Ortamda, gereğinden uzun konuşan ve yazan insanların çoğunluğu, ne diyeceklerini tam olarak kendileri de bilmezler. Bu yüzden konuyla ilgili ne var ne yok hepsini anlatmak zorunda hissedip, lafı uzatarak, sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünürler.
Etkili bir iletişim için, konunun özünü aktaracak, kısa ama anlamlı hikâyeler ile gerektiğinde görsel temalar kullanarak, monologları diyaloglara dönüştürmek önemlidir. En son söyleyeceğini en başta söylemek, aslında en kısa ve her hâlükârda en doğrusudur. Önce ana fikri söyleyip sonra ayrıntıları anlatmak etkili iletişim şeklidir.
Uzun yazılar ve konuşmalar, insanların dikkatini dağıtır. İnsanlar, takip etmekte, anlamakta zorlandıklarında, dinler gibi yapıp başka şeyler düşünmeye başlarlar. Bu nedenle, her konuşmacının, insanların dikkatini çekmek ve bu dikkat dağılmadan ana mesajı iletmek gibi bir zorunluluğu vardır.
Bu konuda en çok zorlanan kişilerden biri de benim. Gazetede verilen alanda sınırlı sayıdaki harf ile anlatım yapmam pek de kolay olmadı. Gerçekten iyi bir anlatım için altyapı ve ön çalışmanın gerekliliğini pek çok kez yaşadım.
Veciz sözlerdeki ve bazı büyük şairlerin kısacık sözcüklerle kocaman mesajları nasıl verebildikleri üzerine epeyce kafa yordum. Anladığım, bu iş gerçekten bir meziyetmiş. Elbette bir Mevlana, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Yahya Kemal veya Nazım Hikmet olmak mümkün değil. Ama az gayretle, safralardan ve abartıdan arındırılmış iletişim sağlamak olasıdır.
TED konferanslarının en önemli özelliği, sunumların 18 dakikayla sınırlı olmasıdır. İnsanların düşüncelerini, hayatlarını ve sonucunda dünyayı değiştirecek fikirleri ifade edildiği bu platformda, binlerce değerli insan, düşüncelerini 18 dakikada ifade etmeyi başarmıştır. TED, hangi alanda olursa olsun, her fikrin 18 dakikada anlatılabileceğini bütün dünyaya kanıtladı.
Aynı şekilde Twitter’da, insanlar 140 karakter kullanarak istediği mesajı verebiliyor. Ne anlatacağını bilen ve bunu kısa yazabilenler, kendilerini çok iyi ifade edebiliyorlar.
Kısa ve öz olmak, uzun anlatmaktan daha fazla emek ister. Mark Twain’in yazdığı bir mektubun sonunda, “Kusura bakmayın kısa yazacak kadar vaktim yoktu, uzun yazmak zorunda kaldım.” demesi bundandır.
Hayatın her alanında insanlar, konuları yalın bir şekilde ifade etmeyi, iş toplantılarından; özel sohbetlere kadar, her ortamda, yalın ama derin olmayı alışkanlık haline getirebilmelidir.
İnsanın kendisini dinletmesi ve etkili olması için,
Konusunu çok iyi bilecek kadar çalışması, konudaki önemli noktalar ile gereksiz ayrıntıları birbirinden ayırması, hangi ortamda konuştuğunu veya yazdığını; kendisinden bekleneni bilmesi, hitap ettiği insanları anlaması, empati kurması, kendini gereğinden fazla önemsememesi gerekir.
“İnsan konuşacağı şeyden kırk kat fazlasını bilmiyorsa konuşmamalıdır.” Dale CARNEGIE. ■