanan, çeşitli elemelerden geçerek o kuruma kabul edilmiş, eğitimli insanların yer aldığı sahnede yöneten ve sunucunun laubaliliği, yapılan işin niteliğini pek düşürdü. Böyle durumlarda hizmet alanlar ancak onlara haddini bildirebilirdi. Fakat bunun için dinleyicinin belli bir birikiminin olması gerekir; dinleyicinin seviye ve kalite anlayışını da yükseltecek olan “sanat” kurumlarıdır. Ne ilginç bir çelişki değil mi?
Beni bu mukayeseye iten de her zaman küçük detayları bile kılı kırk yararcasına kontrol eden ve pek çok şeyi kendi üstlendiği için tenkit ettiğim ama her zaman da işini en iyi şekilde yaptığı için takdir edip, saygı gösterdiğim dürüstlüğünden emin olduğum bir fark yaratan bir “şef”i tanımış olmamdır. Bir kez daha anladım ki kalite detaylarda gizlidir ve hizmet edilen, yani bu alanda “seyirci” saygı gösterilmesi gereken en önemli kişidir.
İster sanatkâr, ister acil serviste görev yapan hekim, araç veya asansörünüzün bakımını yapan görevli, isterse de bir kasap her kim yaptığı işin hakkını veriyor, nezaketle davranıyorsa takdir ve güveninizi kazanır ve her zaman fark edilir.
Bu, bana denizyıldızı hikâyesini hatırlattı.
Okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder: Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar; Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Yazar sorar: Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır: Onun için fark etti...
Bu cevap karşısında yazar şaşırmış ve verecek cevap bulamamıştır. Genç adamın yaptığının; evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni gözlemeyi değil, bir oyuncu olmayı ve fark yaratmayı seçmek olduğunu sonradan anlamış ve utanmıştır. Ertesi sabah kendinin de bir şey yapması gerektiğini bilerek sahile iner ve o gençle birlikte bütün sabahı okyanusa denizyıldızı atarak geçirir.
Çuvaldızı kendimize batırıp sorgularsak,
Gözlemci miyiz? Oyuncu muyuz? Koyun muyuz? ■
Gözlemci miyiz? Oyuncu muyuz? Koyun muyuz? ■