Bu kapsamda risk ihmali ve karar alma prosesinde hesap verilebilirlik yetersizliğinin nedenleri tanımlanmaktadır. Sistematik olarak maliyetlerin hesapların altında çıkması ve faydaların hesapların üstünde çıkması durumu Dünya Bankası tarafından iyimser bir değerlendirme olarak görülmektedir. Geliştirilmiş değerlendirme proseslerinde yapılan önerilerin çoğu bu söz konusu durumdan kaçınmak üzeredir. Deliller proje sahiplerince planlama prosesine daha fazla hâkim olunduğunu göstermekte olup mevcut durumun geliştirilmesinde daha fazla şeffaflık ihtiyaç duyulan bir anahtar unsur olmaktadır.
Bu tarz çalışmalar birçok durumda hükümetin rolü ile ilgili önemli soruları ortadan kaldırmakta, hükümetin kamusal ilgi ile ilgili koruyucu benzeri rolü ise proje sahibi rolünün yanında ikincil kalmaktadır. Bu noktadaki doğru dengeleme ise ulaştırma bakanlığının görevinin yeniden ciddi bir şekilde tanımlanmasını gerektirmekte olup mevcut durumdaki görev çerçevesi de halen zaman zaman savunulmaktadır. Ulaştırma bakanlığı ulaştırmayı sosyal ve ekonomik etkileri bağlamında daha kapsamlı ele almalı, stratejik seçenekleri sınamalı ve ulaştırma politikası konuları ile daha aktif olarak ilgilenmelidir. Fakat mevcut durumdaki gerçek ile bu ideal arasında halen mesafe bulunmaktadır.
Bu tarz çalışmalar kapsamında ulaştırma altyapı yatırımları ve planlaması ile ilgili çeşitli konular tanımlanmış olup araştırma ve politikalar koordinasyon ile temin edilebilir ve edilmelidir. Söz konusu kapsam aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
İlk olarak politika ve araştırma iyi veri gerektirmektedir. Geniş bilgi erişilebilirliği çeşitli analizlere izin vermektedir fakat yeterli değildir ve sistematik olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Proje verileri sıklıkla toplanmamakta ve birçok zaman elverişli olmamaktadır, projelerin ve politikaların durum izlemelerinin sistematik olarak ortaya konup güçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
İkinci olarak mevcut veri, yatırımların çeşitli küresel analizlerine izin vermelidir. Hatta bu düzeyde bile, uygun yatırım düzeyi ve türel dağılım ile ilgili önemli sorular da artmaktadır. Bunların cevaplanması daha derinlikli analizleri gerektirmekte ve potansiyel olarak zengin bir araştırma konusuna işaret etmektedir.
Üçüncü olarak ise ulusal yatırım planlama yöntemleri bir dizi hatayı içermektedir. En ciddi olanı şeffaflığın yetersiz olması olup değerlendirme yöntemlerinden farklı bir gerçeklik ortaya koymamaktadır.
Dördüncü olarak uluslararası planlama artan bir öneme sahiptir fakat riskler ulusal planlamanın bütün hatalarını içermektedir ve hatta ilave yenilerini de eklemektedir. Uluslararası altyapı planlaması ile ilgili alanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Daha iyi analizlere ve uluslararası planlamanın nerede uygulanabileceği ile nasıl daha etkin bir şekilde çalışacağının anlaşılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Beşinci olarak ise proje değerlendirme konusu halen tutarsızlıklar ve zayıf yönler içermektedir. Stratejik değerlendirme henüz emekleme evresindedir. Planlama değerlendirmesi birçok zaman yanlıdır ve durum analizi ise nadiren yer almaktadır.
Altıncı olarak planlama prosesi ve karar alma, araştırma için bizatihi uygun konulardır ve karmaşıklık artışı ile söz konusu proseslerin uzunluğunca verilmektedir, toplum için büyük bir değer de ortaya koyabilir.
Ulaştırma, tarih boyunca medeniyetlerin kuruluşunda belirli bir unsur olarak yerini almış, zannedilenin aksine modern zamanlar öncesinden de insan toplulukları geniş bir coğrafya sathında büyük ölçüde hareketlilik halinde bulunmuşlardır. Şehirlerin kurulumunda ve gelişiminde, suyolları ve ulaşım güzergâhlarına yakınlık belirleyici olmuştur. Ulaştırma ihtiyaçları gerek ticari gerek sosyal gerek kültürel gerek askeri ve gerekse de siyasi parametrelerin sebebi ya da sonucu olmuştur. Söz gelimi Roma Yolları, ilk olarak askeri ve sonrasında da ticari gereksinim paralelinde işlev görmüştür. Yine benzer şekilde tarihi İpekyolu, Çin, Türkistan, Hint Alt Kıtası, İran, Mezopotamya ve Anadolu’yu kapsayan geniş bir coğrafyada ticari malların taşınımı ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmıştır. Modern dönemlerin tetikleyici gücü, Coğrafi Keşifler olup, ulaşım ihtiyacı-teknik gelişmeler-ulaştırma yatırımları-artan talep sıralı bir döngü olarak devam edegelmiştir. Yüklerin taşınım güzergâhı, ülkelerin ekonomik gelişmelerin belirleyici olurken, ulaşımda kavşak bir konuma erişen ülkelerin stratejik konumu güçlenmiştir. Osmanlı’nın duraklama dönemlerinde, İran’ın batısı, Basra, Hint Alt Kıtası, Mısır (Süveyş Kanalı) gibi bölgeler, ticaret yolları üzerinde olması nedeniyle egemenlik mücadelelerine sahne olmuştur. Bu çerçevede; Osmanlı döneminde gerçekleştirilen demiryolu yatırımlarının iki ana aksını, Anadolu-Bağdat-Basra ve Hicaz demiryolu projeleri teşkil etmiştir. Hicaz demiryolu; Anadolu, Bilad-ı Şam (Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin) Müslümanlarının hac ziyareti için inşa edilmiş olup, Anadolu-Bağdat-Basra demiryolu ise Basra’ya gelen malın taşınımı için inşa edilmiştir. Yine benzer şekilde; coğrafi keşifler, denizyolunda yaşanan teknik gelişmeler paralelinde gerçekleşmiş, Endüstri Devrimi’nde Buharlının icadı önemli bir rol oynamıştır.
Osmanlı döneminde Anadolu, Rumeli (Bulgaristan-Romanya), Bilad-ı Şam (Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin), Musul-Bağdat-Basra (Irak) ve Hicaz’a (Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri) yayılan demiryolu hatlarının iki ana aksını, Hicaz demiryolu (İstanbul-Medine) ve İstanbul-Bağdat-Basra demiryolu hatları oluşturmuş olup her iki hat da Anadolu’yu kuzey-güney ekseninde geçmektedir. Bu hatlardan Hicaz demiryolu; hac vazifesi için yapılmış olup Bağdat-Basra demiryolu hattı ise ticari ve siyasi nedenlerle yapılmıştır. Günümüzde; Hicaz demiryolunun modernizasyonu ile İstanbul’dan Medine’ye YHD hattı gündemde olup bu hat için politik, ekonomik, sosyal imkânlar çerçevesinde mevcutta hem tarihi Hicaz demiryolu ve hem de İstanbul-Bağdat-Basra demiryolu hattı alternatif altlık oluşturabilir.
Ekonomik kalkınma sürecinde olan ülkemiz bu çerçevede planlı büyüme hedefleri ortaya koymaktadır. Ekonomik büyüme; işler ve sorunlarını çözmüş bir ulaştırma sistemiyle hayata geçirilebilecek bir süreci ifade etmektedir. Problemlerini en aza indirmiş ve verimli bir ulaştırma sistemi; dengeli türel dağılım ve türler arası entegrasyonun sağlanması ile gerçekleştirilebilmektedir. Ülkemizde ulaştırma sisteminde türel dağılımda karayollarının hem yolcu ve hem de yükte halen yüzde 90’ların üzerinde bir paya sahip olması ve yollardaki geometrik standartların otoyol standartlarının altında olması, karayolu trafik güvenliği açısından önemli sorunlara neden olmaktadır.
Hepinize sağlıklı huzurlu mutlu ve başarılı günler dilerim.