Bu yıl havalar bir türlü istenilen gibi değil… Şöyle bir içimize işlemedi sıcak. Ama eli kulağında, yakındır… yakınmaya başlarız :) Serinlemenin en güzel yöntemi, bir gölge bulup kitap okumak, bana göre. Sahi, siz de deneyin, göreceksiniz yararını.
Bir aile düşünün -ki hepimizin ailesi üç aşağı beş yukarı benzer birbirine- bir araya gelmemek için türlü numaralar geliştiriyor. Eli iş tutan, kendi yolunu çiziyor. Bazen iş gereği başka bir kentte yaşıyor artık… Evlenip çoluk çocuğa karışıyor. Başta belki daha sık olan görüşme fırsatları giderek seyrekleşiyor, telefonla bile konuşulmuyor… Yine de bir küçük hareket, bir lokma yemek, bir gülücükle anne babanızı, kardeşinizi, çocukluk arkadaşınızı anarsınız. Seyrek de olsa gözyaşı eşlik eder bu anımsamalara, ama ağırlıkla bir yumru gelir boğazınıza, yutkunamazsınız. Gidip görmek mümkün değildir o an, aynı şekilde yazamazsınız da -artık kimse mektup yazmıyor, çok yazık- telefon bile edemezsiniz. Aradan zaman geçer, köprülerin altından çok sular akar, çok şey değişir, haberiniz bile olmaz. Yine yeniden o anlık anımsamaya dek.
Bıraktığınız yerde
Albümlere hapsedilmiş fotoğraflar; yeni tür, dijital makinelerle çekilmiş ve bilgisayarda saklanan görüntüler de aynı duyguları yaşatır. Kuşkusuz kimse fotoğraftaki gibi değildir, kuşkusuz en az sizin kadar değişmişlerdir onlar da… O fotoğrafın yansıttığı anın anıları bile anımsanmayacak kadar uzaktır; yine de o coşku, o heyecan, o sevinç yayılır içinizden bütün bedeninize.
Hep iyi şeyler gelmez ya akla, kimi zaman istenmeyen şeyler de çıkıverir bilinçaltının o bilinmeyen kuyusundan; gerginlikler, kızgınlıklar… sevinçler, mutluluklar… heyecanlar, özellikle de aşk. Yine de aynı değildir hiçbir zaman. Aynı olmasını istersiniz… isteğinizle kalmak zorundasınız, üzgünüm.
Ya önyargılar…
İstek dediğimiz, bir yerde önyargı değil midir? Geniş anlamıyla önyargının ilk adımı, başlangıcı sayılabilir. Ya yanlış anlamalar… Birileri ya sizi ya da siz birilerini yanlış anlamış, için için üzülmüş ama bir türlü -bırakın düzeltmeyi- dile bile getirememişsinizdir. “Keşke”ler tam da bu noktada çıkar ortaya. Bulunduğunuz ortam, yetişme koşulları, kültürünüz, düşüncelerinizin gelişkinliği (yeniliğe açık oluşunuz) belirleyici olur.
Ronnie ile Chelsea
Chrisse Manby, Penelope Alice Susan Hazel’e ithaf ettiği “Bir Tuhaf Aile Tatili”nde tam da böyle bir aileyi anlatıyor. Hit Kitap’tan çıkan kitap, tatilde sizi sizinle bırakmayıp romanın kahramanları Ronnie ile Chelsea’nin aileleriyle çıktıkları tatille kıyaslatacak. Merak birinci düzeyde, acaba ne olacak? Ben olsam… Sen/siz olsan/ız… Bir farkla, tümünü sayfalar arasında kendiniz canlandıracaksınız. Filmi çekilmiş olabilir mi bu romanın? Sizin kendinizce ete kemiğe büründürdüğünüz kahramanlar çok daha güçlü ve çok daha yaşayan tipler… inanın.
Bütün bir aileyi toplayan tatil sürecinde iki kardeşin yaşadıklarını, yine iki kardeşin gözüyle okuyoruz. Tatil aşkları yaşıyorlar, kıskançlıkları doruğa çıkıyor. Çocukları ki artık genç kızlardır, çok daha kolay arkadaşlık kurarken büyükler (teyze) öfke patlaması yaşıyor. Yaşamda sadece aşk mı var? Yemekte de yaşanıyor aynı çekişme, akşam sahil boyu gezintilerinde de… Yazarın yazma serüvenine de tanık olacaksınız… Nasıl sıkıntı duyduğunu, kolay ve duru bir anlatım için nasıl çaba harcadığını da okuyacaksınız.
Tuhaf bile olsa romanda anlatılan sizin de aile tatilinizdir. Denemesi bedava.
“Bir Tuhaf Aile Tatili”, Chrisse Manby, roman, Hit Kitap, Ocak 2015, 349 s.