Ramazan bayramı öncesinde kaleme aldığım bu yazımda, bayram ve yaz dönemi hareketliliği dahil bazı güncel konularda düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Bayram dönemi
Bu yıl okulların kapanması ve bayram dönemi peş peşe geldi. Okulların kapanışıyla artan hareketlilik bayramda da sürecek. Tatil kısa olsa da önemli bir seyahat talebi olacak. Bayramdan bir hafta sonra yapılacak genel seçimler bu hareketliliğin sürmesini sağlayacak. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tur ile devam edecek olursa hareketlilik biraz daha zamana yayılacak. Ben, bunun her yıl yaşanan yoğun bayram hareketinden daha iyi, daha yönetilebilir olduğunu düşünüyorum.
İkinci tur seçiminin bir ayı aşan bir süre sonrasında kurban bayramı hareketi yaşanacak. Bunun 9 günlük bir tatil olacağını düşündüğümüzde bu günlere yoğunlaşmış büyük bir talep olacağı kesin. Hem kazancı hem de problemleriyle daha önemli bir dönem olacak. Bunun sonrasında da hafta sonuyla birleştirilmesi mümkün bir 30 Ağustos tatili var ki, biraz olsun yolcu yaratabilir. Bunlardan sonra yazın bitişi, okulların açılışına bağlı olarak yazlık ve kırsallardan şehirlere dönülüp normal sezona geçilecek.
Yaz, bayram, seçim gibi nedenlerle artacak talebin karşılanmasında dikkatli olunmalı. Daha çok yolcu taşımak için araçları yoğun ve hızlı kullanarak çok sefer yapma, yeterli olmayan araçları kullanma ve şoförleri normal ötesi çalıştırma, hatta uygun olmayan şoförleri kullanma gibi yollara sapılmamalı, taşıma güvenliği öncelik olmalıdır.
Özellikle kurban bayramı başta olmak üzere yoğun talep dönemlerinde otobüs terminallerinde yaşanacak zorluklara karşı önceden tedbirler düşünülmeli. Terminal içi akışlar kadar terminal giriş ve çıkışlarındaki akışlar da mutlaka sağlanmalıdır. Bu kapsamda İstanbul’daki seferlerin yüzde 20 kadarının Alibeyköy’e yönlendirilerek hem buranın kapasitesinden faydalanılması hem de Bayrampaşa’nın yükünün hafifletilmesi akıllıca olur.
Akaryakıt fiyatları
Bu fiyatı oluşturan çeşitli unsurlar var. Hemen tüm ülkeler dünya piyasalarından aynı fiyatlarla ham petrol alıyorlar. Rafineri çıkış fiyatları da birbirine benziyor. Zaten bunu beğenmeyen, işlenmiş yakıt da ithal edebiliyor. Geriye fiyat farkını oluşturacak iki ana kalem kalıyor. Birisi dağıtıcı ve bayilerin maliyet ve kâr amaçlı payları. Esas fiyatı yükselten ise devletlerin aldığı yüksek vergiler.
Ülkemiz, öncelerde hemen her yıl ÖTV’yi arttırarak kendi vergi düzeyini korurdu. Son yıllarda ham petrol ve dövizin pahalanması sonrasında zaten akaryakıt fiyatları otomatik olarak arttığından ÖTV’yi arttırmak mümkün olamadı. Bu nedenle, ülkemiz hem akaryakıt fiyatı yüksekliğinde hem de vergi oranı fazlalığında üst sıralardaki yerini kaybederek aşağılara düştü. Yani ülkemiz en pahalı akaryakıt satılan ülkeler arasında yer almıyor. Buna rağmen akaryakıt yükü herkesi rahatsız ediyor. Seçim öncesinde bu rahatsızlığın daha da artmasını önlemek için akaryakıtta bizim dışımızdaki nedenlerle olan artışlar ÖTV azaltılarak absorbe edildi. ÖTV’nin düşürülmemesi haline göre, şu anda 36 kuruş daha ucuz yakıt alıyoruz. Vergi yüksekliği ve fiyatta epey gerilere düştük. Tabii, devlet de arttırması beklenen ÖTV’yi arttırmayıp aksine azaltarak önemli bir gelir kaybına uğruyor. Peki, bu sürdürülebilir mi? Sanmıyorum. Seçim ortamı sonrasında yeni zamlar fiyata yansıtılacağı gibi, ertelenmiş zamlar da gündeme gelebilir. Böyle olunca akaryakıt fiyatı ve taşıma maliyetleri iyice artabilir. Fiyat politikası içinde bunların dikkatlice yer alması gerekir.
Yönetmelik değişikliği
A1 belgeleri için, Yönetmelik düzenlemesinde, bırakınız arz talep dengesiyle ilgili UKOME şartı getirilmesini, zaten sadece şehiriçinde bile kamuya hizmet verebilen bu taşımalarda UKOME şartı tümüyle kalktı.
Yapılan eklemeyle B2 ve D2 belgesine kayıtlı taşıtların sahiplerinin kendi nam ve hesaplarına taşıma yapmasının engellenmesi söz konusu değil. Bu zaten Yönetmeliğin 40’ıncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre önceden beri suç.
50 yabancı otobüs
Geçenlerde, gazetelerde, İstanbul metrobüs hatlarında kullanılan körüklü otobüslerle ilgili bir haber okudum. İthal edilen 50 otobüste önemli problemler yaşandığı ve bunların sadece 5’inin hizmette olduğu belirtiliyordu. Yükü yerli üretim otobüsler taşıyormuş. Beni bilenler, kötü yerliyi iyi ithale tercih etmediğimi bilirler, ama bu yerli otobüsler, yerli olmanın ötesinde, kaliteli hizmet de verince durum değişiyor. Burada yabancı otobüslerin kötü oluşundan ziyade bizdeki kullanım şartlarına uygun olmadıklarını da düşünebiliriz. Yabancılar kullanım şartlarına uygun, yerliler ise uygun olmasaydı yabancıyı tercih etmemiz ve savunmamız gerekirdi. Şimdi ise tam tersi. Yerliyi tercih etmek kadar, hatta bundan öteye şartlara uygununu seçmek önemli. Şartlara uygun yerli üretimleri yapanları ve alıp hizmete koyanları kutlarım.
Yeni havalimanı
Uzun olmayan bir süre önce yeni havalimanının açılış tarihi konusunda görüşlerimi belirtmiştim. Burada mevcut havalimanının yetersizliğinin yoğun yaz döneminde olduğunu, bu nedenle kış döneminde yenisinin açılması için acele edilmesinin gereksiz olduğunu, hatta bu aceleciliğin maliyet artışına ve kusurlara sebep olabileceğini not etmiştim. Hala aynı noktadayım.
Geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesinden bir açıklama geldi. Bu havalimanına erişimde önemli olan Mecidiyeköy-Yeni havalimanı metrosunun hizmete girişinin, bu havalimanının hizmete başlayacağı 29 Ekim’den daha sonra olacağı belirtiliyor. Bu sürenin daha da uzaması söz konusu olabilir. Bildiğim kadarıyla bir de Sefaköy-Havalimanı raylı sistem hattı olacak. Bunun bitirilişi daha da sonralara kalıyor. Öyleyse, yeni havalimanını açmakta acelecilik niye? 29 Ekim sonrasında oy alınabilecek yakın bir seçim yok. Eski havalimanının yetmeyeceği önemli bir bayram veya tatil de yok. Yılbaşı da pek iyi gelmiyor. İlla gerekiyorsa Mart sonundaki (tahminen 24 Mart) yerel seçimler öncesinde açılış yapılabilir. İlla isteniyorsa, 29 Ekim’de sembolik bir açılış yapılabilir, hatta bazı seferler oraya alınarak yumuşak geçiş sağlanabilir. Ben, bu hususu bir kez daha yazarak uyarı görevimi yapmış oluyorum.
Tüm okuyucularımıza güzel bir bayram diliyorum. ■