‘Akıllı Şehirler’; şehrin su, doğalgaz, güneş, rüzgâr, besin, para, elektrik, petrol, maden vb. ana kaynaklarını veri tabanında depolayan bunları yüklenen program dâhilinde, yıllık, on yıllık, yüz yıllık periyotlarla tasarruf eden, devreye sokan-devreden çıkartan bir ‘Ana Ortak Aklı’ bünyesinde barındıracak olan şehirlerdir. Burada; teknik imkanlar bir ‘ana veri tabanı, işlem adımları, proses altyapısı’’ olarak düşünülebilirse, bunlara bütün girdileri (input), çıktıları (output), nitelik ve niceliği (kalite ve kuantite) ve mantık adımlarını yükleyecek olarak bizleriz. Ve dolayısıyla; bizim Ulaştırmacılarımız, bizim Endüstricilerimiz, bizim Yazılımcılarımız, bizim Enerji Uzmanlarımız ve hatta bizim Sosyologlarımız, bizim Felsefecilerimiz, bizim Psikologlarımız, netice olarak ‘bizim Siyasilerimiz’ ve ‘bizim Halkımız’dır. Burada tam anlamıyla; perspektifimiz-mantığımız-mühendisliğimiz-‘insan odaklı’ yaklaşımımız esas olandır, ‘teknik imkânlar’ ise bütünüyle araçtır. Ve bu gerçekçi bir sentezin, gerçekçi bir okumanın ve gerçekçi bir ‘söz’ ün alt ürünü ve diğer tarafıyla ‘sonucu’ da olacaktır.
‘Akıllı Ulaştırma’nın Ülkemizdeki ilk uygulamalarını yakın bir geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Elektronik Denetim Sistemleri çalışmaları ile görmeye başladık. Sonrasında bu uygulamalar İstanbul’ un hemen hemen her noktasında başarıyla uygulanmaya başladı. Her ne kadar bu ve benzeri uygulamalar ilk etapta ‘Ceza’ eksenli ve dolayısıyla ‘yetki-sorumluluğu’ elinde bulunduran İdarelerin ‘mali’ kaygıları ve refleksleri olarak algılanabilse de, Ülkemizde ‘yasaklar’ın ‘ahlaki’ ve ‘fayda’ eksenli arka planı algılanamadığından (algılatılamadığından) ‘ortak yaşam’ ı kolaylaştırıcı bu tedbirlerin ancak ve ancak ‘cezai tedbirler’ ve ‘güçlü denetim mekanizmaları’ ile sağlanabileceği hususu da bir vakıadır. Zira buda aynı ‘özel araç’ kullanımının yaygınlığının ‘para-statü’ eksenli toplumsal algısının çarpık sonuçlarına paralel sonuçlara sahiptir. Yani ‘tüketim kültürü ve alışkanlıkları’nın yönlendirilmesi, daha doğrusu ‘yönetişimi’ ile alakalıdır. Ancak buradaki ince çizgi; ‘yönetme’ ve ‘yönetişim’ arasındaki algıdan geçecektir. Nasıl ki; Medyanın abartılı bir güce ulaştığı günümüzde; sistem her ne kadar ‘Demokrasi’ olarak işlese de, Medya Kanalı ile insanların bilinçaltına bir ‘doğru’yu empoze etmek mümkün olabiliyorsa, burada ‘İnsanların Ortak Faydası’nı gözetecek olan ‘tüketim kültürü, toplumsal bilinç, şehirlilik algısı’nın arkası ‘yönetişim’ ile doldurulabilir. Zira burada; Yönetici Kadrolar, STK’lar, Vakıflar, Üniversiteler, Halka ‘Medyayı Doğru Yönde Araçsallaştırarak’ çözüme giden örneklikleri ortaya koymalıdırlar. ‘Medyanın İşlevselliği’ ancak bu yönde anlam kazanabilecektir. Bu bağlamda ABD ve benzeri ‘İleri Teknoloji-Ekonomi’ toplumlarında ‘Demokrasi’ heyecanını kaybetmiş ve ‘Medya ve benzeri’ güçlerin argümanı haline evrilmeye başlayabilmektedir. Bu; buralarda ‘Demokrasi’nin olmadığı anlamına gelmemekle beraber, aslında Medya ve Görsel’ in tahakkümü altına girmiştir. Ama bu toplumlar- geneli itibariyle- ‘yasak’ algısını kendi ‘ahlakilik’ ölçütleri üzerinden okumayı içselleştirebilmiş toplumlardır. Kuzey ve Batı’nın Politik olarak ‘Galip’, Ekonomik-Teknolojik olarak ‘ileri’ toplumlarının bu durumu karşısında, Dünya’nın geri kalanında; genel ‘tüketim kültürü’ alışkanlıkları ‘takip, taklit, görsel ve statü’ üzerine yoğunlaşmıştır. Bu toplumların birçoğu aynı zamanda ‘Gayri Safi Milli Hasılası’ düşük ve ‘Yerinden Üretim’ in olmadığı toplumlardır. Bu toplumları genel seyri; yüzyıllık süreçte, ‘kapalı toplumlar-kapalı cemiyetler-grupsal tahakküm’ ve takibinde de ‘Dünyaya Açılış’ üzerine bir seyir izlemiş olup, bugün itibariyle ‘kara ve zarara’ ‘fırsatlara ve tehditlere’ açık olan bir ‘güçlü yön-zayıf yön’ değişkenleri havuzuna sahiptir. Buradaki üçüncü adım; bütün bu süreçleri ve karmaşayı toparlayıp bir görüş açısı kazandırabilecek olan bir ‘Perspektif İnşası’ olmalıdır. Zira Halkımız ve benzeri Halklar için ‘Yasaklar’ bizatihi ‘baskı, denetim ve hatırlatma’ unsurları olarak algılanabilmektedir. Bunda hem yönetimin ve hem de yönetilenlerin birçok yanlış algısı ve fiili rol almaktadır, almıştır. Esas olan ise tabir yerindeyse ‘hatalı tespiti’ ve ‘ilk nerede ne zaman kimin yanlışı ile başladı?’ sorusuna cevap aramak yerine bir yönetişim anlayışı içerisinde ‘Medya-Teknik-Ekonomi’nin imkânlarını doğru yönde kullanarak ‘olması gereken’ i bir örneklik olarak ortaya koymaktır. Burada ‘Medyanın Yönetişim’ i kavramını ve bununla beraber içeriği başlı başına tartışılacak olan bir ‘Akıllı Medya’ kavramını da ortaya atabiliriz.
Günümüzde ‘iletişim-bilişim teknolojileri’ gibi konularında ‘Ulaştırma’ ile beraber ya da bizatihi içerisinde değerlendirildiği bir süreci yaşıyoruz. Dolayısıyla bütün bu ifade ettiklerimizi de ‘entegrist’ bir bakış açısında toplamak mümkün olabilecektir. ‘Alternatif Enerji’ ‘Yenilenebilir Enerji’ gibi kavramları ‘Sürdürülebilirlik’ ile birleştirerek tamda burada ‘akıllı’ bir okuma yapmamız mümkün olabilecektir. Zira Ülkemiz bütünüyle en genel anlamda Kuzey ve Batı ülkelerine kıyasla Güneş Enerjisi ve Rüzgâr Enerjisi zengini bir ülkedir. Bu anlamda, bu enerjiler ölçeğinde İstanbul’umuz; Güney İllerimizden ve Ege İllerimizden daha fakir olabilir ancak bunun basit bir Coğrafi kabul metodu yoktur. Öyle ki; rüzgârların yıl içerisinde, esiş yönleri, iklim- bitki örtüsü, arazi yapısı, yerleşim, enlem-boylam ve benzeri birçok değişkeni vardır. Dolayısıyla ‘Akıllı Bir Tasarım’ dâhilinde lojistik altyapısı da güçlendirilmiş bir şeklide oluşturulacak olan tesisleşme süreciyle, bir bölgenin farklı yörelerinde yılın farklı zamanlarında edinilecek maksimum rüzgâr enerjisi etütleri dâhilinde, en üst düzeyde bir ‘Rüzgâr Enerjisi’ edinimi mümkün olabilecektir. Benzer bir yaklaşım ‘Güneş Enerjisi’ ve diğer alternatif enerji kaynakları içinde geçerli olabilecektir. Ve hatta bu kaynakların; edinildikleri Coğrafyada, en yakın yörelere direk kaynaktan-tasarruf alanına taşınımının yönlendirilmesi de söz konusu olabilecektir. Bütün bunlar Ulaştırmanın direk ilgi alanı içerisine girmektedir. Bu bağlamda da; ‘Ulaştırma-Planlama-Enerji’ ekseninin ‘Akıllı Şebekelendirilmesi’nin tam merkezindeki bir ‘entegrasyon’ u ifade etmektedir. Denetim Mekanizması güçlü kurulmuş, İdari Karmaşa’ dan uzak, yerinde müdahale imkânı sağlayan, Lojistik’ in imkânlarından en üst düzeyde faydalanan, Hizmet Parametreleri yüksek, Sürdürülebilirlik merkezli ve ‘insan odaklı’ yaklaşımlar tamamıyla bir ‘Akıllı Tasarım’ sürecinin organlarını meydana getirmektedir.
‘Akıllı Şehirler’ konusu hizmet parametreleri ile doğrudan bağlantılı olup Elektronik-Yazılım-Ulaştırma-Endüstri-Makina Mühendisleri’ni bir araya getirecek bir arka plana sahiptir. Bu anlamda Akademi-Piyasa Entegrasyonu, Teori-Uygulama Entegrasyonu ve benzeri birçok sosyolojik-felsefi-teknik entegrasyon anlamında içeriği doldurulabilecek bir geniş alanı ifade eder. Bu anlamda; caddelerden mahallere, ilçelerden yörelere geniş bir okuma ve yeniden yapılanma fırsatlarını barındırır. Aslında; Batı’nın ve son dönemlerde Uzak Asya’nın öncülüğünü yaptığı teknik gelişmelerin imkânlarının salt okunurluğunun bizim olan bir ‘perspektif’ ile birleştirilip gerçek bir yeniden yapılanma ihtimalini ortaya koyar.
Modern ve Post Modern Süreçler’in iyi okunması, geleneksel olarak son iki yüzyıldır farklı toplumsal kesimlerce sürekli olarak bir şekilde dile getirilmekte olan ‘Batı’nın iyi yönlerini alacağız, yanlış yönlerini almayacağız ve buradan bir sentez oluşturacağız’ söyleminin ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulmasını beraberinde getirecektir. Zira dâhil olalım ya da olmayalım, Batı’nın Felsefi-Sosyolojik Hikâyesini çok algılamalıyız. Bu; karşımızdaki muhatabımızı tanımamızı beraberinde getirecektir. Tarihi tecrübeye baktığımızda, hiçbir dönemde Hayat’ın tamamıyla Doğu-Batı, Kuzey-Güney olarak birbirinden tamamen kopuk bloklar halinde süregeldiği bir gerçekliğin olmadığını gösterir. Elbette ki özgünlükler mevcuttur, ama bir şekilde birbirini sürekli iten-çeken-etkileşen-aşan toplum-medeniyet ilişkilerinin olduğu bir vakıadır. Öyle ki; Batı’nın ortaya koyduğu ve bir şekilde olumlu-olumsuz argümanlarla gönüllü-gönülsüz bütün Coğrafyaları sürüklediği tecrübe; bir hikâyeye ve arka plana sahiptir. Bu hikâyede; Batı’nın toplumsal-teknik-kültürel ‘karanlık çağları’nda, Endülüs, Selçuklu ve benzeri Medeniyet Tecrübelerimizi çok iyi okuduğu bir gerçektir. Bu okumaların doğru ya da yanlışlığı ayrı olmakla beraber, bütün bunları takiben Batı’nın tarihin belli bir döneminde bu okumalardan çıkardıkları ile belirli bir aşama kaydettiği görülmektedir. Zira İslam Medeniyeti; farklı yüzyıllarda karşılaştığı Çin, Hind, Asya, Pers, Roma, Helen, Mısır Medeniyetlerinden yaptı okumalarla onlarla sadece askeri anlamda değil siyasi-kültürel-ekonomik-felsefi bir yüzleşme yaşamış ve onları aşarak, bir aşkınlık sürecinde kendi olgunluğunu ortaya koyarak Abbasi, Endülüs, Safevi, Selçuklu ve Osmanlı örneklerini sunmuştur. Hal böyle iken; diğer taraftan Batı’nın son yüzyıldaki teknik-ekonomik üstünlüğünün ağırlık merkezinin Uzak Asya ve Güney Asya’ya doğru tedrici olarak kaydığı bir zamanı yaşamaktayız. Batı’nın Felsefesi yeni bir krizle karşı karşıya olup, ‘çok kültürlülük’ esası önemli ölçüde yaralanmıştır. Burada; Batı’nın hangi dönemde hangi teknik gelişmeyi hangi gereksinim ve hangi dünya görüşü (mantık) ile realize ettiği önemli bir başlık ve sorular bütünü olmakla beraber, aynı zamanda bu yeni süreç ‘Teknik Gelişmeleri’ daha iyi okumamız, daha rafine olarak algılayıp değerlendirebilmemiz ve bunu kendi perspektifimizle ile bütünleştirip kendi akıl yatağımıza mal etmemiz için, son iki asırda hiç olmadığı kadar önemli fırsatları önümüze çıkartacak tarihi bir dönemeci ifade etmektedir.
Ülkemiz; Alternatif Enerji yönünden zengin ve bakir bir ülkedir. Günümüz itibariyle, kaynaklarımızdan maksimum düzeyde faydalanabilme noktasında değiliz, fakat 2023 Vizyonu çerçevesinde, bu kaynaklarımızın kullanımının maksimizasyonu yönünden bir ivmelenme sürecine girmemiz gerekmektedir. Ulaşımda nasıl ki çok modlu ve intermodal entegrasyonlu bir yapıya vurgu yapıyorsak, ‘Enerji’ başlığını da bundan bağımsız düşünemeyiz. Öyle ki; Enerji Kaynaklarının alabildiğine çeşitlendirmeli, bunlar arasındaki uyum ve verimi yükseltmeli, lojistiğin desteğini bu alana sunarak en uygun mevsim en uygun yöre ve en uygun şartlarda ‘en uygun enerji çeşidi’nin temini üzerine çalışmalar ortaya koymak durumundayız. Bunun; anladığımız anlamda basit temel bir açıklaması yoktur, zira sözgelimi bir alternatif enerji kaynağı; farklı iklim koşulları farklı yöreler farklı aylarda maksimum verimi verebilecek şekilde, ekonomik optimizasyon koşullarına göre ‘verimlendirilebilir’. Alternatif Enerji ve Yenilenebilir Enerji’nin Yük Taşımacılığından Yolcu Taşımacılığına, Demiryollarından Denizyollarına, Karayollarından Havayollarına ve İç Su Yollarına, Kent içi Ulaşımdan Kentler arası Ulaşıma, Toplu Taşıma’ dan Bireysel Ulaşıma, Trafik Denetim ve Yönetişimi’nden Güvenlik Konularına, Temel Hizmet Parametrelerinden Stratejik Planlamalara kadar çok geniş bir alanda ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ eksenli etkinlik ve verimlilik alanı söz konusudur. ‘Enerji’ başlığı başta Avrupa ve A.B.D. başta olmak üzere, son çeyrek yüzyıldır ciddi şekilde gündemdedir ve geniş bir çalışma alanını ihtiva eder. Bunun en esaslı sebebi ‘’Sürdürülebilir Kalkınma’ kaygılarıdır. Bugün Dünya’nın hangi aktörü olursa olsun ve Dünyaya bakış açısı ne olursa olsun, ‘Yüksek Derece Kapitalizm’ in bütünüyle etkinlik alanına girmiş her taraf; ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ başlığının hayatiliğinin farkına varmış ve bunun sosyal-ekonomik-teknik arka planlarının olduğunu bizzat toplumsal olarak tecrübe etmiş ya da etmektedir.
‘Akıllı Şehirler ve Akıllı Ulaştırma’ konusu; ‘Sürdürülebilir Kalkınma’dan ayrı düşünülemez. Dünya’ da ‘görselin ve gösteri toplumunun’ bütünüyle öne alındığı bu dönemde; bu konu gerçek bir ‘akıllanma’yı, kaynakların adil paylaşımını, hizmet parametrelerinin ‘insan odaklı’ olarak maksimizasyonunu, dengeli güç ve denetim dağılımını öngörmedikten sonra salt ‘görsel teknolojik-ekonomik büyüklük’ algısı ile ele alınırsa, çökük bir felsefe altyapısının üzerine inşayı ifade etmiş olacaktır ki; bütün bu yönleriyle ‘teknik altyapı, ekonomik altyapı’ gibi yetersizliklerden çok daha büyük bir zaaf alanını işaret edecektir.