Geçen sayımızda, farklı firmalarda çalışmış, rekabet içinde olmuş ve fakat iz bırakan iki değerli konuk Fatih TAMAY ve Basri AKGÜL ile yapılan söyleşiyi keyifle okudum, benzer düşünceler içinde olmaktan da mutlu oldum.
Dünyadaki her şey gibi çalışma hayatı da bir gün sona eriyor. Söyleşi bana, Atatürk’ün “Ölüm, insanın değişmez kaderdir. Marifet unutulmamak olmalı.“ sözünü hatırlattı. Konukların ifadeleri özlü sözler niteliğindeydi. İlham ve alıntılar ile bu yazıyı hazırladım.
“Akıllı yöneticilerin, her zaman ekibinde kendinden daha zeki, daha akıllı insanları çalıştırmaları gerekir. Böyle bir ekibin varlığı iyi bir lideri hiçbir zaman rahatsız etmemeli. Fakat çok şirket yöneticisi, yanlış ama patron gibi davranıyor.”
“Akıllı bir yöneticinin, akıllı personelle çalışması (Şeyhi, müritleri uçurur) sözü gibidir. Böyle düşünüldüğünde, sıkı çalışma ve vizyoner bakışa sahibi kişilerden oluşan bir ekipte, işler sorunsuz ve gelişerek gider.
Sonuç olarak lider de ileri gider. Bir yöneticinin her işi kendisinin yapması hem akıllıca hem de mümkün değildir. Profesyonel yöneticilerin, doğru insanlardan oluşan bir takım çalışmasına gereksinimi vardır.”
Konuklarca, ‘Bizim elimizin ucuyla yaptığımız işlerin nasıl zor yapıldığını, dışardaki insanların işe nasıl amatör yaklaştıklarını göreceksin’ sözü çok anlamlıydı. Maalesef günümüzde her alanda ucuza kaçmak için tecrübenin göz ardı edilmekte olduğunu görmekteyiz.
Sohbette, sektördeki şirketlerin neredeyse tamamının patron firması olduğuna dikkat çekilmiş. “Şirketin kurucusu bazen dede, baba veya büyük abi, amca oluyor. Şirketler, zamanla kurumsallaşıp sürdürülebilir büyümeyi sağlamalı. Herkesin kurucu kadar zeki veya şanslı olması beklenemez, şans da zekâ da genetik değildir. Bu yüzden kurumsallık zorunluluktur. Patron şirketlerindeki en büyük problem, veriye bakmaksızın kişinin karar almasıdır.”
Her iki yönetici de birbirleri hakkında çok dişli ve iyi bir rakip olduklarını belirtip, belden aşağı vurmadan, zorlu bir rekabet içinde olduklarını ifade etmişler. Kendi markalarının başarısı için yoğun rekabet içerisinde ama asla kavga ve düşmanlık etmeksizin mücadele ettiklerini; rakibi geçmenin, ancak ondan daha hızlı koşmakla mümkün olabileceğini; çelme takarak, düşürerek olmaması gerektiğini belirtmişler.
Fatih Bey’e çalışma hayatının başlangıcında söylenen “Bizim sizin gibi, gençlere bir şey öğretecek, bize de farklı bir düzen getirecek, zeki arkadaşlara ihtiyacımız var” sözü tıpkı, Apple kurucusu Steve Jobs’un “Ben iyi insanlarla çalışmayı isterim, eleman alırken, öyle bir insan seçmeliyiz ki, biz ona değil, o bize bir şey öğretsin.” sözü ile eşdeğerdir.
Her iki konuğunda hemfikir olduğu diğer bir konu da otobüs müşterisinin, Türkiye’deki en zor müşteri olduğu, tamamına yakınının patron seviyesinde, bireysel, güçlü ve servet sahibi insanlardan oluştuğu, bu yüzden araç satmanın çok zor ama bir o kadar da zevkli olduğudur.
“Araç boyu -bence fiyatı da- küçüldükçe, müşteri davranışları kolaylaşıyor. Otobüs müşterisi en zorudur, sonrasında kamyon, midibüs müşterisi kısmen; sonrasında minibüs müşterisi gelir. Otomobil ise en kolayıdır. Kamyon ile minibüs müşterisi eşdeğerdir. Otobüs müşterisinin, hep yoğun, aşırı ve ince ve yeni talepleri olur.”
Son iki yılda müşterilerin araç almak için kuyruğa girdiğine dikkat çeken Basri AKGÜL, “Araç satışı piyasanın gelişimine bağlıdır. Rekabetin yoğun olduğu dönemde araç satmak çok zordur. Biz, pazarın inişini de çıkışını da yaşadık. Son dönemde talep patladı, sıra oluştu, böyle dönemlerde, satıcılık değil, ancak dağıtıcılık yapılır…
Sektörel bir yayın olan gazetemizde, genel olarak sektörü ilgilendiren konular işleniyor olmasına rağmen, iş hayatının temel ögesi insandır ve insan sadece maddesel bir yapıdan ibaret değildir. Temas ettiğiniz her seviyedeki insana zaman içinde yalın ve içten yaklaştığınızda içini daha kolaylıkla görebilirsiniz Onların bir anne be babadan dünyaya geldiklerini ve duygularının olduğunu yakaladığınızda her şey daha güzel oluyor. Yaşadığımdan biliyorum ki, her birimiz için ana veya babanın dünyadan göçmesi derin izler bırakıyor.
Geçtiğimiz günlerde sevdiğim bir insan daha annesinin kaybetti.
Osman Nuri AKSOY ve aile efradına baş sağlığı ve sabırlar, Merhumeye Allahtan rahmet ve mekanının da cennet olmasını diliyorum.
Unutulmamalıdır ki ölüm, her birimiz için kaçınılmaz bir sondur. Sonrasında ise hatırlanacak tek şey ise ancak yaptıklarımız olacaktır. O gün gelmeden umarım dünyada barış içerisinde, insanca yaşamayı becerebilir; ardımızdan lanet değil de rahmet okutabiliriz.
“Ölümlü varlıklara ait tüm zevkler ölümlüdür” MONTESQUIEU ■