Hayatı tanımak için çok gezmek, çok gezmenin de verimini iyi almak için önceden okumak gerek. Bir önemli tatili geride bıraktık… Çocukluğumuzda Şeker Bayramı derdik… Çocuk aklıyla şeker belirleyici olduğu içindi belki de, şimdilerde Ramazan Bayramı daha bir revaçta. Hangisini kullanırsanız kullanın, adıyla değil içeriğiyle belirleyici bu önemli gün-ler. Hele de yaza denk gelince…
Önceden bilmek…
Birçoğumuz için bayramlar tatil fırsatı. Günümüz dünyasının yoğunluğu, karmaşası ve sıkıntısından sıyrılabileceğimiz birkaç gün o denli önemli ki, herkes en kısa anını bile değerlendirmek istiyor. O nedenle de çantasına tıkıştırdığı üç beş eşya ile -tabii, yaz aylarına denk gelmesiyle iki gömlek, bir şort yeterli olabiliyor, kışa oranla- kendisini yollara vurabiliyor.
Evde, işte, okulda kulağımıza çalınan birkaç tatil yöresine gazete veya televizyonlardaki tanıtımlar da eklenince inceden düşünmeksizin gidiyoruz. Kültürel ögeler var mı, toplumsal olarak insanının durumu nedir, geçmişle bağları kopmuş mu ve benzeri soruları göz ardı ediyoruz. Bilet bulmuşsak gidecek, bir de pansiyon yetiveriyor… Peki, öyle mi olmalı? Tabii ki hayır! Tarihi geçmişini bilsek, kültürel değerleri öğrensek, müzelerini araştırmış olsak, hatta yemeklerini bile tanısak çok daha keyifli ve çok daha verimli bir tatil yaşayacağız, ama olmuyor.
Önceden programlamak…
Yolculuklar ve oteller için erken rezervasyonlar yapılıyor artık, ama Avrupa’nın yakaladığı değerlere ulaşamadık. Çünkü program yapmıyoruz. Çünkü neyi, niye ve ne zaman yapacağımızı kararlaştırmak zahmetli geliyor hepimize. Özel günler ve bayramlar bile bin yıldır tarihleri belli olmasına rağmen o günlere yönelik program yapmaktan kaçınıyoruz. Belli ki o günlerde herkes bir yerlere gitmeyi planlıyor, ama son üç gün kala otobüs/uçak/tren bileti aramaya başlıyoruz. Araya sokabileceğimiz birileri muhakkak oluyor ve başardığımız zaman seviniyoruz. Başaramamış olmak, yani bir veya birkaç gün geç gitmek bizim değil o arkadaşımızın suçu oluyor.
Şimdiden hazırlanalım…
Kurban Bayramı, 24-27 Eylül tarihleri arasında, 23 Eylül arife ve Çarşamba günü. Biliyorum, daha çok zaman var, o zamana kadar köprülerin altından nice sular geçer, dolayısıyla kulağımızın üstüne yatmakta bir sakınca yok.
Ancak ondan önce -İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde daha çok- kültürel, sanatsal etkinlikler var. Kiminin biletlerini önceden almak gerekir, özellikle konserlerin, çünkü dünya çapında ünlü şarkıcılar, gruplar, dinletiler söz konusu ve sadece bizler değil Dünyanın dört bir yanından o etkinliği kaçırmak istemeyenler oluyor (tecrübeyle sabit).
İstanbul Modern, Sakıp Sabancı, Rahmi Koç, Pera İstanbul ve İstanbul Oyuncak müzelerinin etkinlikleri kaçırılmayacak denli canlı, üzerinde aylarca konuşulacak denli bilgilendirici oluyor. Demek ki insan isterse ve tabii, önceden planlarsa keyifli bir tatil yapabilir.
Resim ve sinema
Van, Doğunun incisi, gölüyle, tarihi ve doğal dokusuyla önemli bir merkez. Son yıllarda Film Festivali ile bir kez daha gönüllerde taht kuruyor. Festival sadece sinemacıların buluşması değil, esnafın da yüzünün güldüğü önemli bir süreç artık. Her geçen gün daha bir güçleniyor, daha bir güzelleşiyor. Bu yıl, “Kültürel Miras: 100’leşme” temasıyla 2-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Yurtiçinden, yurtdışından önemli konukların geleceği bildirilen festivalde, temasından da anlaşılacağı gibi önemli filmler izlenecek, önemli seminerler yapılacak. Akhtamar Adasında, yılda bir yapılan ayini de unutmamak gerekir.
Geçtiğimiz yıllarda Film Festivali’nin içerisinde yer alan, bu yıl kendi ayakları üstünde durmaya karar veren Ressamlar da aynı tarihlerde yine kentin içinde, insanlarla birlikte, çalıştay düzenleyerek bir başka renk, bir başka coşku, bir başka heyecan kaynağı olacak.
Doğa ve korunması…
Sanat köprülerinin kurulması önemli ve belirleyici; kuşkusuz sevindirici de… Ancak Artvin’de doğa katliamı, Batı Karadeniz bölgesinde termik santraller, Sinop ve Mersin’de kurulması planlanan nükleer santrallerle Taksim’de Gezi Parkı’nı yeniden yok edip beton yığını haline getirmeye çalışan siyasi zihniyet de bir o kadar üzücü.
Sanatla yaşam kalitemiz yükselecek ve tüm kötülükler engellenecek.
Sanatsız kalmayın.