İnsanlar beklentileri çerçevesinde kendi dünyalarına dalarlar… İşte o an ne bir yasa, ne bir kural, gelenek, anane ya da ahlak bağlamaz onları. Ahlak dediğimiz de, toplumsal kurallardan biri değil mi?
Kimseye hesap vermek zorunda değildir insan düş kurduğu için… düşünde coşkular, heyecanlar yaşadığı, için. Özlemleriyle boğuştuğu için…
Rüyalardan farklılığı tam da bu noktada belirir düşlerin; rüyayı yönlendirmek, dilediğiniz tarafa çekmek zordur, bazen mümkün bile değildir. Oysa düşünüzü istediğinizce işleyebilir, dilediğiniz noktaya çekebilirsiniz
Her şey geçer aklınızdan, her geçen şeyi yapmayı düşünmezsiniz ama. Zaten gerçekleşme aşamasında günün koşullarından tutun da ekonomik durumunuza, işinize, evinize, zemininize, zamanınıza ve mekânınıza uymadığını görürsünüz. Sonra da fıkradaki gibi: ‘Valla densizlikten değil hâkim amca, yersizlikten!’
Adı konmamış kurallar…
Hiç mi gerçekleşmez insanların akıllarından geçirdikleri? Mutlu olmazlar mı onları yaşasalar? Bu soruya yanıt vermek zor. Birincisi; muhakkak bir kulp bulurlar, düşlerinde canlandırdıkları gibi olmadığı için. İkincisi; şöyle mi olsa, böyle mi yapsam tedirginliği o ana yansır ve ne tadı kalır ne tuzu… Hatta kendi arzu, talep, istek, özlem, coşku, heyecan -artık her ne diyorsanız adına- olup olmadığını bile kestiremezsiniz. İşte o adı konmamış mutluluğunuzu adı konmuş kurallar engeller. Kurallar zaten engellemek için vardır. Belki de sadece onun için düştürler ve hep öyle kalırlar.
Bir kez düş kurmuş ve adrenaliniz (bu sözcük moda oldu, hep duyuyorum… nerede, nasıl kullanılacağını bilemediğimden de hiç denemedim, ama burada uydu galiba) yükselmişse kendinizi kurtaramazsınız kaptırdığınız o coşkudan. Hep yeni bir şeyler eklersiniz ardı arkasına. Bazıları bir öncekini yüceltirken bazıları ters teper; ama olsun. Ziyanı yok! Siz de o yönde geliştirirsiniz… Kim ne diyebilir ki! Keyif sizin, düş sizin.
Düşlemeyi düşlemek yeter mi?
Düşlerinizin gerçekleşmesini düşlersiniz bir yandan. Haklısınızdır. O güzellikleri sadece düşlerde yaşamak yetmez size; hem bugüne kadar kime yetti ki! İkinci bir düş için fırsat çıkmıştır işte karşınıza: Nasıl yapsam da olsa, ne desem de gerçekleşse… Sadece filmlerde olur o sihirli sözcüklerin yardımı. Yani, size sizden başka kimsenin yardımı dokunamaz; unutmadan eklemekte yarar var; bir de düşünde yaşattıklarınızın… Düşünüzde yaşayanlar zaten ellerinden geldiğince yardımcı olurlar (hayatın içerisindelerse eğer, kuşkusuz engelleyen de onlardır). Çünkü onların düşleri sizinkiyle çakışmamaktadır ve asla da çakışmayacaktır. Bakmayın onca tumturaklı lafa. Düşünüzde sizinle olup da gerçekte karşınızda olanları ikna turları düşü kurarsınız yüksünmeden.
Zor bir süreçten geçiyoruz…
Birbirinden kopmayan bir zincirin halkalarıdır insan ve yeryüzü. Birinin yanlışı diğerini de sürükler zorluklara. Birini düzelttiğinizde diğeri kendiliğinden yoluna girer.
İstemektir her işin başı. Önce istemek, sonra o doğrultuda çevre oluşturmak, daha sonra çevreyi yönlendirmek, en sonunda da başarmak… işte, düş de öyle bir şeydir. Zor bir süreçtir, yılmadan, bıkmadan, usanmadan, yenilseniz de bir kez daha yenilmeyi göze alıp sürdürmektir mücadeleyi.
Zordur düşbaz olmak. Kolay değildir onca labirenti aşıp el elde, baş başta kalıvermek. Kazanım içseldir. Size düşen o içinizdeki cevheri dışarı çıkarmak ve herkesin yararlanmasını sağlamaktır. İnsanlar ne denli düşbaz olursa o denli uygar olur…
Haydi! Haydi! Haydi!
Haydi, düş kurmaya… düşleri gerçekleştirmeye… Bir gün muhakkak gerçekleşecektir. Yasa ve kurallara karşı çıkarak, karşısındakinin düşüyle çakışarak o güzel ülkeye varacaktır insan. Muhakkak.
Zor. Zor olduğunu biliyorum. Ama değmez mi o güzelliği yaşamaya? Değmez mi o tepeleri, kumdan kaleleri aşmaya, kağıttan kaplanları yırtmaya?
Bence de sizce.