Bu kez, siz değerli okuyucularımla; Yüksek Hızlı Trenlerin Türkiye’de mevcut durumu, gelişim süreci ve öngörülerini paylaşacağım. Japonya’daki yüksek hızlı demiryolu sektörünü Shinkansen üzerinden değerlendireceğim. Japonya ve Fransa’nın öncülüğünde ilerleyen süreçte ‘Yüksek Hızlı Demiryolları’ son 20 yılda hızlı bir şekilde ön plana çıkan bir ulaşım modu olmuştur. Yüksek Hızlı Demiryolları (YHD) sahip olduğu özellikler itibariyle birçok kuruluş ve otorite tarafından 1000 km mesafeli yolculuklara kadar ‘havayolu’ndan daha rekabetçi görülmektedir.
Modal dağılım ve karayolları
Daha önceki yazılarımızda, ifade ettiğimiz üzere ülkemizde modal dağılım ve modlar arası entegrasyonda -azalmakta da olsa- önemli sorunlar vardır. Ulaştırma sistemimizdeki modal dağılımda karayollarının hem yolcu ve hem de yükte halen yüzde 90’ların üzerinde bir paya sahip olması ve yollardaki geometrik standartların ‘otoyol’ standartlarının altında olması ‘karayolu trafik güvenliği’ açısından önemli tehditler barındırmaktadır. Hepimizin bildiği üzere, son on yıllık süreçte karayollarımızın geometrik standartlarının yükseltilmesi, bölünmüş yolların önemli ölçüde arttırılması gibi hizmetlerle önemli bir yol kat etmiş olduk.
Demiryolunun faydaları…
Bu bağlamda demiryolları yatırımlarını hem ‘karayolu trafik güvenliği’ hem ‘sürdürülebilirliğin uygulamaları’ hem ‘daha üst düzey ve kaliteli hizmet parametrelerinin yakalanması’ ve hem de ‘ekonomik-teknik-sosyal gelişim’ yönlerinde okuyabiliriz. Demiryolları yatırımları içerisinde ise Japonya’nın başlattığı ve öncüsü olduğu, sonrasında Fransa’nın dahil olduğu ‘Yüksek Hızlı Demiryolları’ ise bütün bu bahsini ettiğimiz faydaların yakalanmasında en öncelikli yatırım alanı olmaktadır. ’Sürdürülebilirlik’ kavramını incelediğimizde ‘çevresel sürdürülebilirlik’ ‘ekonomik sürdürülebilirlik’ ve ‘sosyal sürdürülebilirlik’ gibi alt başlıklarının olduğunu görmekteyiz. Birbiriyle iç içe ve birbirini tamamlayan bu alt başlıklar aslında ‘Yüksek Hızlı Demiryolları’ yatırımlarımız ve yönelişimizin birebir sağlamasını, sebep ve sonuçlarını vermektedir.
Ekonomik, dakik, konforlu…
Yüksek Hızlı Demiryolları (YHD), uygun fiyatlarla, halkın genel kitlesine, çevreci, az yer kaplayan, konforlu, güvenli ve dakik bir ulaşım imkanı sağlamaktadır. Geneli itibariyle; bir demiryolu treni; tek şeritte; karayolunun 6 şeritte taşıdığı yolcuyu, sabitlenmiş (güvenli) bir hat üzerinde ve daha düzenli bir trafikle taşımaktadır. Demiryollarının alternatif yakıt çeşitliliği anlamında ortaya koyduğu imkanlar ve uygulanabilirliği de daha geniştir. Özellikle YHD, yakaladığı hızlar itibariyle, günlük şehirlerarası yolculukları ve hatta komşu şehirlerarası ev-iş yolculuklarını kaldırabilecek fırsatlar sunmaktadır ki; bu, Türkiye çapında komşu illerarası entegrasyonu ‘ortak merkezileşme’ye varıncaya kadar destekleyecek boyuttadır. Geneli itibariyle, çevreci, dakik, güvenli, toplumsal, arazi kullanımına elverişli, entegre ve entegrist (bütüncül) bir ulaştırma modu olan ‘YHT’ şehirlerarası yolculuklar başta olmak üzere Türkiye’de yeni bir çağ açacak potansiyeldedir, tek görünen dezavantajı karayoluna göre daha noktasal (sabitlenmiş) bir mod olması ve mücavir alan ‘gürültü’ konusudur. Bu bağlamda; YHD’nin hız-güvenlik-konfor bağlamında rekabet halinde olduğu havayollarına nazaran ‘istasyonlara erişilebilirlik’ anlamında havalimanlarından çok daha elverişli olduğunu ve hatta yer yer bu iki ulaşım modunun istasyon ve limanlarının birçok Avrupa kentinde (Hollanda) birbirine entegre çalışabildiğini de görmekteyiz. Bir diğer dezavantajlı husus olan ‘gürültü’yü ele alacak olursak, burada teknik imkanlar dahilinde bu dezavantajında minimize edilmeye başlandığını görebilmekteyiz. Bütün bu özellikleriyle; ‘sürdürülebilir kalkınma’ ve bunun uzantısı olarak ‘sürdürülebilir ulaştırma’ bağlamında Avrupa’nın son 10 yılda (ve ivmelenerek önümüzdeki 30 yıllık periyotta) YHD’ye bakış açısını daha da kuvvetlendirmesinin yerindeliğini görmüş olmaktayız. Bu itibarla karakteristikleri dolayısıyla ‘çevresel sürdürülebilirlik’ ‘sosyal sürdürülebilirlik’ ve ‘ekonomik sürdürülebilirlik’ kavramlarını altını dolduran ve adeta bir argümanına dönüşen YHD’nin ülkemiz, bölgemiz ve bahsini ettiğimiz geniş coğrafyalar için öneminin ve hayatiyetinin de tekrar altını çizmek isterim.
AB Ulaştırma Politikaları ve Gelişmeler
Başlangıçtan itibaren gündemde olan, ekonomik yönden güçlü tek Avrupa ideali 1992 yılında Maastricht Zirvesi ile çok yönlü bir birliktelik niteliğini almıştır. Ekonomik ve toplumsal bütünlük için kilit sektörlerden biri olan ulaştırmanın bu aşamada özellikle önem kazanması doğaldır. Bu nedenle AB’de ulaştırmaya ilişkin yönlendirici politikaların geliştirilmesinin ve ulaştırma sistemindeki somut gelişmelerin 1990’ı izleyen yıllarda öne çıkmıştır.
Avrupa ulaştırma politikaları aşağıdaki gibi özetlenebilir
a) Ulaştırma pazarlarının entegrasyonu ve tekellerin kaldırılmasının desteklenmesi, adil olmayan uygulamalardan kaçınılması,
b) Sınır geçişlerini kolaylaştıracak etkin lojistik ve çalışma imkanları yaratarak, kişilerin, malların, işleticilerin ve müşterilerin ulaşımına, dolayısıyla ekonomik ve sosyal refaha katkıda bulunarak Avrupa genelinde ulaşımda etkinliğin arttırılması,
c) Tüm ulaştırma sistemlerinin entegrasyon içinde kullanılması, yük taşımasında demiryolu, iç suyolu, kısa deniz taşımacılığı ve kombine taşımaya, ayrıca yolcu taşımasında toplu taşımaya öncelik verilmesi,
d) Kullanıcılara, çalışanlara ve tüm topluma sosyal ve çevre açısından kabul edilebilir, güvenli bir ulaştırma ortamının sağlanması, ulaştırma güvenliğinin iyileştirilmesi ve bu amaca yönelik hedefler konulması,
e) Avrupa’da mevcut yasal düzenlemelerdeki farklılıkların azaltılması (harmonizasyon),
f) Ulaştırma sisteminin (altyapı, araç ve ekipmanlar, hizmetler ve işlemler) inşası ve işletiminin iyileştirilmesi,
d) Çevre duyarlılığının arttırılması, ulaşımdan kaynaklanan sera gazlarında azaltım.
Bu amaçlara, mevzuatın uyumlaştırılması, liberalleştirme ve harmonizasyon, çok türlü ulaştırmanın geliştirilmesi, altyapının geliştirilmesi ve entegrasyonu, yolcu taşımacılığında toplu taşımanın yaygınlaştırılması, akıllı ulaştırma sistemlerinin geliştirilmesi, sınır geçişlerindeki işlemlerin iyileştirilerek transit geçişlerin kolaylaştırılması gibi çalışmalarla ulaşılması öngörülmüştür.
Denge sağlayan politikalar…
AB’nin modlararası dengeyi sağlamaya yönelik politikalarına karşın, karayolu taşımacılığı halen üstünlüğünü korumaktadır. 2008 yılı itibarıyla AB sınırları içerisinde yapılan yolcu taşımacılığının yüzde 83,2’si, yük taşımacılığının ise yüzde 45,9’u karayolu ile yapılmaktadır. Karayolu taşımacılığının neden olduğu çevresel sorunlar ve karayolu güvenliği sorunları AB’nin gündemindeki yerini korumaktadır. Ulaştırma politikalarında çevre dostu politikaları özellikle merkezine alan AB, demiryolu taşımacılığına bu nedenle büyük önem atfetmektedir. 2008 yılı itibarıyla, demiryolu taşımacılığındaki oranlar yük taşımacılığı için yüzde 10,8, yolcu taşımacılığı için ise yüzde 6,3 civarındadır.
AB içi havayolu taşımacılığı, 2008 yılı itibarıyla yük taşımacılığında yüzde 0,1, yolcu taşımacılığında ise yüzde 8,6 civarında bir orana sahiptir. Denizyolu taşımacılığı 2008 yılı itibarıyla, AB içi yük taşımacılığında yüzde 36,6, yolcu taşımacılığında ise yüzde 0.6 civarında bir orana sahiptir. Öte yandan, toplam yük taşımacılığının yüzde 3,6’sı iç suyolu taşımacılığı ile yapılmakta olup, daha fazla kullanılması gereken bir potansiyele sahiptir.
Hepinize sağlıklı, huzurlu, mutlu ve başarılı bir hafta dilerim. ■