Siyasal literatür, "ticaret siyaseti belirler" der. Siyaset, ticaretin gereklerine ve ihtiyaçlarına göre dizayn edilir. Monarşik Avrupa'dan demokratik Avrupa'ya bu gereklerle geçilmiş, yüzyıllar içinde.
Bir otobüsçü dostumun, yukarıdaki deyişle ilgili tamamlaması var: "Siyaset ticaretten büyüktür. Ticari hataları onarırsın, ama siyasi hataları onaramazsın."
Siyasetin büyüklüğüne bir örnek verelim, tarihi bir Eylül günü üzerinden. 6-7 Eylül günleri, siyasetimizde önemli günler; hala üzülürüz, utanırız, kızarız… Bu olaylara bir geniş açıdan bakalım: Kıbrıs'ı, İngilizlere, 1878 Osmanlı-Rus Ayastefanos Antlaşmasını hazırlaması karşılığında veririz. Kıbrıs'taki Rumlar o zamandan bu yana Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak isterler ve İngilizlerle çatışırlar. Kıbrıslı Türklerin hiç söz hakkı yoktur. 1950'li yıllara gelindiğinde, Enosis konusu tekrar İngilizlerin kontrolünden çıkmıştır. İngilizler, 1955 Londra Konferansını toplar ve Yunanistan'ın karşısına Türkleri de eşit söz hakkı ile çıkarırlar. Yunanlılar Enosis istemekte, İngilizler ise adayı Sömürge Kanununa göre yönetmeye çalışmaktadırlar. Tarihte pek çok kez yaptıkları gibi İngilizler yine Türkleri Yunanlılara karşı kullanarak Enosisi engellemeyi seçerler. Türkiye'deki Rumlara karşı da tepkiler kuvvetlenir.
Nasıl mı engellerler? Selanik'te Türk konsolosluğunun yakınlarında zayıfça bir bomba patlar, patlamanın haberi hemen İstanbul'a ulaştırılır ve hazırlanmış olaylar patlar. Bugün bile baktığımızda İngiliz'in planı tutmuştur: yani Enosis engellenmiştir, Türklerin Kıbrıs yönetiminde söz hakkı doğmuştur. Kıbrıs'ın güney burnunda İngiliz üsleri devam. Sonuç olarak; siyaset büyüklüğünü göstermiş ve sevinen İngilizler olmuştur. Türkler de, Yunanlılar da, Kıbrıslılar da üzülmelidir, siyasi hatalar işlemişlerdir.
Ortadoğu tarımın başladığı, insanlık tarihinin yazıldığı, ilk yerleşimin gerçekleştiği topraklar. Son yüzyılda bölgedeki siyasi hatalar yüzünden tüm yerleşikler mutsuz, yurtsuz, umutsuz durumda. Alman atasözünün dediği "Benim sevincim, rakibin gözyaşlarıdır" sözü gerçek ise, Ortadoğu'nun acıları birilerinin de sevincidir! Bizim yaşadığımız acılar da demek ki birilerinin sevinci. Bunu bilelim ve “vuruşma” yanlılarının başkalarını sevindirdiğini hep anlatalım.
9 Eylül 1922, bizim sevinç günümüz. Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlandığı, o günkü düşmanımızı ülke topraklarından attığımız gündür. Bizim sevincimiz düşmanın gözyaşları olmuştur.
* * *
Bakalım ekonomi haritamıza. Not veren kuruluş, Gelişmekte Olan (GO) ülkelerin notlarının, düşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. Buna Türkiye de dahil. Aynı not veren kuruluş, Türkiye'deki siyasal durumlara rağmen mali durumunun kuvvetli olmaya devam ettiğini rapor ediyor. "Türkiye’nin cari açığının yeterince daralmadığını, ancak güçlü kamu finansmanı ve borcun gayrı safi yurtiçi hasılaya oranının düşük olmasının kredi notu için destek olduğunu belirtiyor."
Aynı günlerde II. Çeyrek büyümemiz yüzde 3,8 ile iç ve dış tahminleri aşıyor. Üstüne de I. Çeyrek büyümemiz yüzde 2,5'e ilerletiliyor. Dünya büyük sıkıntılar içindeyken biz, 23 çeyrektir büyümeye devam ediyoruz. B20 toplantısının açılışında Başkan Ali Koç, para basmaların dünya ekonomisini açamadığını, yıllar sonra dönüp aynı noktaya varıldığını anlatıyor ve artık talep sahibi olan fakir ülkelerin de daralmaya doğru gittiğini üzüntü ile belirtiyor. Bu olumsuz durumlarda dahi Türkiye’mizde kamu sektörü yüzde 1 büyümüş, özel sektör yüzde 11,4. Bu büyük bir kuvvet. Önceki yazılardan hatırlarsınız, bu yıl için pek çok özel sektör şirketinin büyüme hedefi yüzde 15 idi. Bakın, gerçekleşiyor. İmalat sanayii yüzde 15 büyüdü. Otomotiv pazarı yüzde 48 büyük. Bunlara ben ve sizler seviniyoruz. Alman atasözünün dediği doğru ise, bunlara üzülenler var. Aman dikkat! Kendimizi kendimiz üzmeyelim.
* * *
Büyümeler paylaşıldıkça huzur gelişecek. Gelişmiş (G20) ülkenin ileri gelenleri, B20 (İşveren tarafı) ile L20 (İşçi tarafı) işgücünün refahının verimlilik için çok önemli olduğunu konuşuyor. 1 ay önce mültecilere gıda yardımını bile kesen Batı ülkeleri, şimdilerde (bir fotoğraf ile insafa geliyor) yüzbinlerce mülteciyi kabul ediyor, tel örgülerini kaldırıp duvarlarını açarak ve bizdeki 2 milyon mültecinin farkına şimdilerde vararak.
Alman atasözü belki de değişecek: Rakibin Gözyaşı, Yarın Benim de Gözyaşım Olur. ■