Bakraç Sanat Galerisindeki baba kız ressam Reha Yalnızcık, Perincan Yalnızcık sergisine gittim. Bir yanda betona teslim edilen şehrimiz, bir yanda korumaya çalışan, ama ittirilip kaktırılan ve fakat yine de yılmayan insanlarımız bir yanda da sanatçı gözüyle umudumuz ve beklentilerimiz… İki arada bir derede kaldım.
Reha Yalnızcık’ı 1981 yılında Taksim Sanat Galerisindeki “Barışa” sergisiyle tanımıştım. Resimleri çok etkilemişti beni, çok sevmiştim. Daha sonra birlikte çalışma imkanı da bulduğum gibi bir televizyon projesi bile oluşturduk, umarım bir gün gerçekleşir. Reha Yalnızcık, renkçi ve titiz çalışan bir ressam. Air brush tekniğiyle çalışıyor, titizlikle ince ince ördüğü doğa resimlerinin içine çekiyor sizi. Resim olmaktan çıkıp sizin içinde huzur bulmak, keyif çatmak istediğiniz bir alan haline geliyor. Yemyeşil bitki örtüsü, rengarenk çiçekler, rengahenk ağaçlar, uçuşan bulutlarla sanatçının açtığı pencereden kendi dünyanızın, umutlarınızın ve hayallerinizin içine giriyorsunuz. Sizi bilmem ama ben, orada İstanbul’da artık bulamadığım huzuru buluyorum. İstanbul artık beton yığını, gürültü çöplüğü, karmaşa yığını… Yalnızcık’ın kendine özgü oluşturduğu yapının içinde olumsuzluklar yok. Bir çerçevenin içinde bile olsa rahatlık keyif veriyor.
Güzellik kurtaracak insanı…
Dünyanın bütün büyük şehirlerinde kentin içinde yeşil bir alan vardır muhakkak; bir park, bir koru, bir dinlenme alanı… Daha düne kadar yüksek duvarlarla sınırlandırılmış Berlin bile üç büyük uygarlığa başkentlik yapmış medeniyetler beşiği olmuş İstanbul’dan daha yeşil. Bir arkadaşım, “Barbar Türk” tanımının aslında yeşili katletmekten doğduğunu ileri sürmüştü. Doğayı bunca bozan, bozmakla yetinmeyip yok eden başka bir yapılanma bilmiyorum, siz biliyorsanız söyleyin lütfen. Yerleşim merkezlerini denizden ayırarak yol yaptığımız için övünüyoruz ya, bir dönem sonra, çok değil torunlarımızdan başlayarak insanlar küfredecekler, lanet okuyacaklar bize. Taksim Meydanına beton zemin yapılmasını şimdiden anlatamıyoruz, gerisini siz düşünün.
Validebağ ve sit alanı
Anadolu yakasının en büyük ikinci (birincisi Karacaahmet Mezarlığı; evet, iyi ki mezarlıklar var, şehre bir bakın ne kastettiğimi anlayacaksınız) yeşil alanı Validebağ Korusu, hem vakıf güvencesinde hem sit alanı olarak yasal güvence altında. Deyim yerindeyse çivi bile çakmak yasak, ancak özel izinler alınmalı… Belediye ağaçları kestiğinde ortalıkta gözükmeyen güvenlik güçleri kesilen ağaçları yeniden dikmek isteyenlere engel oldu, oluyor da. Giderek büyüyen tepkiyi inanç üzerinden söndürmek isteyen Üsküdar Belediyesi, (kendisinin 75’inci Yıl Parkı’na giriş çıkışları engelleyen sitelere sesini çıkartamazken) bu kez cami kamuflajıyla korunun giriş ve çıkışlarını kesmeye kalkıştı. Polis gücüyle halkı engelleyeceğini düşündü, yetmedi, yasal kılıf biçmeye kalkıştı. Kısaca hukuku da ayaklar altına aldı.
Genç bakış…
Perincan Yalnızcık, eğitimini aldığı Geleneksel Türk El Sanatları’ndan rengi kendisine rehber edinmiş ve geleneksel mimarimizin kalakalmış örneklerini taşıyor çalışmalarına… Rengi ve üzerine çalıştığı yapıların mimarisini öyle bir uyum içerisinde veriyor ki, o tarihi eserler de sizi gözlüyormuş gibi oluyor. “Bakın,” diyor tarihi güzelliklerimiz Perincan’ın resimlerinde, “Biz de sizi gözlüyoruz. Çünkü birkaç örnek kaldık sadece. Gecekondu mantığıyla yapılan yeni yapılar hem estetik hem işlevsel değil. Kopyalananlar da, zaten adı üstünde kopya… Gözümüz üzerinizde, bizi korumazsanız, yarın bakabileceğiniz tek bir güzellik kalmayacak.”
Baba kızın renkleri ve estetik bakışlarıyla nefes almamıza imkan veren sergisi Bakraç Sanat Galerisinde (Sinan Ercan Sokak No:38 Öztor Sitesi B Blok Kozyatağı – İstanbul) 21 Kasım’a kadar açık. Giderek soğuyan, bulutlu gri gökyüzünün kasvetli havasından sıyrılıp coşkuyu, heyecanı, aşkı bulmak için yolunuzu düşürün.
Reha Yalnızcık, Perincan Yalnızcık resimleri için tıklayınız.