“Günler ağır” diyordu Nazım Hikmet, bilinen ve çokça yinelenen “Kerem Gibi”sinde… O denli yoğun ki gündem, birini yakalasanız diğerini kaçırıyorsunuz. Siyaseten olduğu gibi sosyal hayatta da hareketlilik var. Tiyatro sezonu açıldı, sergiler arasında koşturmak için seçim yapmak zorunluluğu doğuyor ister istemez. Toplantılar, tartışmalar, fuarlar da cabası.
Şehirler ve hikayeler
Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen fotoistanbul2014, başlığından da anlaşılacağı gibi ağırlıklı olarak insan hallerini sergiliyor. Ağırlığı Barbaros Meydanı’nda, ama Demokrasi Meydanı ve Yetimhane ile Mimar Sinan Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde de süren etkinlikte 55 sergi, 6 ustayla sohbet, 9 panel, 5 gösteri gecesi ve portfolyo değerlendirmeleri var. Fotoistanbul2014 18 Kasım’a kadar sürecek, ancak söyleşi gibi etkinliklerin son tarihi 24 Ekim.
Düşbazların düşü…
Ana izleği “Şehirler ve Hikayeler” olan fotoistanbul2014, bir düşün gerçekleşmesi aslında. Her yıl tekrarlansın, her yıl daha büyüsün, güçlensin diye kurulan bir hayalin ete kemiğe bürünmesi… Her yıl daha çok insan tarafından gezilecek, belki de sırf bu sergi için İstanbul özel ‘destinasyon’ olacak, tıpkı “sinema günleri”, “caz festivali”, filmekimi”, “müzik günleri” gibi…
Bir zamanlar ‘düşbazlar’ resim, heykel ve tabii müzik ve dansla hayata geçiriyordu düşlerini. Onların ışık tuttuğu yaşam, giderek gelişti, teknolojik desteklerle (tabii ki teknolojinin gelişiminin de temelinde o ‘düş’ler var) bu güne ulaştı. Kentleşmeyle birlikte fotoğraf da girdi hayatımıza. Kentte yaşayan herkesin sorunu, genel çerçevede ortak: ulaşım, işsizlik, ekonomik zorluklar, kentin altyapı eksiklikleri… Tabii, bağlı olarak sosyalleşme sorunu geliyor. Kentin o kaotik ortamı, koşuşturmanın hayhuyu arasında göremediğimiz bazı şeyler oluyor ister istemez. O ‘düşbazlar’ ki başarılı birer sanatçıdırlar aynı zamanda, bize gözümüzden kaçanları toparlayıp bir bütün halinde sunuyorlar.
Şehirlerin ruhu…
Sadece İstanbul’un değil, Dünya üzerindeki birçok kentin ruhu sergileniyor fotoistanbul2014’te. Şehirlere ruhunu kazandıran insan ise -ki ben öyle olduğunu düşünüyorum- insan, her ana, her alana damgasını vuruyor. Birbirini tanımayan, hatta belki aynı sokaktan bile geçmeyen -ve geçmeyecek olan- insanların buluşması yeni bir ruh da kazandırıyor aslında. Çerçevede gözükmese bile insan var o fotoğrafta, en azından ruhu, sizi de taşımak üzere yansımış.
1871’den süzülüp gelen…
Diraktör Ali Bey’in, Moliere’in “Scapin'in Dolapları”ndan uyarladığı “Ayyar Hamza” İstanbul Kumpanyası tarafından oynanıyor. 150 yıla yaklaşan bu oyun hala güncelliğini koruyor, hala insanların ruhunu yansıtıyor, tıpkı fotoistanbul2014 sergileri gibi…
Seyirlik bir oyun Ayyar Hamza, gündeme uygun, ama başta yönetmen Tarık Şerbetçioğlu olmak üzere tüm oyuncular tekste sadık kalmayı kararlaştırmışlar. Oyunu izlerken “işte, şimdi güncel bir replik gelecek” diye çok bekledim. İkinci perdesi daha güçlü olan oyunda Naci Taşdöğen gerçekten başarılı. Genç oyuncular, Tarık Şerbetçioğlu, Nejmi Aykar gibi ustalarla pişecek, daha da iyi oyunlar sergileyecekler muhakkak. Dekor ve ışık ile müziklerin hakkını yememeliyim. Birçok semtte, birçok salonda sahnelenecek oyunu, izleyerek hem zamanın ruhunu hem insanın ruhunu yakalamış olacaksınız. Tabii, yaşamın ruhunu da birlikte...