Otobüsçülerin talep ettiği manevi tazminatın sigorta kapsamına alınmaması konusu, özellikle trafik kazalarının arttığı bir süreçte ve trafik terörünün giderek artacağı bir dönemde iki kesimi de rahatsız edecek. Bu anlamda, Başbakanımıza; minibüsçüler, taksiciler, halk otobüsçüleri, TŞOF kapsamındaki esnaf adına, onlar için teşekkür ediyorum. Sektörümüzün mensuplarıdırlar, ona saygı duyuyoruz; ama bu tarafta uzun yolda taşımacılık yapan toplu taşıma yapan bizler kapsam dışında tutulduk. Sadece manevi sigorta değil, her konuda kapsam dışında tutulduk. Diğerlerine tanınan hakların hiçbiri bize tanınmadı. ÖTV’den manevi tazminata kadar her şey, bizim aleyhimize gelişiyor.
Manevi tazminatın iyi algılanması lazım
Manevi tazminatların var oluşu ve bunların sigorta kapsamında olmayışının doğuracağı sosyal, ekonomik sorunların çok iyi algılanması lazım. Buradan çıkan sonuç şudur: Kaza olacak, manevi tazminat doğacak, ama manevi tazminatı doğrulayacak adam ortada olmayacak. Kazalarda sadece yolcular veya karşı taraf ölmüyor. Özellikle şehirlerarası kazalarda iki taraftan sürücüler ölüyor, manevi tazminatın sorumlusu olan taraflar yok oluyor. Manevi tazminat bir sosyal yaraya dönüşüyor, yaklaşık 400-500 bin insan da alacaklı durumda oluyor. Alacağınızı verecek kişinin ortada olması ve onların varlıkları önemlidir.
Manevi tazminat koruyucudur
Halbuki manevi tazminatın sigorta kapsamına alınması, hem taşıyanı hem taşıtanı hem de sigorta şirketlerini korur. Yük bir tarafta olacak mutlaka, ama bizler 40-50 canı aynı otobüste taşıyan karayolu ülkesi olan bir ülkede taşımacılık yapıyoruz. Bu anlamda, manevi tazminatın öneminin değerlendirilmesi ve sigorta kapsamına alınması değerlendirilmelidir. Bizler bunun peşini bırakmayacağız. Bu, bana göre, sigortacıların talebi olabilir. Bir kesimin talebi ile onun kapsam dışında tutulmasının sonuçlarını bu ülkenin insanları ödeyecekler. Bu kararı verenler de bunun içinde olabilir.
Takipçisi olacağız
Toplumsal yaraya dönüşen trafik kazalarının doğurduğu dramatik sonuçların engellenmesi, inanıyorum ki başta siyasetçilerin, bu ülkeyi yönetenlerin, karar vericilerin sorumluluğunda olması gerekir diye düşünüyorum. Bu konu gündemden kalkmayacak bir konudur. Biz bunun takipçisi olacağız. Manevi tazminatın boyutu Avrupa Amerika ölçülerine taşınırken bunun sigorta kapsamına alınmaması, ödeyicinin ortada olmaması anlamına gelir ki, manevi tazminat kendiliğinden yok oluyor zaten.
Türkiye’deki çok az sayıda büyük şirket bu manevi tazminatı, kısmen ödeyebilir. Yüzde 95’i bunu ödeyemezken, manevi tazminat sigortasının kapsam dışında tutulması gerçekten ülkemizde derin sonuçlar doğuracaktır.
Akaryakıt konusu…
Bu hafta gündemdeki bir başka konu da akaryakıtta EPDK’nın yaptığı taslak düzenleme. Bu ülkenin yükünü sırtında taşıyan kamyoncusu, otobüsçüsü, minibüsçüsünün toplu alım avantajını kullanarak, az da olsa aldığı indirimler, bu ülkede kaçak yakıt kullanımını kısmen de olsa büyük ölçüde önlüyor. Ancak bu toplu alım indirimlerinin kaldırılması, bizlere büyük bir yara olacak. Ben senede 40 milyon TL yakıt tüketiyorum, akaryakıt şirketleri ile anlaşma yapıyorum. Alan razı, veren razı. Yaklaşık 2-3 milyon lira -ki benim yıllık karımı oluşturan, en büyük gider kalemim olan yakıttan sağlayacağım tasarruf- beni bıçak sırtında yürüten bir anlayışla, belki ufak da olsa avantaj sağlayacak. Bunu yapmamak, akaryakıttaki indirimleri kapsam dışına itmektir, disiplinden kaçırmaktır. On numara yağ kullanımını yeniden tetiklemektir.
Tetiklenen enflasyon
Bireysel otobüsçü, toplu taşımacılık yapan otobüsçü, minibüsçü 10 numarayı kullanmaya zorunlu olacak. Özelikle kamyoncularımız, bu ülkenin yükünü taşıyorlar, Adana’da, Konya’da patates 50 kuruş; İstanbul’da 5 lira. Antalya’da domates 75 kuruş İstanbul’da 5 lira… Bunlar enflasyonu tetikleyen ana unsurlar. Tarım kesimine, denizcilere ÖTV’siz yakıtla büyüm imkan tanınırken; bizim, küçük de olsa kârımızı göz ardı etmeleri, müdahale etmeleri kabul edilebilir bir durum değil. Hem sektörümüzün hem sivil toplum örgütlerimizin hem otobüs firmalarımızın büyük avantajı olan bu yapının müdahaleci bir tavırla durdurulmasını doğru bulmuyoruz.
Yüksek vergi sorunu
Akaryakıttaki temel sorun, vergi yüksekliği. Bu indirimlerin; özel tüketenler ile özel tüketmeyenler arasındaki farkın ortadan kaldırılması bizim aleyhimize gelişecek. Bütün meslektaşlarım bunu dikkate alsınlar ve tanıdıkları bildikleri herkese bunu anlatsınlar. Akaryakıtta yılda 7-8 milyar vergi kaçağı olan bir ülkede kaçakçılığı tetikleyecek bu yapının ortadan kalkması gerekir. Bu tamamen PUİS’in talebidir. 16 bin istasyoncuyu koruyup 5 milyon ticari taşıtı koruma altından uzaklaştıran anlayış doğru değildir; biz bunu söylüyoruz.
Bu karar, ayrıca 16 bin istasyoncunun hepsini değil, bir kısmını korur. Bir kısmı yine lisansör firmanın taleplerini karşılayacaktır diye düşünüyorum. Firma disiplininden uzaklaştırır, yakıt indirim oranları azalır ve bizim taşımacının aleyhinde sonuçlanır. Biz; otobüsçüyü, terminali, acenteyi, kimseyi zorla cebir ve şiddetle yönetmiyoruz. Bayi de yapmıyoruz, acentede yapmıyoruz. Bırakın onlar da hoşlanmadıkları bir lisansörden başka bir lisansöre geçsinler. Serbest bırakın piyasayı, bu kadar müdahaleci olmayın. Baba ile evlat arasındaki ilişkiye hükümet müdahale etmez, etmemelidir. Lisansör firma ile acenteler arasındaki ilişki tamamen piyasa koşullarına göre düzenlenmesi gereken işlerdir. Bu anlayış rekabeti ortadan kaldırır. Bugün EPDK’nın yapmak istediği rekabete müdahaledir. Bu, indirim rekabetini ortadan kaldırır. Rekabetçi yapıya müdahale ediyorsunuz! Akaryakıt piyasasına müdahale rekabete müdahaledir.
Herkese iyi haftalar diliyorum. ■