09.02.2015, 17:34

Ulaştırma yatırımları, Boğaz geçişleri ve Marmaray - 5

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, son on yıllık süreçte, yaptığı metro yatırımlarıyla şehrin mevcut metro ve hafif raylı sistem hatlarını geometrik olarak arttırmasına rağmen İstanbul için daha çok metro hattına ihtiyaç bulunuyor. 10. Kalkınma Planı ve 11. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası’nda İstanbul özelinde ortaya konan hedeflerde, İstanbul’da 2014, 2019 ve 2019 sonrası metro hatları için inşa, yapım ve işletim projeksiyonları ortaya kondu. Şehrin her iki yakasında da metro çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. Boğaz geçiş çalışmaları da Marmaray’ın yanı sıra Avrasya Tüneli ve Üçüncü Boğaz Köprüsünün inşası ve suyolu geçiş planlamalarıyla sürdürülüyor.

Bu bağlamda AB’nin 30 yıllık hedeflerinde demiryolunun yüzde 50’lere varan bir türel dağılım payına ulaşması öngörülmektedir. Ekonomik sürdürülebilirlik bağlamında baktığımızda da AB’nin enerji fakiri bir coğrafya üzerinde olması özellikle petrol ve doğalgaz anlamında tamamen dışa bağımlı olması, mevcut politikaları bu şekliyle uzun vadede devam ettirerek enerji ihtiyacını karşılayabilmesinin çok öngörülebilir olmaması ve bunun yanı sıra yeşil alanlarını halen önemli ölçülerde koruyabiliyor olması, alternatif yakıt türleri ile işletilebilen bir ulaşım türü olan demiryollarını öne çıkarmaktadır. 

Türlerarası entegrasyon

Bütün bu tablodan gördüğümüz üzere; İstanbul’da kentiçi ulaşımda trafik tıkanıklığı ve kaynaklı sorunların en aza indirilmesi için, türel dağılımın, türlerarası entegrasyonun sağlanması gereklidir. Marmaray Projesi, metro planlamaları, 3. Boğaz Köprüsü, lastik tekerlekli tüp geçit vb. projelerin bu çerçevede değerlendirilmesinde fayda vardır.
Bu çerçevede; ekonomik kalkınma ve büyüme hedefleri paralelinde ulaştırma sektöründe öngörülen iyileştirme ve büyüme ile yerel yönetimlerde gerçekleştirilen reformlar; önemli ölçekte bir kadro ihtiyacını doğurmuştur. Bu kadro; konularında uzman, lisans ve lisansüstü eğitimlerini ulaştırma ve planlama alanında yapmış olan teknik elemanları ihtiva etmektedir. Bu anlamda; Türkiye’de bir ilk olarak Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı ve ekibinin emekleriyle, Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde ‘Ulaştırma Mühendisliği Lisans Programı’ açılmıştır. Ulaştırma Mühendisliği Lisans Programı; Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı’nın bölüm başkanlığında 2013-2014 eğitim öğretim yılı itibariyle ilk öğrencilerini almış olup bu program çerçevesinde ‘ulaştırma üzerine uzmanlaşmış, disiplinlerarası donanımı olan, akademi-sektör, kamu-özel sektör, ulusal-uluslararası, teori-pratik entegre anlayış kazandırılmış’ mühendisler yetiştirmek hedeflenmektedir. Gerek yerel yönetimler ve gerekse de Devlet Demiryolları (TCDD), Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme (UDH) Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Türk Havayolları gibi kurumların talebine cevap verecek olan ‘Ulaştırma Mühendisliği Lisans Programı’ arz-talep dengesi doğrultusunda, özel sektörün ihtiyacını da karşılayacaktır. 

İnsan odaklı eğitim

Ulaştırma sektöründeki büyüme hedefleri; ‘insan odaklı’ bir yaklaşım ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, akademi ve piyasa entegrasyonuna dayalı bir şekilde yürütüldüğü takdirde, gerçekleştirilmekte olan ve gerçekleştirilecek olan yatırımlar tam bir perspektif kazanır ve bu çerçevede değerlendirilir. Böylelikle; ülkemizde esaslı olarak ihtiyacı duyulan ‘yerli üretim’ konusunda önemli bir eşik aşılmış olacaktır. Ekonomik eğilimler, uluslararası ve bölgesel konjonktürler, teknik gelişimler ve sosyal hareketler paralelinde küresel ölçekte yer yer öne çıkarılmaya başlanan ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ modeli; Batının ‘buharlının icadı ve endüstri devrimi’nden bugüne, sınırsız gelişim, sınırsız tüketim, sınırsız kuşatma eğilimine karşı, ‘kaynakların sınırsız olmadığı’ algısının kabulüyle, biraz da zorunluluk haliyle gündeme getirilmiş bir savdır. Ancak; ülkemiz ve benzer ekonomik ölçekte olan Endonezya, Meksika, Malezya, Brezilya, İran, Mısır, Nijerya, Pakistan, Ukrayna, Polonya, Filipinler, Bangladeş gibi gelişmekte olan ülkelerin hazırlayacağı ekonomik, toplumsal ve çevresel kalkınma modellerinde ‘sürdürülebilirlik’ kavramı işlevsel bir rol üstlenebilecektir.

Hareketlilik artıyor…

Ülkemiz bulunduğu bölge itibariyle küresel düzeydeki değişim ve gelişimlerden doğrudan etkilenmektedir. Söz gelimi; son 150 yıllık süreçte geneli itibariyle yolcu akışı doğudan batıya doğru iken yük akışı ise ‘hammadde’ bazında doğu ve güneyden batıya, ürün bazında ise batıdan doğu ve güneye doğru gerçekleşmiştir. Bu çerçevede; İç Asya, Uzak Asya, Güney ve Güneydoğu Asya, Ortadoğu ve Afrika, hammadde kaynağı olurken Kuzey-Orta ve Batı Avrupa ile Kuzey Amerika ‘üretim merkezi’ olmuştur. Bu dengenin dışındaki bir eğilim olarak 50 yıl öncesinden itibaren Japonya ‘üretim merkezi’ olarak öne çıkmaya başlamış, 1990’lı yıllarda Endonezya ve Güney Kore bu sürece dahil olmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti ise son yıllık yüksek ivmesiyle ‘üretim ve para’nın ağırlığının radikal bir biçimde Pasifik’e kaymasında başat rol oynamıştır. Bugün itibariyle; Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Güney Kore, Endonezya ve Malezya öncülüğünde Pasifik bölgesi ekonomik ve politik olarak Pasifik bölgesinin Atlantik bölgesine bir ağırlık merkezi olarak çıkmasını sağlamaktadır. Bu çerçevede; Çin-Hindistan ve Çin-Hindi bölgesi ülkelerinin söz konusu olduğu canlı bir ekonomik pazar meydana gelmektedir.
Bu pazar; Çin, Hindistan, Bangladeş, Myanmar, Japonya, Güney Kore, Filipinler, Tayland, Tayvan, Kuzey Kore, Endonezya, Malezya, Vietnam, Kamboçya ve çevre ülkeler gibi bir alanı ihtiva etmektedir. Bunun yanı sıra; Latin Amerika da bir başka ekonomik büyüme alanı olarak ortaya çıkmakta olup, Brezilya, Meksika, Kolombiya, Arjantin, Venezüella gibi ülkeler nüfus ve ekonomik büyüklükleriyle bölgesel pazarlar olarak görülmektedir. Bütün bu tabloda; ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler ‘Transatlantik’te olduğu gibi, mevcut gelişme eğilimleri çerçevesinde oluşum sinyalleri veren ‘Transpasifik’ gibi yaklaşımlara öncülük etmek istemektedir. 

Sonuç olarak…

Dolayısıyla; 11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası’nda, dönemin UDH Bakanı Binali Yıldırım’ın ifade ettiği üzere ‘göç tersine dönmeye başlamış ve batıdan doğuya doğru bir akış başlamış’tır. Buradan hareketle Türkiye; gerek 10. Kalkınma Planı’nda ve gerekse de 11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası’nda ortaya koymuş olduğu 2023 hedefleri ve 2035 vizyonu dahilinde, gerek bölgesel ve gerekse de küresel ölçekte, coğrafik, stratejik, kültürel, ekonomik ve sosyal konumu paralelinde çoklu projeksiyonlar ortaya koymalıdır. Bu projeksiyonlar; gerek Asya gerek Ortadoğu gerek Afrika ve gerekse de Amerika-Avrupa toplumsal, politik, kültürel, teknik eğilimlerini göz önünde bulundurarak oluşturulmalıdır. 

Hepinize sağlıklı, huzurlu, başarılı ve mutlu bir hafta dilerim. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159
banner153