Otomotiv sektörümüzün 12 yıldır üst üste ihracat şampiyonu olduğunu her fırsatta dile getiririm. Önemli bir başarıdır, takdire şayandır. İhracatta ülkemizin amiral gemisidir otomotiv sektörümüz. Bir diğer yandan, özellikle yan sanayimizin çift haneli ihracat artışı da bir o kadar önemli bir gelişmedir, konu açıldıkça gündeme getirir, bunda emeği olanlara tebriklerimizi iletiriz. Peki, özellikle yan sanayimizin bu ihracat artış trendi sürdürülebilir midir? Sürdürülebilir kılmak için neler yapmalıyız? Bu sorulara cevap verirken bazı gerçekleri, gelişmeleri de masaya yatırmamız gerekiyor. Örneğin, şu an bizim yan sanayimizin özellikle Avrupa’da ağırlığını koyduğu pazar hangisi? Fosil yakıtlı araçlar pazarı. Bir diğer deyişle, benzin-dizel yakıtlı araçlar pazarı. Bu pazar büyüyor mu ya da gelecekte sürekli bir büyüme mi gösterecek? Cevap çok net: Hayır! İşte Almanya açıkladı, 2030 ve sonrasında benzin-dizel yakıtlı araçların üretimi durdurulacak. Küresel ısınma, hava kirliliği, gelecek nesillere bize emanet edilen dünyaya yakın bir dünyayı teslim etmek gibi konular ışığında, fosil yakıtlı araçların üretimine son verilmesi planlanıyor. Sırada Norveç, Finlandiya, İsveç gibi ülkeler var. Pazar nereye kayıyor? Elektrikli araçlara... Yıl bazında artan adetler de bunu gösteriyor. Geçen seneki tahminler, 2020’de 6 milyon adede ulaşılacağını gösterirken, bazı ülkelerin radikal hedefleri sayesinde 10 milyonu geçeceği öngörülüyor. Bu artışı hızlandıran en büyük kalem, lityum-ion batarya maliyetlerindeki düşüş. 2015 değerlerine göre şimdiden yarı yarıya azalmış olduğunu, hatta 2011’e göre neredeyse üçte bir değerlere inmiş olduğunu görüyoruz. İşte, yukarıda yan sanayimiz için sorduğumuz soruları şu şekilde revize ederek tekrar soralım? Yan sanayimiz, birkaç yıldır gösterdiği ihracat artışını, elektrikli araç pazarında da gösterebilecek mi? Bunun cevabını dönüşüm gerçekleştiğinde daha iyi görecek olsak da; cevabın evet olması için bugünden yapmamız gereken aksiyonlar var. Burada devletin teşviklerini de iyi kullanarak, yan sanayimizin ve yatırımcılarımızın bu değişime adapte olacak şekilde, gerek insan kaynağı gerek altyapı gerek vizyon gerek kaynakların verimli kullanımı adına firmalar, kurumlar arası sinerji konularında adımlar atmalıyız. Mevcut yan sanayi firmalarımızın dönüşümünü sağlarken, yeni teknoloji tabanlı girişimcilerimize de kucak açmalı, onların gelişimine önayak olmalıyız.
Babayiğitlerimize Destek
Yan sanayimizde ileri araç teknolojilerine yönelik yatırım, gelişim sağlamaya yönelik atacağımız her adım, yerli otomobil için kollarını sıvayan babayiğitlerimize de destek olmak anlamına gelecektir. Yan sanayimiz bünyesinde geliştireceğimiz ileri araç teknoloji komponentler, yazılımlar, sistemler; babayiğitlerimizin ithal kalemlerini yerlileştirmeye olanak kılacak, maliyetlerinde azalma sağlayacak ve daha da önemlisi eğer bu komponentler, yazılımlar ve sistemlerde pazarda bir yenilik sağlayabilirsek, babayiğitlerimizin rekabette elini güçlendirecektir. İşte bir ülkenin kaynaklarını iyi kullanarak, dönüşen pazarda lider rol almasını sağlayacak en önemli adım da bu olacaktır. Yan sanayisinde, ileri araç teknolojileri barındıran kendi komponent, yazılım ve sistemlerini, muadilleriyle rekabet edebilir kalite ve maliyette üretebilmesi.. Bunu sağlayabilecek en önemli kaynakların başında üniversitelerimiz ve teknokentlerimiz geliyor. Gerek akademik bilginin sanayiye aktarılması, gerek ihtiyaç duyulan insan kaynağının sunulması açından üniversitelerimiz ve teknokentlerimiz çok çok kıymetli... Bunu sağlayabilecek üniversitelerimiz de teknokentlerimiz de, güçlü yan sanayimiz de var. O zaman, şimdi sıra helva yapmada. ■