Toplu ulaşımın yönetişimi, denetimi, tercihli yol uygulamaları, taksi çağrı merkezi uygulamalarının geliştirilmesi, bireysel hizmetlerin hizmet esaslı olarak geliştirilmesi, modlar arası entegrasyon vb. bütün başlıkları ‘akıllı ulaştırma’nın birer argümanları olarak, sosyal yönü, adil paylaşım bakışı, bireysellik yerine sağlıklı toplumsallaşma, insan odaklı yatırımlar, denetim ve güvenliğin güçlendirilmesi gibi hususlarla güçlendirilerek kendimize ait bir ‘perspektifin inşasının’ keşif kollarına dönüştürülmelidir.
İnsan endeksli…
Akıllı şehirlerin ve dolayısıyla akıllı ulaştırmanın alternatif enerji ve yenilenebilir enerjiden bağımsız görülmesi ve düşünülmesi mümkün değildir. ‘Akıllı’ kelimesi bu terminoloji içerisinde ‘teknik gelişimler ve imkanlardan alabildiğine ‘hizmet parametreleri’ ve ‘insan odaklı’ eksende okumaları ve eylemleri’ içermektedir. Hal böyle iken; bu kavramsallaştırmalar; kendi geliştireceğimiz muhtemel bir perspektif ile içerisini alabildiğine felsefi-sosyolojik-kültürel-ekonomik ve tabii ki teknik olarak doldurabileceğimiz bir alanı ifade eder. Alternatif enerji ve yenilenebilir enerji konuları birebir ‘enerji’nin alt başlıkları olduğundan direkt olarak ‘siyasi-politik-stratejik’ girdi ve çıktılara sahiptir. Dolayısıyla da; bu politik jeo-stratejik süreçlerden tabi olarak etkilendiği gibi onları direkt olarak formatlayabilme imkan ve ihtimalini de işaret eder. Buradan hareketle; birbirini doğuran, besleyen ve bir ‘şebeke’yi oluşturan bir döngü söz konusu olup, bunun ne kadar ‘akıllı şebeke’ olacağı hususu bizim bakış açımızın ve derinliğimizin ölçüsü ve derecesi ile birebir paraleldir. Alternatif enerji ve yenilenebilir enerji konuları ‘sürdürülebilirlik’ ana aksında ‘çevreci, ekonomik olarak optimal, adil, sosyal arka planı olan’ bir gündem bütününü ortaya koyar. Aslında; ‘alternatif enerji’ konusu, ‘enerji’ başlığını ‘şiddet-gücün merkezileşmesi-statü ve para odaklı anlayışlar-vahşi rekabet’ koşullarından alabildiğine ‘insani merkeze’ taşıyabilecek bir hareket alanının göstergesidir.
Dengeli dağılım ve entegrasyon
Ülkemizin doğalgaz ve petrol hatları haritası bütün bu söylediklerimiz ekseninde yeniden okunduğunda, enerji ulaşımında önemli bir düğüm noktası haline gelen ülkemiz; coğrafyası, kültür arka planı, toplumsal tarih hikayesi itibariyle geniş bir ‘fırsat-tehdit’ alanının merkezinde yer almaktadır. Bütün bunlar, bizim çoğu zaman ‘ulaştırma eksenli’ kimi zaman da en kapsayıcı düşünsel anlamda ortaya koymuş olduğumuz ‘dengeli dağılım-farklı modlar arası entegrasyon’ anlayışımızın birebir sağlamasıdır. Bu kavramlarımızı; en geniş anlamda ‘dengeli dağılım=hakça paylaşım’ ve ‘entegrasyon=yaşamsal bütünleşme’ olarak okuyabiliriz. Petrol, doğalgaz, nükleer enerji gibi günümüz siyasa terminolojisinde ‘çatışma ve kitlesel kayıplar’la beraber algılamaya alıştığımız kaynakları, ‘güneş enerjisi, jeotermal enerji, dalga enerjisi, rüzgar enerjisi’ gibi kaynaklarla beraber doğru ve yerinde değerlendirmenin, coğrafya, kültür imkanlar, politika anlamında yeryüzündeki en önemli üstlerinden birini ülkemiz ve merkezliğindeki bölge teşkil etmektedir. Kültürel-toplumsal-politik anlamda ivmelenerek yeni imkanlarla buluşacağımız tarih olarak vücut bulan ‘2023 vizyonu’ bütün bu bahsini ettiğimiz enerji kaynaklarının hepsini en doğru yerde ve ölçüde değerlendirebilme ihtimalini ülkemizin geleceği ile bütünleştirmeye fazlasıyla elverişlidir.
Geniş coğrafyada…
Bu anlamda; enerji verimliliği ve alternatif enerji konularını da ‘ulaşım’dan ‘ulaştırma sistemi’nden ve ‘ulaşım imkanları’ndan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bu iki hat arasında karşılıklı etkileyen ve etkilenen bir süreç söz konusudur. Zira doğalgaz ve petrol; boru hatları ile taşınıyor olup, bu hatlar da birer ulaşım çeşididir. Bunun yanı sıra; petrol başta olmak üzere birçok enerji çeşidi, en geniş anlamda denizyolları ve iç suyolları yardımıyla taşınmakta ve bu dünya ve bölge ticaret hacminde çok önemli bir yekûn tutmaktadır. Bu anlamda yakın dönemde; ülkemizden Kuzey Kıbrıs’a (KKTC) su taşınımı anlamında önemli çalışmalar yapılmaya başlanmış olup aslında bu, ülkelerarası su taşınımının/ticaretinin ve dolayısıyla siyasetinin ‘ilk adımı’nı teşkil etmektedir. Bu anlamda yine yakın dönemde Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de önemli yeni doğalgaz yatakları bulunmuş olup bunların her biri bölge siyasetlerini önemli ölçüde formatlayabilme kapasitesine haizdir ki; burada ‘siyaset’imizin ‘bölge ülkelerince ve bizzat mevzu bahis enerji kaynaklarınca’ formatlanmaması, tam tersine bunların ‘siyasetimizce’ formatlanması, top yekûn toplum olarak orta koyacağımız ferasetimizle ilgilidir. Bu da; oluşturma zorunluluğunu çok defa ifade ettiğimiz ‘perspektifimiz’ ile yakından ilgilidir. Kıbrıs’ın açıklarında birçok noktada bulunan yeni kaynaklar, sadece Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni değil, İsrail, Lübnan, Filistin, Suriye ve Mısır gibi bölge ülkelerini de şimdiden -görünen yüzüyle- sürece dahil etmiştir.
Kaynakların dağılımı…
Coğrafi olarak bu kaynakların dağılımına baktığımızda; Rusya Federasyonu ve bağlı Özerk Bölgeleri, Çin’in batı ve kuzeybatısı, Kuzey Afrika, Sudan, Ortadoğu, Yakın Doğu, İç Asya, Ukrayna, Latin Amerika ve ABD’nin bu anlamda yer yer ve tamamıyla zengin olduklarını görmekteyiz. Avrupa’nın ise yer altı kaynakları anlamında fakir olduğu ve bu bağlamda Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Rusya’ ya muhtaç olduğu, güçlü bir Rusya’ya bu konuda güdülü olmak istemediği, İran’a da ambargo uyguladığı gerçeğiyle karşılaşırız. Dolayısıyla; Avrupa Birliği bu anlamda yer yer Türkiye üzerinden taşınımı uygun görebilmekte, kimi zaman bu hattı Ukrayna üzerine doğru taşımayı düşünmekte bunun içinde Ukrayna-Rusya ilişkilerine en üst düzeyde müdahil olmakta, tasallut altında tutulan bir Ortadoğu’yu bu anlamda elverişli görebilmekte, Orta Asya’yı Rusya’nın ve Çin’in tasallutundan kendi tasallutuna çekebildiği ölçüde bu alanda da zemin yoklamaları yapabilmektedir. Bu anlamda; petrol boru hatları (mevcut, inşa halinde, planlanan) ve ulaşım hatları (mevcut, inşa halinde, planlanan) haritalarına tekrar baktığımızda daha net sonuçlar görebileceğiz. Dolayısıyla; bütün bu yatırımların, ‘elimizdeki imkanların, alternatif enerji ve yenilenebilir enerji kabiliyetlerimizin, bölgesel ilişkilerimizin, adil toplumsal yapı kurulumunun, halkımızla yönetişimimizin, sosyal doku entegrasyonumuzun’ maksimizasyonuyla ele alınmasının ‘yüzlerce yıllık yeni bir kader akışı’na kapı aralayıcı bir anlama sahip olduğunu idrak etmemiz gerekmektedir. Bu bağlamdaki ‘akıllı’ bir yaklaşım ancak yerleştirilecek ‘güçlü bir perspektif’ ile mümkün olabilecektir.
Hareket kabiliyeti…
Son 150 yıllık klasik algı bizi; dünyayı batı ve doğu eksenli ve batı merkezli (ister karşıt ister taraf olsun) algılama refleksine itti. Halbuki bu tür net bir kategorik ayrım dünyanın hiçbir döneminde olmamış olup, ‘sürdürülebilir’ de değildir. Ayrıca burada; kuzey-güney eksenini de göz önüne almak durumundayız. Dünyada her ne kadar; son yüzyılda ‘teknik gelişmeler’in ışığında tarafımıza ‘hareket kabiliyetinin maksimizasyonu’ olarak güdülenmiş olsa da, tarih boyunca her dönem insanlar bir şekilde hızlı akan bir tarih içerisinde (özellikle coğrafyamızda) hızla hareket etmişlerdir. Bugün de; bu insan hareketleri ‘büyük parametreler ölçeği’nde hızla devam etmektedir.
Sosyal ajanda zayıflıyor mu?
Ancak görülmemektedir ki; dünyada teknik ve ekonomik gelişmelerin öncüsü görünen yapıların ‘sosyal ajandası’nın sürekliliği zayıflamaktadır. Bu anlamda; dünyada nüfus hareketlerine baktığımızda küresel anlamda güney ve doğudan kuzey ve batıya göç hareketlerinin ivmelenerek devam ettiğini ve insanların ekonomik-sosyal kaygılarla göçünün yanı sıra ‘vatanını, güvenliğini, özgürlüğünü’ tamamen kaybetmiş olarak kitleler halinde göçe devam ettikleri, ilk çeyreğinin sonuna yaklaşmakta olduğumuz 21. yüzyılın en önemli yakıcı gerçeklerindendir. Bunun yanı sıra 30-50 yıllık nüfus projeksiyonlarında; en büyük nüfus artış oranlarının Afrika Sewahili (Sahili) bölgesinde (Sudan, Somali, Eritre, Kongo, Kenya, Cibuti, Uganda, Zaire), Hint alt kıtasında (Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka), Asya Pasifik ve Hindi-Çin’de (Filipinler, Tayland, Vietnam, Myanmar), Kuzey Afrika’da (Mısır, Cezayir, Libya), İç Asya’nın güneyinde (Afganistan, Özbekistan, Tacikistan), Latin Amerika’da (Kolombiya, Meksika, Venezüella, Peru) ve Yakın Doğu’da (Suriye, Irak, Filistin, Lübnan) olduğunu görmekteyiz. Bunu; kuzey-güney ekseni ile ve AB’nin ekonomik gidişatı ile birleştirdiğimizde; karşımıza Avrupa Rusya’sı-Polonya-Ukrayna-Türkiye-Mısır-Sudan hattı çıkmaktadır. Dolayısıyla bütün bu verdiğimiz bağlam; çoklu okumalar çerçevesinde insan odaklı bir ‘akıllı şehirler akıllı ulaştırma’ yaklaşımının, bahsini ettiğimiz coğrafyadaki ‘zaruretini ve fırsatlarını’ da ortaya koymaktadır. ‘Hizmet, denetim, güvenlik, hayat standartları’ algısı; bir bütüncül yaklaşımı gerektirmektedir. Bu anlamda yakalanacak olan bir bakış açısı ile teknik imkanların birleştirilmesi bağlamında önemli gelişmeleri kat edebileceğimiz düşüncesini ve ümidini taşıyorum.
Siz değerli okuyucularıma sağlıklı huzurlu mutlu ve başarılı bir hafta dilerim. ■