Bizim toplumumuzda yetiştirilme koşulları itibariyle oluşturulan saygı için küçüklerin kendilerinden yaşça büyüklerin yanında konuşması çok hoş karşılanmaz. Bu mantığa göre söz almak için büyük olmalısınız. Gerçek büyüklük dediğiniz şey nedir? Büyüklük, rakam ve boyut yani nicelik demek değildir. Büyüklük ancak sahip olunan niteliklerin geliştirilmesi ve farkındalığın artmasıyla olur.
Büyüklüğü, hacmen ve boyutsal olarak algılayanlar karşılaştıkları sorunlar karşısında sayısal ya da hacimsel büyüklüğün işe yaramaz olduğunu çok net olarak görebilirler. Tıpkı ülkemizin günümüzde yaşadıkları gibi. Dünya arenasında büyük devlet olduğumuz iddiasına rağmen uluslararası sorunlarda sözümüzün çok kaile alınmaması bunun bir göstergesidir.
İşin gerçeği ne kadar büyük olursanız olun, derli toplu ve organize olmadıkça hiç kimseye sözünüzü dinletmeniz ve sözünüzü geçirmeniz mümkün olmuyor. Uluslararası ilişkilerde NATO ve Varşova Paktı gibi organizasyonlar büyük olmaktan öte güçleri birleştirmek ve bu güç birliğinin oluşturacağı sinerji dolayısıyla muhataplara kendini kabul ettirmek için kuruldular.
Bugün dünyada ve ülkemizde yaygın olan yönetim şekli, parçala-böl-yönet tekniği ile yapılmaktadır. Bölünme ve ayrışmanın getirdiği zafiyet ve zayıflık hâkim güçleri, olduğundan güçlü görmemizi, aynı şekilde kendi benliğimize kavuşmamıza da mani olmaktadır.
Otobüs satarken, kullandığım bir örneği sizlerle paylaşacağım. Masada bulunan bir kürdanlıktan, muhatabıma tek bir kürdan verip onu kırmasını istediğimde bunu çok kolaylıkla yapabilir. Ancak aynı kişiye, aynı anda alınan deste halindeki kürdanı verip kırmasını istediğinizde; bu defa hiç de kolay kıramadığını görünce “İşte siz, bu kürdansınız. Tek tek olunca sizi kırmak, işinizi bitirmek bizim için çok kolay. Ancak deste olduğunuzda, bir olduğunuzda aynı işi kolayca yapamayız!” derdim.
Yıllar önce yöresel bir firmanın başkanına, “düşünsenize, kendi istasyonunuzdan yakıt aldığınızı, kendi acentenizden sigortalarınızın yapıldığını, kendi bayiinizden lastik, akü gibi ihtiyaçlarınızı karşıladığınızı, kendi servisinizden hizmet aldığınızı ve bu hizmetler karşılığı piyasada ödediğiniz bedellerin bir şekilde kendi otobüsçünüze ortaklarınıza geri döndüğünü” demiştim. Başkan da bana “Çok haklısın, çok doğru söylüyorsun ama biz bunu yapamayız” demişti. Ancak yapılamamasının nedenini de bir türlü açıklayamamıştı. Küçük bir yörede 40-50 otobüsçü bunu beceremiyorsa ulusal anlamda bu birlik nasıl sağlanacak. Çok zor değil mi?
Aslında o kadar da zor değil. Beraber hareket etmenin en basit yöntemi menfaatlerin ortak olmasıdır. Bugün için hala neden yapılamıyor diye sorarsanız hala menfaatlerin ortak paydada olmadığıdır. Bugüne kadar otobüsçüye önder olan kişilerin gerçekten her anlamda bu misyonu maksada uygun olarak yaptığını söylemek mümkün müdür? Acaba bazı futbol kulüp başkanları gibi aldıkları ile verdiklerinin üzerinde midir?
Dayanışmanın olmadığı her yerde sömürü vardır. Dünya tarihine bakın yüz yıl kadar önce Hollanda gibi, Belçika gibi, Portekiz gibi neredeyse şehir devleti sayılacak büyüklükteki ülkelerin kendilerinden misliyle büyük yüzölçümüne ve kendilerinden misliyle büyük nüfustaki ülkeleri sömürge yapmaları nasıl mümkün olabilirdi?
Demek ki büyük olmak hacmen olmuyormuş. Büyük olmak, nitelik olarak bilinçlenmekle mümkündür. Bilinçlendiğiniz ve dayanışma sağlandığı sürece başarı sağlanabilir.
Yoksa yüzyıl önceki Afrika’daki Kunta Kinte’ler gibi yaşamaya devam…
Ramazan Bayramı, nitelikle niceliğin buluştuğu, birbirini tamamladığı, yücelttiği bir sürecin ilk adımı olsun.
Bayram tadında bir bayram yaşamanız dileğiyle…