Daha yüksek frekanslarda; Tokaido Shinkansen günde (yaklaşık 18 saatlik işletim) 400 trenden fazla bir işletim yapar (tek yönde 200 tren). Elbette; tren frekansı talep hacimlerine bağlıdır. Bu da göstermektedir ki; YHD talebi yüksek nüfus yoğunluğuna direk olarak bağlıdır ve kısa dur-kalklar ile yüksek frekans Japonya için olağan bir durumdur. YHD yolculuklarını yükselten bir diğer faktör ise; havayoluna nazaran sağladığı ücretlendirme avantajıdır.
Mevcut durumda; Fransa ve Güney Kore’de yerli havayolu vergileri YHD’nin yerli vergilerinden daha yüksekken, bu oranın Japonya’da hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Makineli ulaştırmanın başlangıcından bu yana geçen 200 yıl içinde ulaştırma sistemlerinin kapasitesi, hızı, etkinliği ve coğrafi kapsamı dramatik biçimde düzelmiştir. Bu süreçler şu şekilde özetlenebilir:
• Her ulaştırma türü, coğrafi ve teknik özelliklerinden ötürü, farklı teknolojiler ve farklı yenilik ve yayılma oranları ile karakterize edilmiştir.
• Teknolojik yenilik daha hızlı ve daha etkin ulaştırma sistemlerine bağlıdır.
• Ulaştırma kesimindeki teknolojik evrim dünya ekonomisinin iktisadi gelişme evrelerine bağlıdır.
Umut veren teknolojiler
Dolayısıyla, ulaştırma ve iktisadi gelişme biri olmadan diğerinin olamayacağı bir çerçevede birbirlerine bağlıdırlar. 1960’larda ticari jet uçaklarının, yüksek-hızlı tren ağlarının ve konteynerlerin hizmete girmesinden bu yana yolcu ve yük ulaştırma sistemlerine hiçbir önemli teknolojik değişme uygulanmamıştır. 21’inci yüzyılın başları, teknolojik ilerlemelerin çoğunun petrolün bir enerji kaynağı olarak egemenliğini garanti etmeye yönelirken, almaşık ulaştırma türlerinin gelişmesini sınırlamaya yönelen bir otomobil ve kamyon bağımlılığı dönemidir. Ancak, tükenmekte olan petrol rezervleri ile birlikte içten patlamalı motorlar egemenliğinin sonu yaklaşmaktadır. Petrol üretiminin 2008-2010 ile doruğa çıkması ve sonra da düşmesinin beklenirken, yakıt hücrelerinin uygulamaya girmesiyle otomobilden bu yana ulaştırmanın en önemli teknolojik dönüşümü oluşacaktır. En umut veren teknolojiler şunlar olacaktır:
• Maglev (magneticlevitation). Kısaca manyetik kaldırma olarak adlandırılabilecek olan bir maglev sistemi, destek kısmı ile hiçbir sürtünme olmaması ve hiçbir hareketli parçası bulunmaması gibi üstünlükleriyle 500-600 km/s’lik işlerliği olan hızlara erişmeyi mümkün kılmaktadır. Bu, yolcu ve yük kara hareketlerine 75-1000 km. aralığında bir seçenek sunmaktadır. Maglev, 300 km/s’lik hızlarla sınırlı olan mevcut yüksek-hızlı tren ağlarına oranla bir ilerlemeyi göstermektedir. Gerçekte, maglev, demiryolu ulaşımında sanayi devriminden bu yana ilk temel yeniliktir. İlk ticari maglev sistemi 2003’te Şangay’da açılmıştır ve 440 km/s işlerlik hızına sahiptir.
• Otomatik ulaşım sistemleri (Automated transport systems, ATS). Bu, araç, taşıma ve kontrolün bütünsel ya da kısmi otomasyonuna dayanarak, bir, hareketlerin hız, etkinlik, güvenlik ve güvenilirliğini iyileştirme seçenekleri setine işaret eder. Bu sistemler, otomatik karayolu sistemleri gibisinden mevcut türlerin iyileştirilmesini, kamu ulaşımı ve yük taşıması için yeni türlerin ve yeni taşıma sistemlerinin yaratılmasını içerebilir.
• Yakıt hücreleri. Türkiye’nin bugün ulaştırma alanında karşılaştığı ve karşılaşacağı sorunları çözümleme yolunda alacağı önlemler ve tasarlayıp uygulayacağı politikaların doğru değerlendirilebilmesi, bir ölçüde ülkenin sözü edilen konumunun da doğru değerlendirilebilmesine bağlıdır. Çünkü bu konum, iyi değerlendirildiğinde yararları, yanlış değerlendirildiğinde ya da doğru değerlendirilmesine karşın gerekli adımların atılmaması ya da hatta atılmasında gecikilmesi durumunda sakıncaları olabilecek bir konumdur.
Güçlü ortaklık şart
Dünyada gelişme eğilimleri bağlamında ülkemizde YHD yatırımları için yakalanan ivmenin artarak ve planlı bir şekilde devam etmesi görülmektedir. Ancak bu süreçte aşağıdaki hususlar göz önüne alınmalıdır:
• Gerek altyapı ve gerekse de araç teknolojileri için ‘yerli üretim’e ağırlık verilmeli, bu konuda öncelikle ‘devlet yatırımları’ olmalı. Takibinde ise ‘kamu-özel sektör ortaklıkları’ ve ‘özel sektör teşviki’ olmalıdır.
• Altyapı ve araç teknolojileri üretimi için akademi-özel sektör-kamu entegrasyonu şarttır.
• Dışarıdan alınması zorunlu gözüken ‘araç ve ekipmanlar’ için ise tercih ‘en ileri teknoloji’den yana kullanılmalı, fakat bu da ‘arz-talep’ dengesine göre derecelendirilmelidir.
• YHD yatırımları için genel anlamda ‘kısmi özelleştirme’ ya da ‘kamu-özel sektör ortaklığı’ elverişli olarak gözükebilse de, ülkemiz için ‘özel sektör’ün bu alana girmesi için henüz organizasyonel, mantalite ve nosyon anlamında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Belki talebin çok yoğun olacağının öngörüldüğü İstanbul-Ankara YHD hattı için bu gibi bir ortaklık düşünülebilir.
Hepinize, sağlıklı huzurlu mutlu bir hafta diler, yüksek lisans tezindeki bilgilerden paylaşımlarda bulunduğum Asistanım Mehmet Çağrı Kızıltaş’a teşekkür ederim. ■