Şöyle bir uzanıp çimenlere gökyüzüne, o sonsuz maviliğe bakmayı sever misiniz?
Kim sevmez ki, dediğinizi duyar gibiyim… Şimdilerde cennette müzik yapan Fikret Kızılok, “uzanmışım kumsala…” diye yazmış ve müziklemişti, Sertab Erener’den dinlemiştik birkaç yıl önce…
Popüler müzik tez parlayıp tez unutulduğu için ancak bir vesileyle anımsanabiliyor. Unutulan o kadar çok şarkı var ki; kimini hiç unutmayacağımızı, hep mırıldanacağımızı sanırdık.
Sultaniyegah
Ergüder Yoldaş, Attila İlhan’ın şiirini bestelemişti. Okulumun bitmesine birkaç ay vardı ve ben, Nur Yoldaş’ın o büyülü sesinden yayılan şarkının hiç unutulmayacağını düşünmüş, bir film müziği olması için epey bir uğraşmıştım. Öyle ki hemen tüm filmlere uyabileceğini ileri bile sürmüştüm O müzik dehası, Ergüder Yoldaş, Büyükada’da kendi yaşamını sürdürüyordu, çadırında, günümüz imkanlarından uzakta. Kim hatırlar şimdi, kim sorar?
Nur Yoldaş da öyle… Onun -bana göre- büyülü sesi unutulmazlar arasında… Ama orada kaldı. Anımsayanlarınız vardır muhakkak, başka şarkıları da vardı ya…
Aksak ritim
2000 yılında doğanın kucağına yatıya giden Cinuçen Tanrıkorur, müzik dersimize girerdi fakültede. Bir gün, kocaman bir makaralı teyple girmişti dersliğe. “Ergüder Yoldaş’ın hiçbir yerde, hiçbir zaman dinleyemeyeceğiniz müziğini getirdim. TRT sansüründen aksak ritimli olduğu için geçemedi. Ama inanın ki çocuklar, tümüyle bizim müziğimiz. Dinleyin çok etkileneceksiniz” demiş ve basmıştı düğmesine. Dersliği dolduran müzik gerçekten çok etkileyiciydi.
Şimdi, çok sular aktı köprülerin altından, çok şey değişti. O müzikler bulunabilir, yeniden yankılanabilir ve kulaklarımızın pasını silebilir. En önemlisi de bizi yeni düşlere, yeni coşkulara, yeni güzelliklere taşıyabilir.
Leylekler geçiyor sıra sıra…
Bulutlar dedim ama ben leylekleri seyrettim geçtiğimiz günlerde. Birbirlerini koruyup kollayarak süzülüyorlardı mavilikler içinde.
Biliyorsunuz değil mi, önde uçan hem yol gösterici olduğundan hem de kanatlarının yarattığı hava akımıyla arkasından gelenlerin işini kolaylaştırdığından çabuk yorulur. O nedenle de salvo atarak uçarlar. Bir bilgi kırıntısı daha: uçakların kanatlarının ucunu kıvırmak da bu kuşların uçuş düzeninden öğrenilerek kazanılmış bir tasarruf imkanı.
Onlar zamanı iyi biliyorlar. Eskilerin dediği gibi 15’i yazdır Ağustosun, 15’i kış. Leylekler de o ‘kış’a yakalanmadan yola çıktılar bile.
Onlardan da hızlı…
Filmciler önceden görüyorlar… Bilim insanları da filmcilerin düşlediklerini hayata geçirmek için çalışıyorlar. Bir ajan filminde vardı (James Bond olsa gerek) doğalgaz borusundan birilerini kaçırıyorlardı…
Tesla, elektrikle ilgili hemen her şeyin ilk adımını atan kişi; öyle ki Edison’un buluşlarını ondan aldığı söylenir (Hayat hikayesini anlatan önemli bir kitap: “Zamanın Ötesindeki Deha, Tesla” -Margaret Cheney, Aykırı Yayıncılık, 2010). Onun adına kurulan Tesla Motors”dan mucit Elon Musk’un ulaşımın geleceği olarak tasarladığı araç filmdeki gibi bir tüp. İki kent arasına kurulan tüpler içinde yaklaşık 1000 km. hızla yol alınabilecek. İstanbul-İzmir, bu tüplerle sadece yarım saat sürecek, İstanbul-Antalya ise bir saat bile tutmayacak.
Var mısınız?
Düşler böyledir. Bulutları seyretmek yeni umutlara, coşkulara, aşklara yelken açtırır. Haydi o zaman, düş kurmaya ve o düşleri gerçek kılmaya. Müziğin size eşlik etmesine de izin verin, olur mu…