Son 150 yıllık klasik algı bizi; dünyayı, Batı ve Doğu Eksenli ve Batı Merkezli (ister karşıt ister taraf olsun) algılama refleksine itti. Halbuki bu tür net bir kategorik ayrım Dünyanın hiçbir döneminde olmamış, ‘sürdürülebilir’ de değildir. Ayrıca burada; Kuzey-Güney eksenini de göz önüne almak durumundayız. Dünya da her ne kadar; son yüzyılda ‘teknik gelişmeler’in ışığında tarafımıza ‘hareket kabiliyetinin maksimizasyonu’ olarak güdülenmiş olsa da, tarih boyunca her dönem insanlar bir şekilde hızlı akan bir tarih içerisinde (özellikle coğrafyamızda) hızla hareket etmişlerdir. Bugün de; bu insan hareketleri ‘büyük parametreler ölçeği’nde hızla devam etmektedir. Ancak görülmemektedir ki; dünyada teknik ve ekonomik gelişmelerin öncüsü görünen yapıların ‘sosyal ajandası’nın sürekliliği zayıflamaktadır.
Göç hareketleri…
Bu anlamda; nüfus hareketlerine baktığımızda küresel anlamda Güney ve Doğu’dan Kuzey ve Batı’ya göç hareketlerinin ivmelenerek devam ettiğini ve insanların ekonomik-sosyal kaygılarla göçünün yanı sıra ‘vatanını, güvenliğini, özgürlüğünü’ tamamen kaybetmiş olarak kitleler halinde göçe devam ettikleri, ilk çeyreğinin sonuna yaklaşmakta olduğumuz 21’inci yüzyılın en önemli yakıcı gerçeklerindendir. Bunun yanı sıra 30-50 yıllık nüfus projeksiyonlarında; en büyük nüfus artış oranlarının Afrika Sewahili (Sahili) bölgesinde (Sudan, Somali, Eritre, Kongo, Kenya, Cibuti, Uganda, Zaire), Hint Alt Kıtasında (Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka), Asya Pasifik ve Hindi-Çin’de (Filipinler, Tayland, Vietnam, Myanmar), Kuzey Afrika’da (Mısır, Cezayir, Libya), İç Asya’nın güneyinde (Afganistan, Özbekistan, Tacikistan), Latin Amerika’da (Kolombiya, Meksika, Venezüella, Peru) ve Yakın Doğuda (Suriye, Irak, Filistin, Lübnan) olduğunu görmekteyiz. Bunu; kuzey-güney ekseni ile ve AB’nin ekonomik gidişatı ile birleştirdiğimizde; karşımıza Avrupa Rusyası-Polonya-Ukrayna-Türkiye-Mısır-Sudan hattı çıkmaktadır. Dolayısıyla bütün bu verdiğimiz bağlam; çoklu okumalar çerçevesinde insan odaklı bir ‘Akıllı Şehirler Akıllı Ulaştırma’ yaklaşımının, bahsini ettiğimiz coğrafyadaki ‘zaruretini ve fırsatlarını’ da ortaya koymaktadır. ‘Hizmet-Denetim-Güvenlik-Hayat Standartları’ algısı; bir bütüncül yaklaşımı gerektirmektedir.
Ulaşım sistemlerinin kapasıtesi
Hepimizin bildiği üzere ulaştırma sisteminin işlerliği ve kapasitesi, bir ülkenin ekonomik ve teknolojik gelişmişliğinin göstergesi, dolayısıyla sebebi ve sonucudur. Ulaştırma sistemi; karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu ve iç suyolu gibi ulaştırma türlerinden meydana gelmekte olup, bu türlerin kullanım şekli, yoğunluğu, oranı o ülkenin sosyal dokusundan topografyasına, coğrafyasından kültürüne, teknik imkanlarından ticari dağılımına kadar çok geniş bir çerçeveye göre şekillenmektedir.
Ulaşım; günümüz dünyasında küreselleşme ve ekonomik büyümeye paralel olarak hızlı bir gelişim göstermektedir. Dünyada meydana gelen teknolojik gelişmeler, nüfus artışı ve yeni yerleşim alanlarının açılmasıyla birlikte ulaşımda da farklı yapılanmaların gerekliliği ortaya çıkmıştır. Ulaşımın teknolojik gelişmelerle her geçen gün büyümesi ve önem kazanması yük ve yolcu taşımacılığında hızlı, güvenli ve konforlu taşımacılığın öne çıkmasına etken olmuştur. Ulaşım sektöründe yük ve yolcu taşımacılığı genel olarak demiryolu, karayolu denizyolu ve havayolu ile yapılmaktadır.
Bilindiği üzere; sosyal-ekonomik-teknik-politik süreçlerin ana unsurlarından birisi ulaşımdır. Ulaşım; burada hem etkileyen hem etkilenen anlamda; bütün bu ana başlıkların hepsiyle kopmaz bir ilişkinin içerisinde ve merkezi bir konumdadır.
Beyaz kitap…
Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün (WRI) 2005 yılında yaptığı araştırmaya göre, tüm dünyada CO2 gaz salımlarının yüzde 24,1’i ulaşım sektöründen kaynaklanmaktadır. Bu yüzden dünyada birçok kent ulaşımın çevreye olan olumsuz etkilerinin azaltılması amacıyla toplu taşıma sistemlerinin yaygınlaştırılması ve kullanımın artırılması için çeşitli politikalar geliştirmektedir. Bu şartlar altında, kaynak etkin bir ekonomi yaratma hedefinin, 2008 yılında, 1990 yılına göre yüzde 34 daha fazla sera gazı açığa çıkaran, gürültünün ve bölgesel hava kirliliğinin ana sebebi olan petrole dayalı olan ulaştırma sektörü için oldukça zorlayıcı bir hedef olduğu ortadadır. Bu bağlamda, Avrupa Birliği gelecek 10 yılda, mobiliteyi artıracak, yakıt tüketimindeki artışı ve istihdamı azaltacak, rekabetçi bir ulaştırma sisteminin kurulması amacıyla, içinde 40 somut önceliğin yer aldığı bir yol haritası niteliğinde olan ve 2011 yılında yayımlanan “Roadmap to a Single European Transport Area - Towards a competitive and resource efficient transport system ” adlı ‘Beyaz Kitap’ı kabul etmiştir. ■