Son olarak politik tasarım aynı zamanda yerel ekonomik kalkınmada ulaştırma altyapı yatırımlarının potansiyel etkisine tesir eden ve güçlendiren hayati bir role sahip olmaktadır. Daha önce ulaştırma altyapı yatırımlarında takip edilen ekonomik kalkınmanın içeriği ele alınmış olup esas olan üç koşullar dizisinin birbirini tamamlaması gerekliliğidir. Bununla beraber bu ifade, altyapı yatırımlarının ekonomik kalkınma çıktılarının etkilenmesinde eşit düzeyde önemli olan bütün bu söz konusu dizilere bir tesir aksettirmektedir. Gerçek, politika ve politik karar alma güncel olarak yatırım türü ve ekonomik koşullar olarak adlandırılan diğer iki koşullar dizisine etkidiğinden (doğrudan ve dolaylı) daha karmaşık bir yapıyı ortaya koyabilir.
Politik karar alma, ulaştırma altyapı yatırımlarından elde edilen ekonomik kalkınma faydasının gerçekleştirilmesinde hayati bir faktördür. Ekonomik koşullar önemli olmasına karşın aynı zamanda politik bağlamlarına göre de tamamlanmaktadırlar. Demokrasilerde, anapara yatırımlarından etkilenen maksimum ekonomik kalkınma kazanımları için etkinliklerin ve tasarım bütünleyicisi politikaların koordinasyonunda hükümetlerin yetkinlikleri birçok kısıta rağmen önemli fırsatlar barındırıyor gibi görünmektedir. Bununla beraber belki de bir paradoks olarak sadece demokratik toplumlarda ekonomik kalkınma maksimum potansiyeline erişebilmektedir.
Günümüzde; karşılaştığımız en önemli sorun alanlarından biri ‘dengesiz oranlarda şehre göç’ bu göçün ‘şehirlilik’ olgusuna kazandırılmasında aynı oranda başarının yakalanamaması, ‘köylerimizin ve köylülerimizin tabi faaliyet alanlarında var olmasının önünü açıcı yatırımların eksikliği ve yer yer tam aksine yatırımların gerçekleştirilmesi’ gibi sıralanabilir. Bu anlamda; göç parametrelerine bakarak bulunulan bilimsel öngörüler ‘İstanbul’ başta olmak üzere büyükşehirlere dengesiz göçün devam edeceği yönündedir. Söz gelimi; resmi olarak 15 milyon dolaylarında bir nüfusa sahip olan İstanbul’umuza -içeriği tartışılır olmakla beraber- devasa yatırımlar yapılmaya devam ede gelmektedir. Bununla beraber; yakın on yıllık süreçte, ‘büyükşehirlere göç’ olgusunun aynı ivme ile devam edeceği de görülmektedir. Hal böyle iken; ‘şehir’ ‘şehirlilik’ vb. kavramları yeniden ele alarak, bunun paralelinde izlenecek politikalarla ‘göçün yönetilmesi’ ele alınmalıdır. Dolayısıyla; Bursa-İzmit-Ankara-İzmir-Mersin-Gaziantep-Konya-Kayseri-Antalya-Diyarbakır gibi şehirlerimize yapılacak ilgi çekici ve insan odaklı yatırımlarla, İstanbul ve mücavir alanına olacak göç absorbe edilmelidir. Bu bir ilk adım olarak ‘2023 Vizyonu’ dahilinde ele alınabilir. Bunun takibinde ise; 2’nci bir adım olarak, bahsini ettiğimiz diğer büyükşehirlere göçü dengeli rakamlara çekecek olan bir ‘ikinci yatırım ve politik hamleler’ bütünlüğü yeniden geliştirilebilir. 3’üncü ve bir diğer aciliyetli adım ise; şimdiden arka planı oluşturulmaya başlanması gereken ‘köy-köylülük-köylülerin köylerinde istihdamı’ gibi bir başlıklar bütünüdür.
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde; bu konuda yapılamaya çalışılanlarda dahil (hatta Osmanlı’daki toprak sistemine dair okumalarla), sonrasında kimi hükümetler döneminde ‘Köy Enstitüleri’ vs. gibi ortaya konan politikaları bütün doğru ve yanlışlarıyla ele alarak, bu konuda ciddi çalışmalar ortaya konulmalıdır. Tabii, 3’üncü adım; bölge ve yörelere göre kısmen değişmekle birlikte ‘ekonomik-sosyal-kültürel-ve hata güvenlik’ vs. bağlamında birebir birçok değişkenin üzerinde oturmaktadır. Yapılacak yatırımlar hangi boyutta olursa olsun; sosyal hayat-kültür-iklim-alışkanlıklar gibi birçok tabanı gözeterek ve algılayarak gerçekleştirilmelidir. Ortaya koyacağımız şey; küresel kültür ile bir sentez olacaksa bile; dünyaya buradan bizlere ait bir şeyler söyleme kabiliyetini gözetmelidir. Bu anlamda; Latin Amerika’dan İç Asya’ya, Akdeniz’den Mezopotamya’ya, Kuzey Afrika’dan Uzak Asya’ya bütün tecrübeler derinlemesine ele alınmalıdır.
Bütün bu yatırımlar sadece bulunduğu ile değil; aynı anda aynı yöredeki birkaç şehre ve hatta farklı yöreler arası(yerine göre uluslararası) ortak fayda üretebilecek projelerdir. Söz gelimi; Van Gölü’ndeki ‘deniz ulaşımı’ yatırımları; göle kıyısı olan 5 kenti aynı anda etkilerken, yörede Van-Bitlis-Hakkari ve Muş’a kadar bir katkı alanı oluşturabilecektir. Van yöresinde düşünülen YHD yatırımları için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Bugün itibariyle Mersin Taşucu’ndan KKTC’ye günübirlik deniz yolculuğu imkanları mevcuttur. Bunlar; siyasi istikrarsızlıkların giderildiği dönemlerde; Suriye’nin Lazkiye, Lübnan’ın Beyrut şehirleri ile Mersin-Antalya-İskenderun şehirlerimizin birçok noktasından Kıbrıs’ın birçok noktasına gerçekleştirilebilir duruma gelebilecektir. Bunu; ‘boru hatları ve suyolları’ olarak düşünürsek daha güneyde Filistin, Ürdün, İsrail, Mısır’a kadar daha geniş bir alanı ihtiva edebilir. Aynı yaklaşımlar Karadeniz ülkeleri anlamında ve Ege’de de düşünülebilir. Ege’de birçok noktada (Adalar dahil) ülkemiz ve Yunanistan arasında birçok şehirle deniz ulaşımı ve YHD başta olmak üzere) günübirlik yolculuk imkanları mevcuttur. Dolayısıyla bütün bu yaklaşımlar, güçlü bir perspektifle desteklendiği takdirde; ‘şehir-şehirleşme-şehirlilik’ olgusunu sağlıklı temellerde işler hale getirebilecektir.
Hepinize sağlıklı huzurlu mutlu ve başarılı günler dilerim.